Cep telefonunu "Ne?" diye açmaya başladıysam kış gelmiş demektir! O zaman beni daha fazla
sinirlendirmeyin. Kriyobiyolojiye başvururum, yazdan yaza görüşürüz!
Bitti işte! Güneş, ılık geceler, tişörtle sokaklarda dolaşma, karpuz, balkonda uyuyakalıp ister istemez
bronzlaşma... Ve fırtınalar başladı.
Allah aşkına, sonbahar diye bir mevsim vardı eskiden, ne oldu ona?
Küresel ısınma, doğanın dengesi falan gibi geyiklere girmek istemiyorum ama, sizce de daha
sert mevsimler, daha tropikal yağmurlar, daha sevimsiz sıcaklar görmüyor muyuz son yıllarda?
Ben sevmiyorum kışı işte. Üşüyorum kardeşim. Hayır burası da İsviçre değil ki havalar
soğuduğunda bahçede ateş yakıp, sıcak çikolata içelim! Dünyanın yağmuru, çamuru sokaklarda.
Her yıl bin bir umutla, dolar veya euro üzerinden son moda çizme alıyoruz, üç gün dayanıyor!
Ayrıca benim vücudumda serotonin dengesizliği var.
Bilim adamları incelesin. Güneşli günlerde gıcık bir mutluluk kelebeği oluyorum: "Ne haber şekerim? Kotun ne kadar hoş, nereden? Ay hava ne güzel. Akşam ne yapıyoruz? Ay müthiş bir kitap okuyorum. İşimi çok seviyorum!
Dünyanın en şahane baharat kavanozları benim mutfağımda! Lay lay lom!"
Güneş gidiyor, hava kapatıyorsa korkun benden!
Cep telefonunu "Ne?" diye açmaya başladıysam kış gelmiş demektir!
Tam şu kışları nasıl çabuk atlatsam da, hep yazı yaşasam diye egzotik seyahat planlan yapmaya
başlamıştım ki, bilimin benim için çalıştığını öğrendim.
Tom Cruise'un oynadığı Vanilla Sky filmini gördüyseniz, anlatacaklarıma aşinasmızdır.
Efendim, son yıllarda çok popüler olan kriyobiyoloji adında bir bilim dalı var. Diyelim ki çaresiz bir hastalığa yakalandınız. Bu kriyobiyoloji ile uğraşan enstitülere başvuruyorsunuz.
Onlar vücudunuzu özel yöntemlerle donduruyor ve diyelim ki, 100 yıl sonra "çözüyorlar"! Silkinip kendinize geldiğinizde, o amansız hastalığınızın ilacı bulunmuş oluyor ve siz tedavinizi yaptırıp
yaşamınıza kaldığınız yerden, sadece 100 yıl sonrasından devam ediyorsunuz.
Tabii bu işlemin gerçekleştirilmesi için hastalanmanıza gerek yok. Birçok zengin işadamı, şimdiden öldükleri anda dondurulmaları siparişini vermiş bile! Böylece ileride çözülüp, ölme sebeplerini de o zamanın gelişmiş tıbbı sayesinde ortadan kaldırarak, sonsuz hayata kavuşmuş olacaklar.
Sırıtıp durmayın, şimdiden bunu yapmış ve kendini dondurmuş 100 kişi var!
Projenin tıbbi yönden mümkün olamayacağı konusunda da bazı görüşler dolaşıyor tabii. Söylenenlere göre o kadar düşük ısı, bazı hücreleri öldürüyormuş.
Ayrıca her şey başarılı olsa bile 2000'lerde yaşamış bir insan, diyelim ki 2150 yılında aniden uyanınca o hayata nasıl uyum sağlayacak? Uçan arabalar trafiği, uzaylılarla arkadaş olunmuş, yaz tatillerinde Bodrum'a değil, Satürn'e gidiliyor... Böyle pratik ve psikolojik
problemlerle nasıl baş edilecek? Tabii iyi yönünden bakarsanız torununuzun torununun torunuyla arkadaş olma imkânınız var ama...
Benim amaçladığım bu kadar uzun vade değil. Kepaze olurum valla. Anneannelere dönerim:
"Evladım bu alet ne? Nasıl çalışıyor? Neresine basıyoruz? Oraya nasıl gidiliyor?
Çocuğum bir yardım et bakayım, bunu nasıl şey yapıyoruz?"
Benimki daha mütevazı bir plan.
Ekim-nisan ayları arasında dondurulmak istiyorum! Bahar geldiğinde, güneş açtığında
çözüverecekler.
Zaten hesaplamalarıma göre bütçem de ancak buna müsait. Takdir edersiniz ki kriyobiyoloji maliyetli bir dal. Bir süredir bunun hayaliyle yaşıyorum.
Ancak bu yazıyı yazarken aklıma küçük bir pürüz takıldı.
Kriyobiyolojiye göre, insan sadece bir kere dondurulup eritiliyor. Sebebi de bana göre çok açık.
Hani derin dondurucuya koyduğun et, milföy hamuru falan da bir kere çözüldükten sonra bir daha dondurulmaz, bozulup kokar ya...
Her sene dondur çöz, dondur çöz, aynı şey bana da olmasın?
Ben yine sıcak bir yere tatile mi gitsem bayramda nedir?