Gönderi

Özet
Daniel Dennett Bilinç Açıklanıyor Bilinçli deneyimin yaratılması, toplu bir süreç değil, sürekli devam eden bir süreçtir. Veriler, bir Ana Hakim'in karşısına çıkmak yerine beynin her yerine dağılmış mikro yargıçlar tarafından değerlendirilmektedir. Beynin etrafında dağıtılmış çeşitli süreçler tarafından, belirsiz bir geleceğe doğru sürekli düzelten özneler gibi düşünülebilecek bu “dağılmış içerik belirleyiciler”, bir tür “öyküleyici akım” veya “sıralama” üretirler. Bu durum, yüzlerce milisaniyede meydana gelir. Bu esnada çeşitli ekleme, birleştirme, düzeltme ve içeriğin üzerine yazma gibi faaliyetler, farklı sıralarda oluşur. Bunlar da zamanla bir tür öyküleyici akış üretir. Çoklu taslaklar modeline göre beyin, araya giren hareket gibi geriye dönük içerik yaratır. Bu içerik, ondan sonraki etkinliği yönetmek için uygun hale gelir ve bellekte iz bırakır. Ancak beyin, boşlukları doldurmakla uğraşmaz. Ayrım bir kez yapıldıktan sonra bir daha yapılmaz. Beyin, çıkarılan sonuca ayak uydurur. Süreçlerin karmaşıklığı bizde “bilinç yanılgısı”na sebep olur. Yani beyinde içerikler meydana gelir, gözden geçirilir, diğer içeriklerin yorumlanmasına veya davranış modülasyonuna katkıda bulunur. Süreçteki izlerini de bellekte bırakır. Bu sürecin sonunda oluşan içeriklerin bir kısmı daha ileri bir iz bırakmadan kaybolup giderken, bir kısmı deneyimin sonraki sözel aktarımı ve bellek üzerinde iz bırakırlar. Bellekte kalan içerikler, sonraki içeriklerle tamamen birleşip, ya tamamen ya da bir parça onların üzerine yazılır. Dennett’a göre bu süreçteki içerik, çokluğundan ötürü bir anlatı gibi olur. Anlatı parçalarının çoklu taslakları, zamanda herhangi bir noktada, beynin çeşitli yerlerinde bulunur. Bu taslaklardaki içeriklerden bazıları kısa katkılar sağladıktan sonra yok olup giderken, bazıları hiçbir katkısı olmadan yok olur. Kalanlar ise içsel durumun daha ileri modülasyonlarındaki ve davranışlardaki çeşitli rolleri oynamaya devam edecektir ve pek azı sözel davranış yoluyla kendini bilinir kılacak kadar varlığını sürdürecektir. Dennett, bilincin evrimini, insan türünün açığa çıkışından sonra, konuşmayı öğrenmesiyle başlatır ve R. Dawkins’in “mem” teorisini kullanarak tamamlar. Mem en küçük taşınabilir kültür parçası veya fikir gibidir.Dennett’ın teorisine göre, bu akla ve iradi güce sahip olmayan minik kromozomlar, onları hiçbir yönlendirici olmamasına rağmen tamamen tesadüf ve şans eseri olarak, hayatta kalma ve çoğalma eğilimi gösterirler. Dennett, bu eşleyici ve kromozomlara bir çıkar ve amaç atfetme eğilimlerimizin bizim kusurlu/Tanrısal bakış açımızın yanıltması olduğunu söyler.Halbuki ona göre bu “akılsız minik makineler,” amaçsız bir şekilde süreçlerini yaşayan, bir çeşit robotlardır. Buna göre, insan zihni, yüksek derecede kopyalanmış bir mem kompleksidir. Zihnimizdeki düzenliliklerin, bir dizi zincirlemeden ibaret olduğunu, olayların akışına bir de bu öğrenilmiş alışkanlıklar eklenerek bilinç içerikleri oluşturulduğunu savunmaktadır. Özetleyecek olursak, Dennett, bilinci, sanal bir makinenin işleyişi üzerinden, bir nevi beyin faaliyetlerini biçimlendiren, evrimleşmiş bir bilgisayar programına benzeterek açıklar. Ona göre, nörolojik gelişmeler, “iç niteliklerin” beynin karmaşık eğilimleri olduğunu ortaya koymaktadır. Benlik yanılgısı da, onun “kartezyen tiyatro” olarak adlandırdığı gündelik algıdaki “İzleyici”, “ Merkezi Anlamlandırıcı” ya