Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

SİMİT! SİMİT! TAZE GEVREK SİMİT! Yıl 1927... Balıkesir’de geniş bir avluya bakan sıra sıra odalardan meydana gelmiş, her odada bir ailenin oturduğu bir yer... Bir gün akşam karanlığında, bahçe kapısının eşiğinde bir şamata kopar... Üstleri başları lîme lîme olmuş iki kişi; gözleri bir bezle bağlı bir kör, bir kolu ve bir bacağı kopmuş tahta bir koltuk değneği ile yürüyen diğerinin omzunu tutup içeri girmeye çalışıyorlar... Bir yandan da bağırmaya başlıyorlar: "Ana! Biz geldik! Biz geldik ana! Biz geldik! Biz geldik" Anacım biz geldik!" Birden dipteki odalardan birinde bir şangırtı duyulur. Yaşlı bir kadın kollarını açmış, feryat ederek koşar: "Yavrularım! Oğullarım! Aslanlarım! Çocuklarım!" Kadının sesine herkes dışarı çıkar... Üçü birden avlunun ortasında bir yumak olurlar. Hıçkıra hıçkıra uzun süre ağlarlar... Bir ara kadın kapıya doğru bakarak: "Babanız nerede? Nerde kaldı babanız? O gelmedi mi? Ağlayarak içeri girerler... Hayat devam etmektedir. Kısa bir süre sonra geçimlerini temin etmek için körün önünde bir simit tablası, koltuk değneği ile gidebilen kardeşinin omzunu tutarak simit satmaya başlamışlardır. Bir gün şehir merkezinde simit satmak için bir kahveye girip oyun oynayanlara: “Simitçi geldi! Taze simit! Beyler, simit ister misiniz?” Oturanlar, kahveciye: “Bunlar da yeni çıktı.. Kardeşim, sokmasana bunları kahveye... Oyunun keyfini kaçırıyorlar... Çıkar dışarı bunları!” Simitçiler: “Tamam, kardeşim.. Çıkıyoruz.. Hani simit alır mısınız diye gelmiştik... Olur, çıkıyoruz.” Simitçiler giderlerken, orada oturmakta olan bir subay arkalarından gelir. Tam yanlarına geldiğinde topal simitçi bağırır: “Dikkat zabit!” İkisi de ellerinden geldiği kadar dimdik dururlar. Subay sorar: - Siz asker miydiniz? - Evet efendi. - Madalyanız yok mu? - Var efendim. - Madalyalarınızı takın! Bir daha size öyle davranamazlar. Bilmiyorlardır. - Efendim, hiç o madalyalarla bu iş yapılır mı? Hicap duyarız... Subay düşünceli bir şekilde ayrılır. Arkasından gittikçe uzaklaşan sanki dövüşüyormuş gibi bağıran bir ses duyar: "Simit! Simit! Taze, gevrek simit!” Aydın AYHAN, "Çanakkale... Ah Çanakkale!", s. 177-178
··
55 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.