Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Sigmund Freud’u bir de Osho’nun bakışıyla görün..
Bir şeyi yarım bilmektense hiç bilmemek daha iyidir; bir kısmını bileceğine hiç bilme daha iyi. Bir şeyi yarım bileceğine hiç bilme daha iyi. Neden? Sıradan mantık şunu söyleyecektir: Hiç bilmemektense en azından bir şey bilmek daha iyi. İşin gerçeği hiç de öyle değil. İşe yaramaz bir şeyi bilmek senin içinde büyük bir üzüntü, bir çaresizlik, anlamsızlık yaratır. Negatifi bilmek senin tüm yaşamını ve hayat suyunu kurutur. Sen donmaya başlarsın. Üşürsün. Sevmeyen biri haline gelirsin. Tüm umudunu yitirmeye başlarsın. Çaresizlik içinde, istirap içinde olursun. Ve birçok insanın başına gelen işte bu. Örneğin Sigmund Freud; o sadece negatifi biliyordu. İnsanın zihninde neyin yanlış olduğunu biliyordu ama doğru olabilecek hiçbir şeyi bilmiyordu. O negatif tarafa dayanmıştı. Zihnin bütün hastalıkları konusunda çok uzman biri oldu; anormallikler, sapkınlıklar, hastalıklar, nevrozlar, psikozlar, aklınıza gelebilecek her şey. Fakat o budaların da var olduğunu unuttu. İşin aslına bakarsan yavaş yavaş, anormal olana, hasta olana, sapkın olana, sağlıksız olana alıştıkça budaların gerçekten var olup olmadığından daha fazla şüphelenmeye başladı. İsa'dan şüphe etmeye başladı. Sadece bu da değil: Psikanaliz uzmanları İsa'nın nevrozlu olduğuna ilişkin çok sayıda kitap, bilimsel tez yazmıştır. Onlar Buda üzerinde o kadar yoğun çalışmadılar ama eğer çalışacak olurlarsa aynı şey Buda için de geçerli olacaktır. Belki onlar Buda için başka bir kelime, örneğin 'bastırılmış' ifadesini kullanırlar. Eğer Ramakrishna'yı düşünecek olurlarsa 'isterik' kelimesini kullanacaklardır. Ve Muhammed için de aynı şeyi söyleyeceklerdir; 'nevrozlu' ya da 'deli'. Neden İsa nevrozlu? Çünkü o Tanrı ile konuşuyor. O nevrozlu çünkü gökyüzünden sesler duyuyor. Nevrozlu çünkü bizim göremediğimiz, sadece kendisinin görebildiği bir şeyi görüyor. Ona güvenemeyiz çünkü o her ne hissediyorsa, bunu nesnel bir şekilde ispatlayamaz. Onun deli olması gerek. Sadece Freud'un söylediği şeylerin ne ima ettiği üzerine bir düşün. Sağlık olanak dışı bir şey, sağlık şüpheli. Sağlıklı, bütün, kutsal bir adam şüpheli. Sadece şüpheli değil; lanetlenmiş biri. O halde geride kalan ne olur? Bu durumda insanlığın tamamı çaresizlik içinde, umut olmadan yaşamak zorunda kalır. İşte Freud'un söylediği şey bu, o insan için hiç umut olmadığını ve bir insanın en iyi ihtimalle ona katlanabileceğini ama keyfini çıkaramayacağını söylüyor. İşin aslına bakarsan kendisi de hayatın hiç keyfini çıkarmadı; sadece ona katlandı. O da birçok açıdan nevrozlu biriydi. Ölümden çok korkuyordu; birçok fobisi vardı. Çok öfkeli bir insandı, o kadar öfkeliydi ki öfke nöbetine girdiğinde bayılıp yere düşüyordu. Ölümden o kadar çok korkuyordu ki ondan söz edilmesi bile titremesi için yeterliydi. Ve o kadar hırslı ve politik bir insandı ki başkalarının kendisine karşı komplolar kurduğundan sürekli olarak şüpheleniyordu. O bir paranoyaktı. Öğrencilerinin çoğunun hayatını bu şüphe yüzünden mahvetmişti çünkü kimsenin zekâ anlamında, anlayış anlamında yanına yaklaşmasına katlanamıyordu. Sadece köleler istiyordu. Ve ne zaman akıllı bir mürit ortaya çıksa -öğrencilerinin arasında Jung, Adler gibi insanlar vardı- onun kendisini kurtarmasının tek yolu ermişten kaçmaktı. Freud'un varlığı besleyici değil zehirleyiciydi. Ve bu adam Buda ve Lao Tzu ve Zerdüşt ve İsa ve Muhammed hakkında yargılarda bulunmaya devam etti. Ve bu insanlar gerçekten sağlıklı olan birkaç insandan biriydi. Sadece tek bir şeyi düşün: Eğer hastalık varsa bu sağlığın da mümkün olduğuna, en azından olanaklı olduğuna dair yeterli bir kanıttır. Eğer karanlık Işık da mümkündür. Ve eğer ölüm varsa yaşam mümkündür. İşin gerçeği, eğer yaşam yoksa ölüm nasıl mümkün olabilir? Eğer hiç sağlık yoksa birinin hasta olduğuna nasıl karar verebilirsin? Eğer dünyada hiç buda yoksa kimin deli olduğuna nasıl karar verebilirsin? O zaman herkes delidir! Belki deliliğin farklı çeşitleridir ama herkes delidir. Freud negatif konusunda son derece yetenekli biri, hastalık ve rahatsızlık konusunda bir uzman olmuştu. Yeteneği doğal olarak öyle bir şekildeydi ki inkâr etmesi şarttı; asla bir buda ile karşılaşmamıştı. Bu senin bir buda ile karşılaşmanı sağlayacak bir yol değil. Buda asla psikanaliz için Freud'a gelmez. O kırk yıl boyunca sadece bin bir çeşit zihin projeksiyonları ve fobilerden muzdarip hasta insanları analiz etti. Doğal olarak, kırk yıl izledikten sonra, insanların rüyalarını ve fobilerini ve korkularını ve bölünmüş kişilikleri ve şizofrenleri ve isterikleri dinledikten sonra doğal olarak eğer "Ben hiç sağlıklı bir insan görmedim," şeklinde bir karara varacak olursa bir açıdan haklıdır. O hiç sağlıklı bir insan görmemişti. Ve kırk yıl yeterince uzun bir zamandır: O binlerce insanı izlemişti. Fakat bir şeyi unuttu: Bir budanın gelip onun kanepesine uzanmayacağını ve rüyalarını ona anlatmayacağını unuttu, çünkü bir budanın hiç rüyası yoktur!
Sayfa 110 - Ganj yayıneviKitabı okudu
·
52 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.