Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Samuel Taylor Coleridge: üzerine bir inceleme.
(1772-1834) yılında yaşamış ingiliz şair. İngiliz edebiyatının özellikle kant ve schiller’in sanat kuramlarını yansıtmış ve william wordsworth ile birlikte ingiliz romantik şiir akımını başlatmıştır. On yedi yaşında başladığı kitap okuma sevgisi, olağanüstüydü. Bu yönüyle dikkat çekti. Oyun yazarı, şair ve eleştirmen olan “Charles Lamb” ile arkadaşlığı okul sıralarında başladı. Bir yandan “yeni platoncuları” okurken bir yandan da fransız devrimiyle özgürlükçü şiirler yazıyordu. 1794’te oxford’da gitti ve orada şair “Robert Southey” ile tanıştı. Coleridge ve Southey radikal kararlarını yaşama geçirmek amacıyla amarika’ya göç etmiş ve orada geleneklerden, önyargılardan ve özel mülkiyetten arınmış bir topluluk kurmaya karar verdiler. Bu düşüncelerinin çoşkusu coleridge’nin o yıllarda yazdığı sonelerde ve “The fail of robespierre”, robespierre’nin düşüşü) şiirinde görülür. Coleridge’ye göre sanat dış gerçekliğin üslupçu bir taklidi değil, kişisel yaşantının ifadesidir. Şiirin en önemli eksenini şairin özel duyguları, düşünceleri, inançları ve izlenimleri oluşturur. Coleridge’nin şiiirleri öznelliğin dışavurumudur; doğa betimlemeleri şairin ruh halininin göstergesidir. Doğa aynı zamanda mistik bir güçtür ve şairle; tanrı arasındaki bağdır. Coleridge, “The ryhme of the ancient mariner”, “christabel”, ve “kubla khan” şiirleriyle ingiliz şiirine demonoloji ve folklorlardan yararlanarak gizemli büyüyü getirdi. Burada amacı duyularla algılanıp gözlemlenebilen gerçekliğin ötesinde doğaüstü bir gerçekliğin ötesinde doğaüstü bir gerçeklik ve denenmemiş varoluş biçimleri de olabileceğini okurlara hatırlatmaktı. Bu bağlamda, ortaçağ ve doğu, coleridge’nin şiirinde zaman ve yer olarak avrupa güncelliğinden daha büyük önem taşıdı. Coleridge, gençliğinde radikal, yaşlılığında ise muhafazakardı katıksız bir bireyciydi. Geçim sıkıntısı çektiği günlerde sırf para kazanmak için Shakespeare’le ilgili bazı konferanslar vermiş ve bu hem o dönemin en iyi shakespeare eleştirmeni olduğunu, hem de iyi bir konuşmacı olduğunu göstermiştir. Romantik dönem şairlerinden biridir fakat yazı stili ve kullandığı ağır kelimelerden dolayı epey eleştirilmiş ve bir süre kimsenin anlamadığı şair olarak kalmış. Yaşlı gemici ve albatros kuşunun hikayesini anlattığı şiiri meşhurdur. Bir diğer meşhur şiiri olan “kubla khan” şiirini kendisinin iddiasına göre afyon etkisindeyken gördüğü bir rüyadan esinlenerek yazmıştır. Ve o şiir davetsiz gelen bir misafir yüzünden yarım kalmıştır. Şiir 1797’de oluşturulmuştur. “Lord Byron’un ısrarlarından sonra 1816’da yayınlanmıştır. Ayrıca coleridge, “bipolar” kelimesini literatürde kullanan ilk kişidir. Onu tanıyanlar için, pırıl pırıl kişiliği, görülmedik zekası ve bilgisi sayesinde cağının en olağanüstü kişisi sayılırdı. “Kubla khan” şiirini afyon etkisindeyken yazdığını ifade etmiş; nörobilimci “david eagleman’ın düşüncesine göre afyon, onun için bilinçaltının nöral devrelerini uyaran bir araçtı. En ünlü şiiri olan “the rime of the ancient mariner’i yazdığı sırada denizi hiç görmemişti. Yıllar sonra almanya’ya gittiğinde denizi görünce düşkırıklığına uğrayacaktı çünkü gerçek deniz, coleridge’nin platonik denizi kadar engin değildi. Kendisi muhafazakar bir hristiyan hatta bir dönem papazlık yaptığıda söylenir. “Thomad Carlyle” ile beraber “anti benthamism” düşünce akımını oluşturmuştur. Tam bir morfinman… coleridge’nin afyondan kurtulmak için denemediği şey kalmamış hatta bir ara parayla bir adam turmuş, eczane’ye gittiğini görünce kendisini dövsün diye :) uyuşturucudan tam kapasiteli randıman alabilmeyi başarmış, halisülasyonları imgelerle harmanlayıp kağıda dökerek harikalar yararmış, beyin parametresine yaklaşabilmek için özel çaba sarfedilen romantik dönem şairi… hayattayken mevcut olan her şeyi okumuş en son kişi olduğunu söylerler. O öldükten sonra kitaplar bir insan beyninin baş edemeyeceği kadar çok birikmiştir zira. Vaktinin çoğunu düşlere ve kitaplara pay etmiş, romantizm’in özünü hissettiren, ilk ingiliz romantiklerden… çocukluğunda bile sadece edebiyat değil felsefe, din bilimi kitaplarını okuyormuş. Gerçeklerden kaçabilmenin yolunu afyon’a ve kitaplara sığınarak bulmuş. Bir evlilik yaptı tam olarak mutsuzluğu kuçaklaması, şairliğini tüketmesi bununla başladı. Gerçi her zamanki gerçeklerden kaçışınıda bu evlilik sonrasında eyleme döktü. Ayrılmadı eşinden, ama beraber de yaşamadı. Kaçtı… W. Wordsworth ile tanışmasının ardından yaptığı bu yanlış evliliğin bu sızısını daha çok hissetti. Çünkü wordsworth’un baldızı sara’ya aşık oldu. Fakat wordsworth’un kız kardeşi dorothy de coleridge’ye derin bir aşkla gizliden bağlanmıştı. Sonra wordsworth ile arası bozulmuş, kendi alemine geri dönmüştü. Afyon’a bağlılığı artmış, dünya da ölümü tadacak derin acılar çekiyordu. “ gülme de, gözyaşı da doğanın bize verdiği iki dil’dir diyor kendileri, ve yaşlı denizci su yılanını gördü, boynunda kurşun gibi ağır sevgili albatros’un cinayeti, içten bir hayranlık duydu su yılanlarına ve güzel buldu onları aniden ve plansız. İşte bu yüzden tanrı afetti yaşlı denizciyi ve laneti kaldırdı. "üçüncü gece, kendi keskin çığlığım, bir cehennem düşünden beni uyandırınca, garip ve yabansı acılara yenik düşüp, bir çocuk gibi ağladım."
··
412 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.