Gönderi

Tahminen bim aktüel ürünü olarak ne zaman gelir
Öğrencilerin belli saatler dahilinde öğrenim görmesi, hele bunun zille olması, artık hiçbirimizin yadırgadığı bir durum değil. Eğitim dediğimiz şeyin sadece bu şekilde yapılabileceği fikrini sorgulamak dahi aklımıza gelmiyor. Halbuki bugün İngiliz kraliyet ailesinin de çocukları için tercih ettiği Montessori okullarında, çocukların giriş çıkışı için belirlenmiş saatler yok. Montessori Türkiye'de üstün zekalı çocuklar için açılmış kimi okullarda, devam zorunluluğu ve ders saatleri olmadığı halde öğrenciler okula her gün isteyerek geliyorlar; çünkü buralarda, istedikleri şeyi istedikleri şekilde öğrenme hakkına sahipler. Sıra sistemi bize normal geliyor; halbuki sıra, öğrencinin otorite unsuru karşısında boyun eğmesi gerektiğini ve "üst"ten gelen baskıyı ona fiziken duyurmak, bir öğrencinin diğerinden farkı olmadığını hissettirmek, kişilik hissini ve kendisine -ve tabii bir başkasına da- saygısını öldürmek ve saygı kavramını itaatle değiştirmek, öğrencilerin kendilerine verilen numaralardan ibaret olduğu fikrini pekiştirmek için özellikle tasarlanmış bir oturma planı. Tipik bir sınıfta öğrenci, kendisine dikte edilen "tek doğru"ya kendisini uydurmak için çaba harcayan, değeri, o "tek doğru"ya ne kadar uyabildiğiyle belirlenen, ölçülen, benliği hiçe sayılan, zaten kendisine kendi benliğini yok etmesi öğretilen, pasifize edilmiş bir varlık. Halbuki sözgelimi Montessori okullarında, zil gibi, sıra da yok. İsteyen ayakta dururken, isteyen minderde, isteyen sandalyede oturuyor, öğrenciler saat kısıtlaması olmaksızın diledikleri gibi bahçeye girip çıkıyor; kim ne isterse onunla meşgul oluyor. Öğretmenin anlatıp öğrencinin dinlediği, öğrencinin, öğretmenin anlattıklarının pasif bir alıcısı haline dönüştürüldüğü ve pasif alıcı olabildiği ölçüde başarılı sayıldığı sistem, bugün gözümüze ne kadar normal görünse de doğal değil. Bugün dünyanın en iyi okulları olarak bilinen Montessori okulları, başarısını, bir okul olma niyetiyle yola çıkmamış olmasından almakta. İtalya'daki ilk kadın hekim olan Maria Montessori 1901 de, çalışmaya başladığı hastanede zihinsel engelli çocuklar için hiçbir şey yapılmadığını görerek yeni bir eğitim metodu tasarlar. Ekibinden, çocuklara saygı duymalarını, her çocuğun kendi ilgi alanını keşfetmesi için onları cesaretlendirmelerini ister. Buradaki çocuklar herkesi o kadar derinden şaşırtan bir ilerleme gösterirler ki Dr. Montessori 1907de bugünkü Montessori okullarının modeli olan ilk "çocuk evi"ni açar. Montessori, burasının bir okul değil, çocuklar için bir ev, bir yuva olduğunu, İngilizcede "instruction" dediğimiz, öğretmenin öğrenciye bir şeyler dikte etmesi yönteminin kendileri için geçerli olmadığını vurgulamıştır. Buradaki öğrencilere hiç kimse ders vermediği halde, çocukların her biri beş yaşına gelmeden okuma ve yazma öğrenir. Halbuki o dönemde, dört buçuk yaşında çocukların okuyup yazma becerisi edinmesi, mucize gibi karşılanmıştır. Çocukların nasıl öğrendiğini senelerce gözlemleyen Maria Montessori, yazdığı kitaplarda eğitimin doğal bir süreç olduğunu, her insanda kendiliğinden geliştiğini anlatır. Çocukların, kendilerine bir şey "öğretildiği" hissi olmadan öğrenmelerinin doğalarına çok daha uygun olduğu, çok daha iyi sonuçlar verdiği, Montessori okullarının ispatı.
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.