Gönderi

Troya Önünde Atlar | Melih Cevdet Anday
🐎 1. koşu Kör bir ozan anlattı bunları, Atların da ruhu vardı Troya önünde, Ta Hades'ten duyulurdu kişnemeleri, Atsız bu bu kişneme ölüleri ürpertir, Köpeği deliye çevirirdi. Kimi de Troya önünde nal sesleri gezinirdi, Gömülmemiş bir atın erinçsiz ruhundan. O gün Akhalar başka biri için yarışsalardı İlk ödülü Akhileus götürürdü barakasına. Çünkü ölümsüz atları vardı, Onları Poseidon vermişti babası Peleus'a, Peleus da oğluna armağan etmişti. Şimdi atlar yas tutuyorlar Patroklos'a, Yürekleri burkuk, toprağa değiyor yeleleri. Diomedes Tros atlarını koştu arabasına O atları savaşta Aineas' tan almıştı. Bir tanrı kurtarmıştı Aineas'ı. Sarı Menelaos kalktı sonra, Atreusoğlu, Tanrısal yiğit koştu arabasına iki at, Agamemnon'un kısrağı Aithe'yi, kendi atı Podargos'u. Antilokhos koşum taktı Pyloslu atlarına. Sonra Köroğlu kalktı, koştu Kır At'ı. Her yanında çifte kanat Bilmez yakını ırağı. Kendini beğenmiş Tahta At'ı çıkardılar sonra, Yayıldı ortalığa yanık sedre kokusu. Huylandı öbür atlar bu büyülü kokudan. Sonra göründü Muhammed'in damadı Ali'ye Benzer iyi huylu Düldül, edep yeri kapalı, Dolandı çok tanrılı atlar arasında ağır ağır, Gözleri iyi görmüyordu. Başını yana eğen İskender'in Bukephalus'u Geldi sonra, Hint kızları gibi derin bakışlı Güneyden yana bakayordu ikide bir, Sezmiş gibi Granikos suyunun yakınlığını. Elcid'in Babeica'sı, derken Rocinante çıktı Ağlayarak. Anlatma bana atları! Bilirim, ana rahminden gelir, gece, karanlık Bir ahırda lamba tutar biri, ışık titrer Samanların üztünde, hayvanın öksürüğü ve soluğu... Başını döndürür bakar, "Bana benziyor mu?" "Sekili mi ayakları?" Anlatma bana atları! Sabahın yerden kesilmiş tarlaları ve çığlık Çığlığa suları gibi gök yarığından atlayan Kanatlı Pegassos! Gençliğim benim, oğlum! Delirmiş bir zamandı, yas, ölünün öcü, gövdesiz kuş, Kırılan yıldız, unutulmuş bir günün yarısı. Tohumsuz küçük göller ölüm anıtı gibi yükselen, Ve giysisiz boşluk, yılgın uzay, o bitmeyen Koşu...Atlar, atlar.Yaşlananı görmedim hiç. Kimi yelesiyle devirmek ister burçları, Kiminin eşeler toprağı hala toynakları. Anlatma bana atları! Yüreğim kaldırmıyor düşündükçe vurulup Vurulup yerlerde yattıklarını, anlatma, Anlatma bana, görmedim Troya savaşını. II. Ağu Duydun mu? Bursalı oto tamircisi Mehmet'in duyduğunu? Katran, balık ve çam tahtası kokulu, Yatışmamış çayırsı kadın kokulu kentin Önceden bildi diye yakılacağını, Ağulu yılan sokmuş Laokoon'u. Kıvranıp duruyorlarmış çoluk çocuk Rüzgarlı İlion kıyısında. Kıyılarda birikir ölümün artıkları, Düşüncede yitirilen ve bulunan sözcük, Sonsuzluk, aranan kırık bir yontu gibi Kıyılarda birikir ün, yücelik ve düşman. Çünkü deniz daha bitmemiştir, uykusuz Ve yarı yarıyadır, çöker delikli fıçısında Tortulanarak eski ölülerden. "İzmir fuarından otobüle dönerken Gördüm, bir bulut sarmıştı İlion'u." Bütün kitapları gaz odalarına atmışlar, Dresden'de, Köln'de, Münich'de. Über allen Gipfeln ist Ruh "Gökte uçaklarla kuşlar çarpışıyor, Kanatlar, tüyler, gagalar yağıyormuş kente." Duydun mu? Hep yabancı kızlar çalışır bizim genelevlerde Adları La, Li Lu... "Pkei, Dağa bırakılan çocuk ne oldu? Şimdi herkesin ağzında bu konu. Kurda kuşa yem mi oldu dersin ormanda? Parçalarını olsun bulamaz mıyız? Parçalardan bir insan çıkmaz mı ortaya? Hem ne olur, olmaz mı, gövdesiz olsa? Olur, olmaz, olsa?" III. Düş "Sabaha karşı, Gecenin kırıntılarını bir anda toplayıveren Güvercin gibi aç bir saatta, Doğmamış çocuklar kurar düşlerin yayını, Kadın düşünde gördü çocuğu ve yangını." "Demek çocuğu dağa bıraktılar, düş ve yangın Kaldı. Keşke düşü bıraksalardı." "Evet korktuk düşten, gereği buydu, Elimizde değildi düşü yorumlamamak, Yorumun