Gönderi

ZİHİNLERİ KURCALAYAN SORULAR
Doktorlar, Hitler’in, Goebbels’in ve ötekilerin hangi şartlar içinde öldüklerini detaylı bir şekilde incelemişlerdi. Yalnızca bir husus gizli kalıyordu. Sonuçlar derhâl Moskova’ya ulaştırılmış, fakat yayınlanmamıştı. Acaba neden yayınlanmadı? Bu gizlilik, araştırmacıların ulaştıkları sonuçların gerçeğe uymadığı için değildi elbette. Mayıs sonunda tüm olay ve sonuçlar, devletin ve ordunun yüksek kademelerine arzedilmişti. Tıbbî araştırma da kesinlikle geçerli sayılmıştı. Sonuçta, cesetler tamamen yakıldı ve külleri rüzgâra savruldu. Hiç şüphesiz ki Stalin, Hitler’in âkıbeti hakkında çok büyük bir ilgi gösterdi. G. K. Jukov, Stalin’in kendisine bu konuda birçok soru yönelttiğini ve araştırmaların devamının gereğini belirttiğini hatırlamaktadır. Mareşal Jukov 1945 Haziran’ında Berlin’de, uluslararası basına yaptığı beyanatta bu yönde hareket etmiştir. Stalin’de görülen şüphecilik acaba Hitler’in kaçarak çarptırılacağı cezadan kurtulduğuna hükmettiği için mi doğmuştu? Araştırmalara katılanlar, bu konuda çok daha önemli yorumların hâkim olduğunu hatırlıyorlar. Öncelikle, otopsi neticelerini yayınlamayıp da saklama lüzumu, bir gün Hitler’in mucize kabilinden kurtulduğunu iddia edecek bir adamın ortaya çıkması ihtimaline binaen kararlaştırılmıştı. İkincisi, araştırmalara devam ederek, en küçük bir hataya bile meydan verilmemesi düşünüldü. Öte yandan, yalnız Berlin’de bulunan delillerle yetinmeyip, başka istihbaratlar sonunda elde edilecek bilgilerle bunları mukayese ve değerlendirmek de gerekiyordu. Araştırmayla görevlendirilmiş olan teşkilâtın elinde, Şanselöri’de bulunmuş pek çok kişi vardı ve bunlardan, Hitler’in o anlarda Berlin’i terketme imkânına maddeten sahip olup olmadığını iyice öğrenmek gerekiyordu. Şimdi biliyoruz ki, bu ihtiyatlı ve basiretle davranış boşuna olmamıştır. Berlin savaşının son günlerinde sığınaktan dışarı çıkmak hemen hemen imkânsız olmuştur. Bununla beraber 28 Nisan’da Hanna Reitsch, doğu yönünden havalanmaya muvaffak olmuştur. Axmann ile Bayan Werner Naumann, bütün Sovyet engellerini aşmayı başarmıştır. Ayrıca Martin Bormann ile Gestapo Şefi Heinrich Müller de kaçmaya muvaffak olmuşlardır. Öyle ki, âkıbetleri bugün bile belli değildir. Heinrich Himmler, sahte evrak düzenleterek kaçmış, İngilizler’in eline bir tesadüf sonucu geçmiştir. Ukrayna’da Reich komiseri olan Erich Koch gibi çok tanınmış bir adam bile, Batı Almanya’da 1950 senesine kadar saklanabilmiştir. Sovyet Sorguları, özellikle Hitler’in âkıbeti hakkında şu kişilere yöneltilmiştir: Otto Günsche, yaveri Hans Baur, S.S. Komutanı Johann Rattenhuber, S.S. Komutanı Wilhelm Mohnke. Bunlar, esir edildikten hemen sonra Berlin’de birinci sorguya tâbi tutuldular. Fakat bu sorgu oldukça yüzeyseldi. Diğer taraftan, Hitler’in oda hizmetçisi Heinz