Gönderi

102 syf.
·
Not rated
Yılanı Öldürseler Yaşar Kemal’in şahane eseri… Aslında bir Yaşar Kemal kitabı daha okuyayım diye başladım ancak en başta bu kadar derin etkileneceğimi hiç düşünmedim. Daha evvel İnce Memed’i okumuş ve çok beğenmiştim ancak o eser yazarın en bilindik eseriydi ve beni gerçekten etkisine almıştı. Yılanı Öldürseler ise kısa ve bilinirliği daha az bir kitap bu sebeple bu seviyede sürükleneceğimi kesinlikle beklemiyordum. Kitap Hasan’ın altı yedi yaşlarında babasının öldürülmesiyle başlıyor. Yaşar Kemal bir ölümü bu kadar öz ve yalın nasıl anlattı demeye gerek yok. Çünkü babası kendisi Hasan yaşlarındayken Hasan’ınki gibi gözlerinin önünde öldürülmüştü. Hasan’ın babası Halil’i, Hasan’ın annesi Esma’nın da sevdiği ve Esma’ya aşkıyla bilinen Abbas öldürmüştü. Abbas Halil’i öldürmeden evvel ceza evine düşmüş ve bu zamanlarda Halil Esma’yı zorla kaçırmış hatta birlikte olmak istemeyen Esma’ya bir hafta sonra afyon kullanarak tecavüz etmiş ve yine o günlerde dini ve resmi nikah kıymıştı. Esma çok güzeldi hatta kitaptaki “İnsan bunca güzel olunca; melek soylu, melek yüzlü, melek huylu olunca insanlar onu iflah etmezler (rahata kavuşturmazlar).” Cümlesi bile kitabı ve Esma’nın güzelliğini özetler nitelikte. Bu sırada Hasan henüz çok küçüktü ancak olayı detaylarına kadar hatırlıyordu. Ardından Abbas bir gün sonra vurulmuş ve köyün orta yerine atılmıştı. Orada bir süre kalan ceset Esma tarafından fark edilmeden kaçırılmış ve kitapta epey bir yeri olan ve çok çeşitli biçimde betimlenen Anzavur kayalıklarına gömüldü. Tabi zaten oğlunun öldürülmesindeki suçu gelininde bulan kaynana daha fazla delirmiş ve Esmaya hakaretler yağdırıp insanları doldurmaya getirerek Esmaya hayattaki cehennemi yaşatmaya başlamıştır. Kaynana kitaptaki tabirle büyük ana bunu kitap sonuna dek yapacak hatta her geçen zaman diliminde daha da ileri götürecek kafasından çeşitli saçmalıklar uydurup bunu insanlara aktarıp insanlarında bire bin katması sonucu her şey daha da kötü olacaktı. Büyük ana Esmayı oğullarına öldürtmek istemişti ancak oğullarından biri azıcık insaflı biri ise Esma’nın güzelliğine dayanamayanlardan biriydi, onu seviyor ve onunla evlenmek istiyordu. Tabii ki buna rızası olmayan Esma ile evlenemedi ve ilerde yeğenini en fazla dolduruşa getirenlerden biri oldu, kendi Esmayı öldüremedi ancak Esma’nın ölümünde çok büyük bir pay sahibi. Aslında bu bana bir aşağılık kompleksi gibi geldi. Çünkü kendini kabul ettiremediğin bir insanı öldürtmeye çalışmak “ya benimsin ya kara toprağın.” demenin bir başka yoludur. Yaşar Kemal yine inanılmaz bir biçimde bir karakteri işlemiş ve göze sokmadan çok büyük bir mesaj vermişti. Diğer azcık insaflı olan oğlan ise-bence öldürmeye yüreği yoktu, mesele insaf değildi- defalarca “Esma’yı seni öldürecekler, ya bana ya kardeşime yaptıracaklar, olmadı bu işi oğlun Hasan’a yaptırırlar bacı. En iyisi sen var git kaç kurtar kendini. ”diye uyardı. Bunun üzerine Esma’nın gidersem Hasan’la giderim lafı üzerine “Hasan’ı götüremezsin.” diyordu. Hatta birkaç kez kaçmaya çalışan Esma ile Hasan’ı yakalayıp sadece Hasan’ı tutup getirmişliği bile oldu. Esma’nın kaçmasına göz yumuluyordu lakin Esma Hasan ’sız hiçbir yere gitmeyeceğinde diretiyordu. Tabi büyük ana da köy de bunlara sessiz değildi. Köy Esma’nın çevresinde olup onu öldürmeyen herkesi yeriyor ve büyük ana ile onlara olmaz beddualar ederek, saçma ve inanılmaz hikayeler ortaya atıyordu. İleriye gidip Halil’in hortladığını söyleyenler bu hortlağın kendisiyle uzun uzun konuştuğunu ve bu hortlağın rahatlaması için Halil’in kanının yerde kalmaması gerektiğini bunu artık birilerinin yapması ve hatta daha ileri giderek kimse yapmazsa Esma’nın kendisinin yapması gerektiğini söylüyorlardı. Burada bir toplumun insanı nerelere kadar getireceğini ve neler yaptırabileceğinin gücünü görmemek imkânsız. Bunlar sürerken