Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

607 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
2013 Marduk'la Rendavu
Kitapta i.ö ve sonrası mitlere oldukça çok yer verilmiş yazar.
Burak Eldem
Burak Eldem
'in okuduğum ilk eseri eser akıcı özellikle uzaya uzaylılara ve bilim.teknoloji mühendistlik alanına ilgi duyanlar için. Kitapta oldukça çok yazar
Zecharia Sitchin
Zecharia Sitchin
’in araştırmalarına kitaplarından alıntılarına yer vermiş. Kitaplarda sevdiğim hususlardan önemli bulduğum henüz okumamış olduğum yazarların eserleri hakkında bilgi edinerek o yazarın eserlerini edinip okumamdır. Buna bir nevi kitap içinden kitap çıkarma diyede tanımlayabiliriz. Kitabı hem matbu baskı ile okudum hem de yaz sıcağından bunaldığım vakitler epub formatında indirip ReadEra Premium sürümünden sesli dinledim. Okurken fazla alıntı yapmadım burada kitaptan bir iki sayfa alıntı ile incelemeyeyi noktalayalım. Uzaylılar binlerce yıl önce dünyamızı ziyaret ettiler mi? Atlantis derler kayıp bir uygarlık gerçekten var mıydı? Piramitleri kimler ve nasıl yaptı? Bunların firavun mezarı olmadıkları kanıtlandı ya, acaba bir çeşit enerji santralı falan mıydılar? Hint mitolojisinde geçen “uçan araba vimanalar”, aslında bildiğimiz tayyare mi yoksa? Mitolojinin “tanrıları” aslında başka bir gezegenden gelmiş üstün yaratıklar mı? O gezegen aslında sandığımız kadar uzakta değil de, bizim güneş sistemimizde mi? Zecharia Sitchin’in Sümer, Akad ve Asur tabletlerinden elde ettiği bulgulara dayanıp ortaya attığı şu müthiş soru: İnsanı, maymunlar üzerinde genetik mühendislik “oynamaları” yaparak uzaylılar mı yarattılar? Ve de, gene gelecekler mi? Yoksa, uzaylı muzaylı yok da, gelecek olan bir gezegen mi? Ve çekim alanının etkisiyle buraları duman edecek, belki de hayatı söndürecek olan “zararlı” bir gökcismi mi? Kutsal metinlerde hep “kıyamet” olarak geçen, bu mu? Olan yoksa “Hazret-i İsa’nın ikinci gelişinden” kasıt da bu olmasın? Bütün bunlara kesin bir kanıt, kesin bir yanıt bulunamadı. Ancak, “açık fikirli” insanların görmezden gelemeyecekleri bir sürü soru işareti de karşımızda kapı gibi duruyor. Yeter ki kendinizi dini inançlarınızın, okulda almış olduğunuz eğitimin, şartlanmaların etkisinden kurtarın ve düşünmekten de, soru sormaktan da korkmayın. Günaha girmezsiniz canım, merak etmeyin. konuyu gerçekçi, akılcı bir temele, “tarihi materyalizm” temeline oturtmuş. Metot kullanmış! Belli başlı hiçbir yönteme dayanmayan, çoğunlukla el yordamıyla yürütülen bu araştırmaları belli bir dünya görüşünün süzgecinden geçirmiş. 1972 yılında bazı Amerikan astronomlarının kâğıt üzerinde yaptıkları matematik hesaplar doğrulandı… 1984 yılında, NASA “Plüton dolaylarında gözlenen ve sistemimize girmekte olan iri -dünyamızdan çok daha büyük- bir gökcismini” teşhis etti! “Gezegen X” adı verilen bu cisim, spektral çözümlemede koyu kırmızı renk veriyor. Fakat bunu çiviyazısı Sümer tabletleri de söylüyorlar! (Giriş bölümünden Engin Ardınç'ın yazısı) Modern dünyanın “elit” yöneticileri, yani