Linge’nin ortaya çıkmayışı hakkında da hiçbir bilgi yoktur. Linge’nin meselesi biraz da alay konusudur. Çünkü Lenge, önceleri fark edilemez olmak istemiştir. Diğer esirlerle sevkedilirken yine bu gayeyle, sokakta rastladığı bir kadına saatini vermiştir. Bu saatin üstüne, Hitler’in pençeyi andıran eli kazınmıştı. Ne var ki sebebini tahmin etmenin güç olduğu bir davranışla kadın, saati Sovyet kumandanlığına getirmiştir. Bunun üzerine, Berlin’de tutuklanan binlerce esir arasında Linge aranmış ve sonuçta bulunmuştur. Sorguyu yapan görevliler, dikkat ve gayretlerini iki konu üstünde toplamışlardır. Öncelikle: Hitler, Berlin’i terketme konusunda, hangi ölçüde bir imkâna sahipti? İkincisi: Hitler’in gerçekten intihar ettiğine ne kadar inanılabilir? İntihar ettiyse, hâdise nasıl cereyan etmiştir? Hitler’in etrafında bulunan herkes, Şanselöri’de kalmanın ölüme mahkûm olmak demek olduğunda birleşiyordu. Ancak, Hitler’in fizik ve moral durumu, onun sığınaktan çıkmasına engel oluyordu. Hitler 20 Nisan’dan sonra bir daha hiç gün ışığı görmemiştir ve Sovyet bombaları Başbakanlık binası ve etrafını hiç durmaksızın titretmiştir. Hitler, Berlin’i terketmemişti; şimdi onun nasıl intihar ettiğini öğrenmek gerekiyordu. Nazi rejimi, bütün bir devlet örgüsünün yalan üstüne kurulabileceğinin örneğini vermiştir. Bugün bile Hitler’in ölümü hâlâ bir yalanlar örgüsü ile örtülü bulunmaktadır. Bu yalanların en büyüğü de 1 Mayıs 1945 günü Alman radyoları tarafından yayınlandı. Bu yayına göre Führer Adolf Hitler, komutanlık vazifesinin başında ölmüştü. Buna çoğunluk inanmamıştı. Bundan sonra şu söylenti ortalıkta dolaşıp durdu: Hitler, kendini bir tabanca kurşunu ile yok etmişti. Bu hikâye, çeşitli hâtıratlarda ve tarihî eserlerde de sıkça yer almıştır. Alman gazeteci Erich Kuby, “1945’te Ruslar Berlin’de” adlı eserinde bu söylentiyi tartışma ortamına taşıyan ilk yazarlardan biri olmuştur. Kuby, çeşitli şahitlerin ifadelerini karşılaştırmış, bunlar arasında birtakım tezatlar bulup ortaya çıkarmıştır. Kuby, Der Spiegel dergisinde: “Führer’in çevresi, üçüncü Reich’in taptığı bir kimsenin kendini tabanca ile öldürmesi olayına çok ilgi gösterdi.” şeklinde yazmak suretiyle de meseleyi yine ortaya atmıştır. Sonra da şunu ihtiyatlı bir ifadeyle ilâve etmiştir: “Ama Sovyet cephesi, Hitler’in korkakça bir zehirlenme yolunu tercih ettiğini iddia etmeye ilgi göstermektedir. Her iki cephede gerçeği saklama yolunda kuvvetli gerekçelere sahiptir.” Her halükârda Kuby bu sözleriyle mutlak surette objektif olmayı arzu etmiştir. Bununla beraber, ortaya koyduğu tez apaçık mantıktan yoksundur. Şayet dikkatle tâkip edilseydi görülecekti ki, Sovyet cephesi çok zaman önce Hitler’in zehirle öldüğünü ilân edebilirdi. Bunu yapmadığı gibi, bazı Sovyet yayınları bile bir dereceye kadar tabanca ile intihar hikâyesini