da “Patron” değil, bir soyutlama ya da bir kuramcının kurgusudur. İnsan bilincinin tüm olgularının, (bilinci, sadece anlatı merkezinin bir çekimi olarak kabul ettiği için) beyne astronomik bağlantılarla uyarlanabilen, salt sanal bir makinenin faaliyetleri olarak açıklanabileceğini düşünür. Bundan hareketle de, ona göre, uygun şekilde programlanmış bir robot da bilinçli olabilir ve benlik taşıyabilir. İnsan türünün konuşmaya başlamasıyla insan beynine doluşan memler, kültürel öğelerin de dahil olduğu fikirlerin (tek tek varlıkların fikirleri) taşıyıcısı olmuş ve yerleştikleri beyni de geliştirmişlerdir. Bu teoriye göre, Dennett, Dawkins’e referans yaparak, fizyolojik özelliklerin genlerle aktarılması gibi kültürel olguların da memlerle aktarıldığını savunmaktadır. Din de tıpkı bu kültürel öğeler gibi memlerin bilinci oluşturan sürecinin bir sonucudur. Diller kültürle geçerler. Ancak aynı zamanda beynimizde daha fazla bilgi edinme ve dil kullanımı için ayarlanmış olan bir genetik evrim de vardır. Yani beynimiz daha etkili kelime işlemcileri haline gelmek için evrimleşmiştir. Dennett’a göre Tanrıya inandığını iddia eden insanlar gerçek bir Tanrı’ya değil, Tanrı kavramına inanmaktadırlar. Evrende hiçbir gizeme yer bırakmayacak şekilde bilinci açıklamaya dair bu projenin üçüncü aşaması, bilincin evrimle nasıl oluştuğunu izah edebilmektir. Buna göre bilincin oluşmaya başlaması, ilk insan primatlarının konuşmayı öğrenmesiyle başlar. İnsan beyni, en hızlı gelişen tür olarak konuşmayı keşfettiğinde, R. Dawkins’in mem adını verdiği, gen gibi aktarılan, parazit gibi dağılan ve insan beynini konak olarak kullanıp, kendi yaşamı için manipüle edebilen soyut kavramsal varlıklarla (fikirler) dolmaya başlar. Bunlar, esasen tüm varlıkların tek tek fikirleridir. Görsel olarak da elde edilebilir. Ancak dağılmaları konuşma yoluyla gerçekleşir. Yaşamak ve çoğalmaktan başka amacı olmayan memler, bunu sağlamak için insan beynini kullanırlar. İnsanları daha fazla konuşmaya, grup ilişkilerine, sosyalleşmeye, daha da ileride kendine zarar vermeye ve hatta o memi (fikri) yaymak için ölmeye dahi yönlendirebilirler. Dennett’ın teorisine göre, beyne giren bu fikirler (mem) beyinde bilgi-işlem süreçleriyle işlenmekte, bu süreçte ortaya çıkan sonuçların bir kısmı kaybolup giderken, bir kısmı daha ileri bir aşama için diğer hücrelere gönderilmekte ya da kayıt altına alınmaktadır. Beynin bu süreçteki işleyişi bir bilgisayardan farksızdır. Bu işlemlerin çok büyük bir hızla gerçekleşiyor olması, arkada bilinçli bir varlığın olduğunu zannetmemize sebep olan şeydir. Hâlbuki bu noktada insanı bir robottan ayıran tek şey, kendi nedenlerini oluşturarak, kendi kendini güdüleyebilme gücüdür. Bu güç, Homo Sapiens’in kendi kendine konuşmayı keşfetmesiyle başlamış bir süreçle oluşur. Bu durumda, verilen komutlara uyan bir robot, daha ileri seviyede, elindeki sonuçlardan yeni sebepler oluşturabilir, bu sayede de kendi kendini güdüleyebilirse, bilinçli eyleyicilik anlamında insandan hiçbir farkı kalmayacaktır ve Dennett’a göre, insan gibi bir bilince sahip olacaktır. Not: Mem ya da Même, Richard Dawkins'in ortaya attığı kültürel iletim birimidir. Dawkins'e göre nesiller değiştikçe, kültürel ve sosyal içerik bir sonraki nesle memler tarafından aktarılmaktadır. Bu tıpkı biyolojik içeriğin DNA tarafından aktarılması gibidir.
·
80 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.