yüz yılı aşkın bir süredir küresel iktidarı bütünüyle ellerine geçirmiş olan uluslararası büyük şirketler imparatorluğu, her şeyi olduğu gibi, bilimi de denetimi altında tutuyor ve tıpkı eskiçağ rahip/krallarının yaptığı gibi, elde edilen bulguları kitlelere “filtreden geçirip” sunarken, birçok “ayrıntı”yı kendine saklıyor. Son elli yılın en heyecan verici girişimi olan “uzay çalışmaları”, medyada sunulduğu gibi insanlık adına ve bilim heyecanıyla değil, “Küresel Elit” in imparatorluğunu sağlamlaştırmak adına yürütülüyor. Burada, çok temel bir noktayı akıldan çıkarmamakta yarar var: Eskiçağ uygarlıklarının inanç dünyalarında, bütün zamana yayılan tek ve her yerde geçerli, homojen bir panteonun varlığı söz konusu değildir ve bir ülke topraklarının her yerinde, her dönemi kapsayacak homojen bir “din”in varlığı yalnızca bizim bugünkü değer yargılarımızın yarattığı bir yanılsamadır. Mısır ya da Mezopotamya inançlarından söz ederken, bugünün kurumlaşmış ve merkezi olarak örgütlenmiş dinleri gibi bir “doktrin”i değil; zamana, mekana ve toplumsal ilişkilere göre değişen “iktidar mitleri”ni kastettiğimiz unutulmamalı. 1999 yılının Ağustos ayında, “Satürn’ün halkalarını inceleme” amacını taşıdığı söylenen Cassini adlı uzay aracı, “enerji ihtiyacını karşılamak üzere” 30 kilo plutonyumla birlikte uzaya yollandı. Bağımsız bilim adamları bunun bir “nükleer tehlike” olduğuna dikkat çekerek protesto gösterileri düzenlediler; ne var ki Cassini, mükemmel bir zamanlamayla yollanmıştı: Dünya medyası bütün dikkatini 11 Ağustos’taki “Milenyumun son güneş tutulması” na çevirmişken, bilim adamlarının sesleri gürültü arasında boğuldu ve uzay aracı sessiz sedasız “küçük bir gezegeni havaya uçurabilecek” miktarda nükleer yükle Satürn’e doğru yola çıktı. İyi ama niçin ve en önemlisi, kime karşı? Onuncu Gezegen’in üzerinde, Sitchin’in iddia ettiği gibi güçlü ve çok ileri bir “Anunnaki” uygarlığının yaşayıp yaşamadığını bilemiyoruz; şu an için birinci meselemiz de bu gezegende birilerinin olup olmadığından önce, onun dünyamızın yakınından ne zaman geçeceği. Eskiçağ toplumlarının mitolojilerinde anlatılan kimi olayların “gerçek uzaylı ziyaretleri” nden izler taşıyor olabileceğini asla göz ardı etmiyorum. Mars’a gönderilen son yedi uzay aracından beşi, gizemli biçimde kayboldu. Bunlardan birinin, Sovyetler Birliği’nce 1988 Temmuz’unda yollanan Phobos 2’nin, bağlantı kopmadan önce yolladığı son resimde, üzerine doğru ilerleyen “puro biçiminde” dev bir gölge görülüyordu. Şimdiyse, bir yandan Cassini nükleer yakıtıyla Satürn’e doğru ilerlerken, bir yandan da NASA’nın yapısı “militarize” hale getiriliyor ve halka açıklanan bilgiler iyice daraltılmış süzgeçlerden geçirilirken, uzaya “nokta atışı yapabilecek” dev nükleer silahlar yerleştiriliyor. Bütün bunlar kimin için? Yoksa bir bildikleri mi var “kapalı kapılar ardında” oturan birilerinin?
2012 Marduk'la Randevu
2012 Marduk'la RandevuBurak Eldem · İnkilap Kitabevi · 2003110 okunma
·
169 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.