Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

592 syf.
·
Puan vermedi
·
25 günde okudu
#kanlıtopraklar İki güç arasında kalan insanların neler yaşadığına dair o çok iyi bildiğimiz tarihi bilgilerin ışığında, acıları, kayıpları, zulümleri ortaya koyup oldukça detaylı bir okuma sunan kitabın milyonlarca insanın yaşamında nelere mal olduğu noktasında önemli bir tarihi kitap olduğunu düşünüyorum. Kıtlık ve katliama maruz bırakılan milyonlarca masum insanın umutları, sevgileri o dönemlerin tek güzel duyguları olsa gerek. Ama tabii bu onları kurtarmaya yetmedi maalesef. Yaşamlarından koparılmaları bir yana toplu infazlar ve açlıkla yüz yüze getirilmeleri, tarihin hüzün dolu sayfalarında yer aldı. II. Dünya Savaşı ve diğer tüm savaş dönemlerine dair sayısız kitap okudum. Halen aynı şekilde etkileniyorum. Anlayamıyorum belki de en çok. Sayısız insanın, okurken bile rahatsızlık duyacağımız şekilde hayatlarını kaybetmesi, tüm bu yaşananlar ne için? Hangi güç ve otorite insanların yaşam hakkını elinden bu kadar korkunç bir şekilde alabilir anlayabilmek mümkün değil. Küçük çocukların günlüklerine yazdıkları cümleler o kadar büyük ve derin yarılıyor ki insanı, tarif etmek kolay değil. Yazılanlar çok ağır gelse de yaşayanların tarafından bakınca okurken verdiği acı, boşluktaki bir toz tanesi kadar geliyor insana. Çünkü gerçekte yaşananlar maalesef hem ruhu hem bedeni çok yaralayıcı ağırlıkta. Erkek, kadın ve çocukların maruz kaldıkları muamele inanılmaz kötü. O kadar şiddetli iklimin içinde, insanların hayatta kalmaya karşı verdikleri mücadele ve direnişleri, ellerinde imkan olmasa da ruhlarındaki karşı çıkışları, reddedişleri onları belki hayata tutunmaları için yetmedi ama insani mücadeleleri, maruz kaldıkları insanlık dışı uygulamalara karşı sessiz bir gürültü gibiydi. Kadınların eşlerinden izin alarak bir parça un için yetkili ve sözü geçen insanlarla birlikte olmak zorunda kalmaları, çocukların aileleri tarafından hayatta kalmaları adına uzaklara gönderilmeleri ya da tren istasyonlarına terk edilmeleri, şehre gönderilip dilendirilmeleri çok daha büyük facialara yol açıyordu. Kalanların, gidenlerin tarihini yazdığı oldukça donanımlı bu eseri okurken geçmişten alınacak çok ders var. 1920-1930 yılları arasında Sovyet Ukrayna'da doğan çocuklar büyük bir kıtlıkla yüz yüze gelip yaşama tutunma süreleri neredeyse 7 yıldı. Her yer açlıktan yaşamını yitirmiş çocuk cesetleri ile dolmaya başlamıştı. Gölette balık tutmak için bir çocuğun oltalara takılan parçalanmış başı birçok ihtimali de beraberinde getiriyordu. Kim bilir ailesi ilk onu mu yemişti acaba, yoksa bir yamyam tarafından öldürülmek için mi hayatta kalmıştı? İlkokula giden küçük çocukların yetkililere yazdığı şu not her şeyi özetliyordu aslında; "Yardımlarınıza ihtiyacımız var. Açlıktan ölüyoruz. Okula gitmemiz gerekiyor ama yürüyemeyecek kadar açız." Tarihin kanlı süreçlerine bakıldığında aslında en önemli çıkış noktalarından biri olan insanı ele almak gerekiyor. İnsan neden yapar tüm bunları. Ruhunun derinlikleri içerisinde güç ve iktidar hırsının bu denli ağır basan tarafını bedeninin ötesine bu kadar insan tabiatına aykırı bir şekilde neden gerçekleştirir bunu da anlamak gerekiyor sanırım. Yeryüzünde insanın insana yaptığını anlamak mümkün değil diğer yandan. İnsanları açlıkla sınayan politika yüzünden, ailelerin çocuklarını öldürdüğü ve hayatta kalmak için yediklerini rapor etmek zorunda kalan bir tarihle karşı karşıyayız. Bir çocuğun babasını son gördüğünde, kendisini kesmek için bir bıçak bilediğini görmekten daha acı ne olabilir ki bu hayatta? Düşünsenize o dönemlerdeki öksüz kelimesi, ailesi tarafından yenilmemiş olan çocuklara deniyordu. Açlık, insanlar üzerindeki önce maddi sonra da manevi değerleri yok etmeye başlamıştı. Elbette bu duruma direnen aileler de vardı. Ama her halükarda direnenler ya da direnmeyenler sonuçta bir şekilde yaşamlarını kaybediyorlardı. Hem de çok acı bir şekilde. Diğer yandan Adolf H.'in seçim zaferinden sonraki güzergah da yine oldukça detaylı bir şekilde anlatılmış. Diktatörlüğe giden süreçte ülkeyi ve aslında dünyayı nasıl şekillendirmek istediği ile ilgili düşünceleri de oldukça çarpıcı. Ülkeleri yöneten kişilerin hem iç hem de dış politikadaki aldığı kararların, toplumları nasıl etkilediğini tarih kitaplarından hatırlıyorsunuzdur. Ama bu kitabın içerisinde, tüm süreçlerle ilgili çok daha detaylı bilgiler mevcut. İnsanların yanlış yönlendirme ile geldikleri ve duş almaları için girdikleri yerlerde zehirlenerek öldürüldükleri tesisleri zaten herkes biliyordur. Bu ölüm kamplarına dair çok şey yazıldı, filmler çekildi, raporlar ortaya sunuldu. Orada bulunan her insanın hikayesi birbirinden farklı şekilde dokunaklı olmasının yanında maruz kaldıkları bambaşka muamelelerin de insanlık dışı olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Belli bir kesim insanın öldürülmesinin, savaşın bir amacı olarak tanımlanması, hangi insanlığa sığar anlamak çok zor. Fabrikalar, hastaneler ya da sokaklar'daki keyfi uygulamalar insanların hayatlarını çok acı bir şekilde sonlanması neden oluyordu. Evleri yanan insanlar fabrikalarda saklanmak isteseler de ölüm onları orada da buluyordu. Kadınların başlarına gelenleri hepimiz biliyoruz. Tüm bunlardan şöyle bir sonuç çıkıyor ki, insan dediğin varlığa güç verdiğin zaman, kendi ilkel arzularını gidermek için o gücü cömertçe kullanmaktan çekinmiyordu. Kitapla ilgili tüm detayları burada anlatmak mümkün değil çünkü koskoca bir geçmişten bahsediyoruz.
Kanlı Topraklar
Kanlı TopraklarTimothy Snyder · Salon Yayınları · 09 okunma
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.