Hasan yavaş yavaş büyüyor, ata biniyor silah kuşanıyor ve bir delikanlıya dönüşüyordu. Lakin babasının hortlaması, annesi hakkında çıkartılan uydurmaca laflar, büyük anasının her geçen gün Hasan’ı doldurması ve Hasan’ın bunlardan psikolojik olarak etkilenmesi sanki bir film izlercesine ve sesleri arkadan kulakları tırmalamasına benzer gerçeklikle Usta Kalem’den aktarılıyor. Tabii köyde her ses de Hasan’a ananı öldür demiyordu. Durmuş Emmi, Lokantacı Kürt Sülo (Ki Yaşar Kemalin okuduğum iki eserinde de Süleyman karakteri olması ve bunların iyi ve yol gösterici olması beni ziyadesiyle mutlu ediyor.) gibi insanlarda vardı. Ama çoğunluğa karşı bir azınlık oldukları gerçekti. Sonlara doğru gelindiğinde Hasan halen anasını öldürmeyi hiç aklına getirmemişti sadece ara ara dolduruşlar nu çok etkiliyordu ama bu birkaç günde kendine gelmesine engel olmuyordu. Ancak benim çok ilgincime giden aslında amacı itibari ile çok gerekli olmayan ve de bir sonuca ulaşmayan bir yola çıkma teması işleniyor. Bunu bir kaçış ve bir uzaklaşma olarak düşünebiliriz. Hasan dayılarını aramaya uzaklara gidiyor, yol esnasında bir köyde kalıyor ve bir sonraki gün annesine bir şey yaptılar korkusuyla alelacele tekrar yola koyuluyor. Ansızın bazı şimşekler kafasına çarpıyor- ki bu kısımdan sonra epey bir sayfa boyunca dehşetli düşünceler ve hayal mi geçek mi olduğu anlaşılmayan bazı olaylar ve hatta psikolojik zorlamalar oluyor- Ve Hasan annesini ilk defa öldürmeyi düşünüyor ancak hemen kendine kızıp düşünceyi silmeye çalışıyor. Ne kadar silmeye çalışsa da bir yere kadar bu durum katlanılır vaziyette kalıyor ve artık Hasan gerçekle hayali karıştırmaya başlıyor. Yazımın başında anlattığım Esma’ya aşık amcası Hasan’ın yanına gelip babasını zebanilerin bir yılan bekçisi yapıp kırmızı yılanların başına bekçi yaptığını, kırmızı yılanların Halil’in yerde kalan kanını temsil ettiğini ve yılanı öldürseler diyerek feryat ettiğini söylemesi üzerine daha da bunalan ve dayanamayan Hasan bir sabah anası yemek yaparken tabancasını çıkarıp anasını vuruyor,ki hatta Yaşar Kemal o bölümü öyle betimlemiş ki insan şoka giriyor. Aslında Hasan’ın annesini öldüreceğini en baştan beri biliyoruz çünkü kitabın neredeyse ilk sayfalarında bu durum hapishanede Hasan’ın başına gelen birkaç olayla anlatılıyor. Hatta bu anlatım bir arkadaşının ağzından oluyor ki kitabın sonunda, aslında kitabı o arkadaştan dinlediğimizi anlıyoruz. Burada aklıma Kırmızı Pazartesi kitabı geldi. Çünkü o esere belki de Nobel kazandıran işleyeni bilinen bir cinayeti anlatması ve yepyeni bir bakış açısı getirmesiydi. Bizim büyük münevverimiz bunu yıllar evvel yapmıştı. Tabii kendi devletini yermediği için bir Nobel asla ve asla alamadı. Hasan ardından daha önce dediğim gibi Anzavur kayalıklarına kaçıyor ve orada eski bir lahitte saklanıyor. Hasan’ı orada kendi köpeği koklayarak buluyor. Kitabı anlatana Hasan’ın mahpus arkadaşı Hasan’la beraber ceza evinden aynı gün çıktıklarını, yıllar sonra Hasan’dan bir haber geldiğini ve Hasan’ın çok zengin olduğunu, evlendiğini ve de altı çocuk yaptığını da söyleyerek kitabı bitiriyor. Yaşar Kemal bu unutulmaz eserde bana en çok da milli betimlemelerin ve milli ögelerin bu tarz eserlerde hatta dünya klasiklerinde bile insanın ruhuna işlediğini, yani bir Rus köylüsünün gömlek düğmesi betimlenmesini okumaktan, Hasan’ın saçma doldurduğu boyunluğun işlemesinin betimlenmesini okumanın; yine bir Fransız Kont’unun evindeki tablonun aktarılmasından Hasan’ın misafir olduğu evdeki Atatürk tablosunun aktarılmasının daha hoş ve değerli olduğunu bana aktardı. Milli benliğimize sahip çıkmak dileğiyle. Nice güzel Yaşar Kemal eserlerinde… Süleyman Durmaz
Yaşar Kemal
Yaşar Kemal
Yılanı Öldürseler
Yılanı ÖldürselerYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202019.4k okunma
·
78 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.