Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kurtarın beni
Boğuluyorum. Nefes alamıyorum. Neden bu kadar karanlık. Oysa rüyaların renkli olacağını söylemişlerdi. Bir daha göremeyecek miyim rüya? Renk midir siyah? Kör mü oldum yoksa? Gözlerim açık mı kapalı mı nasıl bilebilirim? Ah şu kolumu bir oynatabilsem. Ne kadar da minik. Daha yeni yeni tanımaya başlamıştım pembe parmaklarımı. Rüyalarımı unuturum ama bir daha bakamayacak mıyım ellerime? Renk ise eğer siyah, öğrendim ki çaresizliğin rengiymiş. Nasılda boyadı hayallerimi çaresizliğin sancılı elemine… Kurtarın beni boğuluyorum! Bir nefes, bir nefesçik daha tek dileğim… Genzimi yakan bu toz da neyin nesi? Annemin içimi ısıtan kokusu yok. Yabancısı olduğum bir koku ciğerlerimi dolduruyor. Hayır, hayır tanıyorum daha önce de duydum bu kokuyu. Hırsına yenik düşmüş büyüklerin kokusu bu. O gün de duymuştum aynı berbat kokuyu. Kuş yuvası gibi manzarası var diyen adam gibi kokuyor tozun insafsız zerreleri. Evet, evet kesinlikle eminim bu koku o. Şimdi etrafımı kaplayan buluta sinmiş leke leke… Kurtarın beni boğuluyorum! Döndüremiyorum bacağımı talihin gülen düşlerine… Oysa ilk adımı sevgiden yana atmayı hayal etmiştim. Nefes alamamak düşüncelerimi bulandırıyor. Tuhaf tuhaf sesler duymaya başladım. Ah şu genzimi yakan toz. Ah şu ihtirasın midemi bulandıran iğrenç kokusu… Bir oynatabilsem bacağımı. Bir dönebilse talih. Bir görebilsem yüzünü… Kusmak istiyorum ama olmuyor. Boynum bükük altında ezildi yalnızlığın. Yalanın, dolanın, rüşvetin, adı batasıca paranın. Tonlarca günahın ağırlığı altında kalmış bahtsız omuzlarım. Minik ayaklarımın harcı değil, yaşamın buzdan kaygan zeminine tutunabilmek. Kurtarın beni lütfen kurtarın boğuluyorum! Damağımda, burnumda gözümde tozun buruk tadı… O tuhaf sesler yankılanıyor şimdi kulaklarımda. Yıkıntının altından cennete gidildiğini söylüyor bir kaçı. Cennetin bilmem şu kadar çok kapısı varmış. En güzel olanı enkazın altındaki adı kader olanıymış. Annemin masalına benzemiyor onların hikâyesi. Soğuk, buz gibi kibirle körüklenen ifrit nefesleri. Üşüyorum, hiç üşümediğim kadar. Sesini özlüyorum, içimi ısıtan yüzüne ihtiyacım var epeydir seslenmeyen canım babamın… Kurtarın beni boğuluyorum! Henüz çok küçüğüm. Okula bile başlamadım. Günah ne sevap ne bilmem. Haksızlık çölünde kalmışım yaşamın daha en başında. Adalet kuyusu kurumuş. Susuzluğum yeni değil. Her şey bir süre sonra eskiyor. Tıpkı tozun altında solan pembe yanaklarım gibi. Nasıl bileceksiniz ki küçük bir çocuğun yalnızlığını, küçük bir çocuğun vicdanına sahip olmadan. Nasıl bileceksiniz ki dürüstlüğü, kalplerinizi beyaza boyamadan. Nasıl duyacaksınız ki sesimi, kulaklarınızı vicdana dayamadan. Siz bilemezsiniz benim yalnızlığımı. Duyuyorum çabuk unutan neşeli kahkahanızı. Duyuyorum aynı dile tapan açgözlü duyarsızlığınızı. Duyuyorum doymak bilmez midenizin daha çok diyen çığlıklarını. Kurtarın beni boğuluyorum! Hayat sarmış ürkek gözlerime en çetin korkularını… Nasıl anlatsam, siz bilemezsiniz ki benim onulmaz yalnızlığımı. Hiç koşamayacağımı, okula başlayamayacağımı, sevemeyeceğimi, bir daha güneşi, yıldızları göremeyeceğimi. Güneşin ayı kucaklayışını, gökkuşağını, kuşları, onların cıvıltılarını duyamayacağımı. Küçük bir kelebeğin kanat çırpışını, taze bahar çiçeklerini, rüzgârın kokusunu alamayacağımı. Siz bilemezsiniz bunları benim yapamayacağımı. Sizin siyahınız boyadı çünkü hayallerimi. Şimdi simsiyah bir perdede sinema şeridi sanki birkaç buruk hatıra. Bağırıyorum her karede acının aksi neşeyle. Bağırıyorum, bağırıyorum, bağırıyorum. Ama sesimi duyan yok. Tıpkı sizin gibi… Turgut Ülgezer
·
52 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.