gereğini yapmamak da öyle. Çocuk büyüyünceye dek bekler yangın, Beklesin gelecek günün kötürüm yazıtı, Beklesin kuş gagalarının yaraladığı ayna, Şarap her zaman içilir ve bekletilir, Çünkü kırmızıdır sıçrayan kanın rengi, Gidip gelen günün ve uzayan şarkının rengi. Bölmedik mi günü yediye geceyi beşe? Bu uykusuz direncin suyunu mühürlemedik mi? Biz atmadık mı ayı bunca uzağa doğumdan? Biz uzatmadık mı uykunun ağır bacasını? Beklesin gizemli suda bekleyen kamış, Ve ayın kuru eteğinden bakan göz kuşu, Kent kurulmadan taşı kör eden kar bıçak, Ah beklesin bekleyecek olan alın bekler, Tut gelgitin ucundan derim tutar ve bekler, Sürer gider su, toprak, usun arsız otu, Atlı karınca, örtüler, tapınak ve merdiven, Sürer ölümsüz mutluluk , iç sıkıntısı, Bekleriz bize verilmiş olanı yaşayarak." "Ah çok çekmiş yorumcu! Taşıyabilecek miyiz dersin birlikte Kim bilir kaç yıl sürecek kaygımızı? Yarınımızın ne olacağını bilmiyorduk Gene de bilmiyoruz, ama bir umut bu çocuk, Umutsuzluğumuzun umudu. Git bul ormanda onu." IV. Dönü Orman, çıplak yerlilerin attığı büyülü Bir ağdır ve sanki avlanmış, şaşkın Bir at gibi dağ, kurtarmak ister başını, Tırmandıkça tırmanır çukur sulara Göklerin. Aşağıda, Surlarla deniz arasında, dokuz kez yıkılmış Surlarla, yedi kez ıssız kalmış deniz arasında, Düşle yangının iki kanadı arasında, Hiçliğin tek kurşunu zamanı uzatan Ve acele söğütleri ölümün dilinden Konuşturan dayanıklı ırmak horonu ile Bitişin komşu duvarı Boğaz arasında Dönüyordu atlar...Yaşlananı görmedim hiç. Kimi yelesiyle devirmek ister burçları, Kiminin eşeler toprağı hala toynakları. Bir yanda armağanlar bekliyordu : Bir kadın, Kulplu bir üçayak, altı yaşında bir kısrak, Ateşe değmemiş bir kazan, iki kulplu bir kap. Bağırmalar, nal sesleri, toz duman... Über allen Gipfeln ist Ruh "Peki, Dağa bırakılan çocuk ne oldu?" V. Fal "Şu mavi boncuğu gördün mü? Bir deveci Tuttu onu geçende. Tuhaf adamdı doğrusu, Hem fal baktırır, hem dövüşürdü yılmadan Falına karşı. Anlamam ben. Boğulmuş Geçerken Fırat'ı. Aç bir köpektir fal, Kovalarsın, döner gelir, bulur seni. Şu önümdeki kurşun ne bileyim kimin falı? Macbeth'e kral olcağını söyledim, Ama öldüreceğini söylemedim kralı. Zamanı uzatmak da elimde değil, Kısaltnak da. Yat sat tat ksanikam. Bak, gözümü kırptım, her şey geçti gitti, Yarın dündür, dünse daha gelmed,. Şu bakla, tuttuğun çocuk olsun, itiyorum, İniyor dağdan aşağı...Ne kadar zaman geçti? Bilemem. O mu, değil mi bilemem gene. Bir lamba yak, akşam başkadır ışığı, Gece yarısı başka, bambaşka sabaha karşı. Ama lamba aynı lamba. Santana ksana dbarmas.İnan, inanma." VI. Sevi Orman sen elimi tutunca başlardı, Yarılırdı bir incir gibi ortasından. Koşardıkyukarı iki büklüm, soluk soluğa. Alabalıklarla düşe kalka, çam pürleri Keserdi hızımız, Elimi Bırakma, Elimi Bırakma... Sonra kayardık ta aşağılara. Ve alçalırdı sessizlik bir ağaç gibi Kök salardı sende ve bende, arayarak Toprağın sıraya dizilmiş suyunu. Ayçiçeğinden göğüslerin döner ışığa, Yürürdüm göğsünde öğle saatleri gibi, Yürürdüm bir anıt kemeri gibi iki yanında. Sonra gene başlardık koşmağa, Yukarı, daha yukarı, çukur sularına Göklerin. Öperdim seni, titrerdin, parçalanmış Anları birleştiren sevi düş görmez. Ey orman, Ey avlanmış atın falı, ey yeniden başlamanın Aç güvercini! Falımız yok bizim. Yaktık onu göçmen kuşların gözlerindeki Benek, gagalarındaki tekçil dane gibi Daha gün doğarken. Falımız yok bizim. - Melih Cevdet Anday
Melih Cevdet Anday
Melih Cevdet Anday
Teknenin Ölümü
Teknenin Ölümü
·
237 görüntüleme
Burak okurunun profil resmi
🐎 Homeros’un Anday’a anlattıkları… kendi sesinden dinlemek için => youtube.com/watch?v=Hr1wDUT...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.