Gönderi

Mümtehine suresi 1. Ayeti kerime tefsiri Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim 1. “Ey İnananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar, size gelen gerçeği inkar etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz; oysa onlar, Rabbiniz olan Allah’a inandığınızdan ötürü sizi ve peygamberi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben, sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden onlara sevgi gösteren kimse, şüphesiz doğru yoldan sapmıştır.” “Ey mü’minler! Benim de, sizin de düşmanınız olanları sakın dost edinmeyin, velî edinmeyin. Benim bildiğim, sizin de bildiğiniz düşmanları, sizin bilmeyip de Benim bildiğim düşmanlarınızı dost edinmeyin.” Bizim bildiğimiz açık düşmanlarımız olduğu gibi, bizim bilemeyip de Allah’ın bildiği münâfıkça düşmanlık besleyenler de olabilecektir. İşte onları asla dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği, kitabı, peygamberi, imanı, hidâyeti, tevhidi inkar edip dururlarken, siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Oysa onlar sizler sırf Allah’a inandınız diye sizi ve peygamberi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Allah’a imanı en büyük suç kabul ediyorlar. Allah’a iman edenlere düşman kesiliyorlar. Eğer sizler Benim yolumda Müslümanca bir hayat için cehd ve gayret etmek, Benim rızamı kazanmak için yola çıkmışsanız, bu iddianızda samimiyseniz onlara nasıl sevgi gösterisinde bulunabilirsiniz? Bilmi-yor musunuz ki Ben sizin gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilmekteyim. İçinizden Allah düşmanlarına sevgi gösterenler şüphesiz dosdoğru yoldan çıkmıştır. Bu âyet sahâbeden bize intikal eden pek çok rivâyete göre Hatıb bin Ebî Belta hakkında nâzil olmuştur. Hudeybiye anlaşmasından sonra Mekke müşriklerinin anlaşmayı bozmalarının ardından Rasulullah Efendimiz Mekke’nin fethi hazırlıklarına başladı. Ancak bir-kaç arkadaşının dışında seferin hedefi konusunda kimseye bilgi vermedi. Allah’ın Resûlü istiyordu ki Mekkelilerin haberleri olmasın ve kansız bir şekilde fetih gerçekleşmiş olsun. Bunun için Rabbine yalvarırken, hazırlıkları da gizli tutuyordu. Bu arada Mekke’den Medine’ye malî yönden sıkıntısı olup onu gidermek için bir kadın gelir. Bu kadın ihtiyaçlarını giderip Mekke’ye dönerken, sahâbeden Hatıp bin Ebî Belta bir mektup yazıp bu kadına vererek Rasûlullah Efendimizin durumunu Mekkelilere haber vermek ister. Peygamber ve Müslümanlar size karşı savaş hazırlığı içindedir diye onları bu gizli durumdan haberdar etmek, Rasûlullah’ın sırrını ifşa etmek ister. Kadın mektubu alıp Mekke'ye doğru hareket ettikten sonra Cebrâil (a.s) gelip, Rasû-lullah Efendimizi durumdan haberdar eder. Haberi alan Allah’ın Resûlü, hemen Hz. Ali ve Hz. Zübeyr’i yola çıkarır. “Filan vadide o kadına rastlayacaksınız, onun yanında bir mektup var onu alıp bana getirin,” buyurur. Hz. Ali efendimiz o vadide kadını durdurur ve der ki, “ey kadın sende bir mektup var, onu bize ver!” Kadın kendisinde böyle bir mektubun olmadığını söyler. Ararlar ama bir türlü mektubu bulamazlar. Hz. Ali efendimiz kılıcını çeker ve şöyle der: “Ey kadın, vallahi sende bir mektup var, eğer onu bize ver-mezsen mecburen seni öldüreceğim.” İşin ciddiyetini anlayan kadın, saç örgüsünün arasına koyduğu mektubu çıkarıp verir ve sorar: “Ey Ali bu mektubu aradın ama bulamadın. Bunun kesin bende olduğunu nereden bildin?” Hz. Ali efendimiz buyurur ki, “bunu bana peygamberim söyledi. Ben inanıyorum ki tecrübelerim yalan söyler, ama peygamberim doğru söyler.”Kişinin Allah ve Resûlü’yle öğrendiği bilgiye, yani vahiyle öğrendiği bilgiye yakîn bilgi denir ki, bu bilgi kişinin kendi kendine, kendi tecrübeleriyle öğrendiği bilgiden her zaman üstündür. Kişinin kendi aklıyla, duyularıyla, tecrübeleriyle veya başka bilgi kaynaklarıyla öğrendiği bilgi yüzde yüz kesin ise, Allah ve Resûlü’yle, yani vahiyle öğrendiği bilgi yüzde yüzden de kesindir. İşte Hz. Ali efendimizin sözü bunu anlatıyor. “Aradım, taradım, tecrübelerimle anladım ki o mektup sende yoktur. Ama peygamberim buyurdu ki mektup sendedir. Benim tecrübelerim yalan söyler, ama peygamberim kesin doğru söyler. Tecrübelerimle öğrendiğim bilgi yüzde yüz doğru olsa bile, peygamberimle öğrendiğim yüz de bin doğrudur, yüzde milyar doğrudur.” Durum açığa çıkınca, Allah’ın Resûlü, Hatıb bin Ebî