Gönderi

insanı bulabilmek
Ben müziği bilmiyorum tabii. Ayrıca dinlemeye gidecek olsam bile, müziğe kulak vereceğim yerde müzisyenleri seyrederim. Böyle söyler sanatın, resim sanatının büyük vicdanı. Vincent Van Gogh. Vicdan deyince, güneşin battığı topraklarda akla gelecek ilk isimlerden biri. Van Gogh. Sanatın vicdanı, resmin, rengin, insanın, pek tabii ki siyahın, kapkara siyahın, katranî siyahın, acının ve mavinin, hep acının. Dahî, sarının tuvalde erimiş altın gibi sarının, güneş sarısının. Sarı'nın sultanı. Ama gençken, henüz ümidini kaybetmemişken Arles'da. Ne yazık ki hep Arles'da. Siyahı ise, Saint-Rémy siyahıdır, Saint Paul Hastahanesi'nin siyahı. Ölümün siyahı. Katranî siyah. Ürkütücü. Delici. Hoş. Hakikatın Siyahı. Sade hakikat. Öte yandan, kendi gövdemin içindeyim; gövdemse, değirmen taşlarının arasındaki mısır tanesi gibi güzel sanatların dişli çarkları arasında öğütülmekte. Zavallı Van Gogh, sevdiklerine yük olmamak için yaşamın yükünü taşımaktan vazgeçti. Tutunamadı. Şuurlu şuurlu çıldırdı. Siyahı, karayı, kapkarayı sevimleştirmek uğruna. Henüz 37 yaşındayken kendi canına kasdettiğinde, üzerinden çıkan mektupta bile öylesine sakin, öylesine vakurdur ki! Kendi ifadesiyle, elinden gelenin en iyisini yapmaya kararlı bir kafanın son kertesine dek zorladığı çabanın içtenliğiyle söyler; ve üstelik ölmüş ressamları satanlar ile yaşayan ressam ticareti yapanlar arasında durumun çok gergin olduğu bir anda yazar. Birçok kez aklını kaybetmiş ama vicdanını hiç kaybetmemiştir, akıl içindeki akıl diye tanımladığı o vicdanı, vicdanını. Müziğe kulak vermek yerine, müzisyeni seyreden bu adam Zola'ya hayrandır. Biz ki La Terre ve Germinal okumuşuz, diye neşeli neşeli kabardığı bile olur. Bir defasında, Zola'nın Mes Haines adlı kitabından küçük bir alıntı yapar, tek tek resimler üstündeki yargılarında korkunç yanlışlar yaptığını belirtmiş olsa da çok güzel bulduğu bir sözünü. Dans le tableau (l'oeuvre d'art) je cherche, j'aime l'homme-l'artiste. (Bir resimde, bir sanat eserinde benim aradığım, sevdiğim şey insandır, sanatçının kendisi.) Zola'nın bu sözünü aktardıktan sonra, bak işte, der Van Gogh, bu çok doğru bence. Sanatta sanatçıyı görmekten hiç vazgeçmemek. Yaratıcıyı. İnsanı Eylemde eylemcinin kendisini. Sanatının ihtişamı arkasında saklanan sanatçıyı. Ne tuhaf değil mi, Van Gogh'un en yakın arkadaşı Paul Gauguin de hiç farklı düşünmez: Ben resme değil, insana hayranım. İnsana, hem resimdeki insana, hem de resmin önündeki insana, temsiline değil, gerçeğine, gerçeğe, gerçeğin kendisine. Zirvelerde hep aynı şarkı okunurmuş, ne de doğru! Nitekim Amiş Efendi de şöyle der: Ben namazdan ziyade namaz kılanı severim. Şarkı hep aynı şarkı, lakin uçurumlarda değil, zirvelerde. Herşeye kadir olanın bu âlemde kadir olamadığı tek şey nedir acaba? Van Gogh, henüz 28 yaşındayken, bu soruya bir cevap bulmuş: Herşeye kadir olan Tanrı asla bir günahkârı terkedemez! Ey talib! Putlarını terket, çünkü hepsi bir gün seni terkedecekler. Sen seni terketmeyecek olanı ara! Öfke içinde değil, şefkatle ve rahmetle. Sadece Kadir gecesinde, Beraat gecesinde değil, her gece. Kendini ara! Elinde kandille.
Sayfa 102 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
·
28 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.