Gönderi

Sonuç olarak, Freud on dokuzuncu yüzyılda yaygın olan maddecilikten geniş ölçüde etkilendi. Buna göre, tüm düşünsel olguların temeli fizyolojik olgulardaydı. Bu yüzden sevgi, nefret, tutku, kıskançlık Freud tarafından cinsel içgüdünün dışa yansıyan çeşitli biçimleri olarak açıklandı. Freud, en önemli gerçekliğin tümüyle insanlığın var oluşunda, birincil olarak herkes için aynı olan insan olma durumunda, ikincil olarak ise toplumun özgün yapısı tarafından belirlenen insan deneyiminde yattığını göremedi. Böylesi bir maddeciliği aşan kesin adımı Marx tarihsel maddecilikle atmış, insanı tanımaya yarayan anahtarın insanın ne bedeni, ne yiyecek gereksinimi ne de mülkiyet içgüdüsü olduğunu, fakat insanın tüm yaşama sürecinin onun "yaşam deneyimi" olduğunu söylemiştir. Freud'a göre tüm içgüdüsel isteklerin engellenmeden doyurulması, ruh sağlığı ve mutluluk verecektir. Ne var ki klinik gerçekler, tüm yaşamlarını hiçbir sınır tanımadan cinsel doygunluk peşinde koşmakla geçiren erkek ya da kadınların mutluluğa ulaşamadıklarını ve çoğunlukla nevrozlu çatışmalar ve hastalıklardan acı çektiklerini göstermektedir. Tüm içgüdüsel isteklerin karşılanması sadece mutluluğa temel olmamakla kalmıyor, deliliği bile önleyemiyor. Ayrıca Freud'un görüşlerinin Birinci Dünya Savaşı sonrası yaygınlık kazanmasının bir nedeni de kapitalizmin özünde yer alan değişikliklerdir. Bu dönemde tasarruftan harcamaya, ekonomik başarının unsuru olarak kemerleri sıkmadan alabildiğine genişleyen bir pazara, otomat bireye alabildiğine doygunluk verilmeye geçildi. Metanın tüketiminde olduğu gibi hiçbir isteğin doyurulmaksızın bırakılmaması cinsel alanda da en yaygın eğilim oldu.
Sayfa 111
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.