Belta'yı sorgulayarak “bu nedir ey Hatıb?” buyurdu. Hatıb dedi ki: “Ey Allah’ın Resûlü, benim için acele karar verme. Vallahi ben müşrik değilim. Küfre de, şirke de asla bir meylim olmadı. Onlara bir muhabbetim yoktur. Ben sadece Kureyş'ten olmadığım için Mekke’deki ailemi, çoluk-çocuğumu korumasız gördüm. Sadece onlar aileme bir zarar ver-mesinler diye bunu yaptım. Bunun dışında kâfirlere meyletmek, İslâm'a ve Müslümanlara düşmanlık etmek, sizin sırlarınızı deşifre edip düşmanları desteklemek gibi bir niyetim yoktur.” Onu dinleyen Hazreti Ömer, “ey Allah’ın Resûlü, izin verin boynunu vurayım!” dediği halde Allah’ın Resûlü: “Hayır, Hatıb doğru söylüyor” buyurdu. Bu davranışından ötürü Bedir’de bulunmuş bu sahâbeye herhangi bir ceza da uygulanmamıştır. Hadiseyi Buharî, Müslim ve diğer hadis alimleri bize haber vermektedir. Hatıb’ın bu davranışı, mensubu bulunduğu Müslüman câmiaya karşı kâfirlerle işbirliği içine girmek, Müslümanlar aleyhine kâfirler lehine bir çalışmanın içine girmek olarak değerlendirilerek, Rabbimiz tarafından işte bu âyet-i kerîmeyle onun şahsında kıyamete kadar gelecek tüm Müslümanlar için bir uyarı teşkil etmiştir. Kıyamete kadar hiçbir Müslüman böyle bir şeyi yapmamalıdır. Hiçbir Müslüman imanlarından, Müslümanlıklarından dolayı kendilerine düşman olan, kendileriyle savaşa tutuşan kâfirlere herhangi bir sevgi gösterisinde bulu-namaz. Böyle bir davranış imanla asla bağdaşmaz. Gerçek bir Müslü-manın iyi niyetle de olsa, kişisel çıkarlarını, malını, mülkünü, ailesini korumak için de olsa mensubu bulunduğu Müslümanların savaş planlarını kâfirlere aktarması, Müslümanlar aleyhine kâfirler lehine bir hareketin içine girmesi caiz değildir. Bir Müslümanın tüm malı, tüm ailesi, tüm akrabaları tehlikede bile olsa, Müslümanlar aleyhine onlarla işbirliği içine giremez.Buradan sahâbe-i kirâm efendilerimizin mâsum olmadıklarını, hatasız olmadıklarını da anlıyoruz. Yine buradan Rasûlullah Efendimizin en ciddi ve hayatî konularda bile olsa yargısız infazda bulunma-dığını, karşı tarafın savunmasını almadan karar vermediğini anlıyo-ruz. İşte bu âyetiyle Rabbimiz, Rasûlullah Efendimizin Hatıb hakkındaki kararını onaylamıştır. Her şeyi bilen, bizim zaaf noktalarımızı en iyi bilen Rabbimiz bizleri uyarıyor. Müslümanlar bazen kitaplarından habersiz kaldıkları, Allah’ın bu değer yargılarını unuttukları, Allah’a olan tevekküllerini, güvenlerini kaybettikleri için, kimin safında yer aldıklarını unutup, gerçek güç kaynakları olan Rabblerinin kendilerine desteğinden gaflet edip, kâfirlerin ellerindeki ekonomik ve siyasal güce aldanarak onlara meyletmiş olabilirler. Onların dostluğuna yönelmiş olabilirler. Onların mallarının, mülklerinin, siyasal güçlerinin, medeniyet ve saltanatlarının ebedî olduğu düşüncesine kapılabilirler. Hatta bu kâfirlerin ellerindeki teknolojik güçleriyle Allah’ı bile yenebîlecekleri cehaletine düşebilirler. Veya bazen böyle Allah’a güvenleri, itimatları kalmadığı, tevekkülleri sarsıldığı ya da Rabbimizin bir hikmeti gereği üzerlerinden desteğini çektiği için Müslümanlar kâfirlerin ayakları altında ezilmişliği, kâfirlerin egemenlikleri altında köleliği solukladıkları dönemlerde böyle düşünecek duruma gelmiş olabilirler. Veya işte şu anda olduğu gibi, Allah’ın âyetleriyle bilgilenmekten uzaklaşıp şeytan vahiylerine teslim oldukları dönemlerde, onların değer yargılarıyla hayatı değerlendirmeye başladığı dönemlerde, bu tür zaaflara düştükleri dönemlerde Rabbimiz bu tür âyetleriyle onları uyarır. “Ey mü’minler, sakın bu kâfirleri sırdaşlar edinmeyin. Sakın bu kâfirlere güvenmeyin. Sakın Müslümanlar aleyhine onlarla dostluk ilişkileri içine girmeyin. Çünkü onlar asla sizi sevmiyorlar. Onlar sizin inandıklarınıza küfrediyorlar. Onlar sizi zerre kadar sevmezken sizler onları seviyor musunuz? Sizler kendi kitabınıza iman ettiğiniz gibi onların kitaplarına da iman ettiğiniz halde, onlar sizin kitabınıza iman etmezler. Sizler Allah tarafından gönderilmiş hak kitaplar arasında herhangi bir ayırımdan yana olmayarak tümüne iman ediyorsunuz. Elinizdeki kitabın haber verip tasdik ettiği öteki kitaplara da iman edersiniz. Ama o alçaklar sizin kitabınıza inanmıyorlar. Onlar delicesine size düşmanken sizler onlara dostluk ve sevgi izhârında mı bulunuyorsunuz?”
·
59 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.