Gönderi

Yaratılış Mertebeleri, Alemler...
Organ bakımından sivrisineğin fil’den farkı yok!.. Ad açısından bir damla da Nil gibidir... Her dânenin içinden yüzlerce harman doğar; Bir dünya, buğday danesine sığdırılmış.. Muhyiddîn ibn Arabî kaddese’llâhü sırrahu’l‐aziz Hazretleri’nin beyanına gö‐ re yaratılış, Mutlak Varlık’ın “Lâ‐taayyün” (görünmezlik) mertebesinden “taayyün” (görünüş) mertebesine geçmesinden veya başka bir deyişle, isim ve sıfatların şühûd (görüş) sahasında tecellisinden ibarettir. Ve bu sürekli bir iştir. Yalnız şunu iyi hatırda tutmak gerekir ki her bir mertebeyi ne kadar müstakil olarak ele alırsak alalım o bir bütüne aittir, o vücûdun bir âzâsıdır ve ancak o bütün ile gövde ile alâkası İçerisinde bir mana taşır. Tıpkı “âlemin (kozmos) vücûdunun aslının Vücûd’u zorunlu (Vâcibu’l‐vücûd) olanla irtibatlı (merbut) olması gibi o âlemin parçaları da kendi aralarında bazısı bazısına irtibatlı, bağ‐ lantılıdır. Ve iş bunlar arasında zincirleme(teselsül) bir bağlantıyla gerçekleşir. İnsan, âlem hakkındaki bilgisini her şeyden evvel işte böylesi bir irtibatlar yumağından hareketle bir şeyden diğer bir şeyi istinbat etmek suretiyle elde eder. İşte bu irtibatları kurma bilgisi de hâsseten ehlullâh’ın ilminde bulunur. Binâenaleyh sûfîlerin “Vücud”a yönelik metafizik tutumlarını, bir tâbiri caizse felsefî antropolojik vecihten diğeri İse ontolojik vecihten olmak üzere İki vecihten incelemek mümkündür. Onlar bunu, bir noktadan çıkıp yine aynı noktada biten bir vücûd çemberi (dâiretü’l‐vücûd) diyagramı üzerinde tarif ederler. Noktadan çıkan yarım dâire kavs‐i nüzul (iniş kavsi) adını alır. Noktaya doğru giden diğer yarısı ise kavs‐ı urûc (çıkış kavsi) adını alır. Muhyiddîn İbnu’l‐Arabî kaddese’llâhü sırrahü’l‐azîz buyurur ki: “Bu konuyu anlatmak için bundan sonra inşaallâh ‘dâireler’ ve ‘cedveller’ yapacağız... ki tâlib olan kişide bu konunun faydalan ve manaları yakîn olsun ve bunları kendinde mücessem bir suret hâlinde tasavvur edebilsin”. “...Vücûd, bir dâire” dir. Ve bu dâirenin başlangıcı İlk Akl’ın (el‐Aklu’l‐evvel) varlığıdır. Bir hadîs‐i şerifte vârid olmuştur ki ‘Allah’ın ilk yarattığı şey İlk Akıl’dır.’ Yâni bu cinslerin başlangıcıdır... Yaratılış(Halk) ise insan cinsi ile son bulmuş ve vücûd dâire’si tamamlanmış, insan bu İlk Akıl’la ittisal etmiştir. Tıpkı dâire’nin sonunun başlangıcına ulaşması gibi. İşte dâire budur. Ve bu dâirenin üzerinde âlemin cinslerinden yaratılmış ne varsa, tâ ilk akıl’dan ‐ki buna aynı zamanda Kalem de denir‐ en sonuncu mevcûd olan İnsan’a kadar bu ikisi arasında her ne varsa hepsi yer alır... Allah Teâlâ’nın yarattığı bütün şeyler bu dâirenin çevresindeki noktalar gibidir. Binâenaleyh dâirenin ortasındaki noktadan çıkan çizgilerin çenberin her noktasına müsâvî olarak çıkması gibi Allah Teâlâ’nın da bü‐ tün varlıklara olan nisbeti tek bir nisbettir”. Bu çember (dâire) aslında bir nokta, sonra bir çizgi (kavs) ve bu çizginin îzâh için aynalı tarzda (müsennâ) açılmasından oluşmuştur.
Niyâzî Mısrî Divanı İlâhiyyat ve Açıklaması - Cilt 1
Niyâzî Mısrî Divanı İlâhiyyat ve Açıklaması - Cilt 1
·
228 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.