adapte etmiştir. Hitler’in zehirlenmesi delilleri nedir? Birincisi: Otopsi raporu. Bunda şüphe yoktur. İkincisi: Kimlik tespiti işlemi. Üçüncüsü: İntihar şartlarının incelenmesi, tahlili. Araştırmaya Moskova’da başlandığı zaman görüldü ki, intihar anına ilişkin ifadeler arasında önemli tutarsızlıklar vardır. Bilmeleri ve hatırlamaları gerekenler hatırlamıyor ve hâdisenin özünü bilmiyorlardı. Herkesten daha çok ve daha iyi bilgiye sahip olmaları gerekmesine rağmen, bu durum özellikle Günsche’de ve Linge’de görüldü. Bunlar serbest kaldıktan sonra, olayın üstüne daha fazla ışık tutma yoluna gitmediler. Meselâ, Der Spiegel dergisinin 1965 yılındaki 22. sayısında yayınlanan Linge’nin sözlerini ele alabiliriz: “30 Nisan günü saat 15’e doğru, etraftaki insanlarla vedalaştıktan sonra Hitler ve Eva Braun, kendilerini öldürecekleri odaya girdiler.” Oda hizmetçisi, kapıyı kapadıktan sonra merdiven basamaklarını çıkıyor, kendini dışarı atmak istiyor. Fakat Sovyet topçusunun gülleleri hemen orada patlayınca merdiveni gerisin geriye inmeye mecbur kalıyor. Hitler’in odasına bu suretle döndüğü zaman bir barut kokusu geliyor burnuna. Koşup Bormann’ı buluyor, ikisi birlikte odaya giriyorlar. Linge’nin ifadesine göre, duvara dayalı bir kanape var. Bunun bir köşesine Hitler, bir köşesine Eva Braun yaslanmış. Hitler’in önünde bir masa var, masanın üstünde bir tabanca duruyor; çapı 7.65, markası Walther. Bir başka tabanca daha var ki, bu da Hitler’in önünde yerde yatıyor; çapı 6.35. Hitler’in sol şakağında bir delik görülüyor. Ama bu delikten bir damla kan akmamış. Linge şu hükme varıyor: Hitler kendini sol eliyle vurmuş. Erich Kuby, Linge’nin anlattığı bu hâdiseyi böylece nakletmiş, ama o da itirazlar ileri sürmüştür. Öncelikle, Hitler’in sol eliyle kendini vurması oldukça tuhaftır; bu gerçeğe pek benzemiyor. Çünkü Hitler solak değildi. Ayrıca elleri hep titrerdi. Sol eli sağ elinden daha da fazla titremekteydi. 20 Temmuz 1944’teki suikast esnasında da anlaşılmıştır bu durum. Anlattıkları Spiegel’de yayınlandıktan sonra, Linge hikâyesini değiştirmiştir. Bu defa sol şakağı değil, sağ şakağı söz konusu etmiştir. Çeşitli ifadelerin mukayesesine imkân veren bir tablo, hayli eğlendirici olmaktadır. Şöyle ki; Günsche 1950’de şöyle diyordu: Hitler ve Eva kanepede yan yana oturuyorlar. Mermi sağ şakaktan girmiştir. Günsche 1960’da şöyle diyordu: Hitler oturmuş durumda, Eva uzanmış. Merminin hangi şakaktan girdiğini söylemiyor. Linge şöyle diyor: Bir kanepenin iki ucuna oturmuşlar. Braun solda, merminin girdiği şakak sol şakak. Kempka’nın ifadesi şöyle: Hitler kanapeye uzanmış, Braun oturur vaziyette. Mermi ağızdan girmiş. Shirer ve Trevor Roper şöyle yazıyor: İkisi yanyana kanapede yatar durumdalar. Mermi ağızdan girmiş. Bullock da şöyle yazıyor: Yanyana kanapeye uzanmışlar. Braun sağ tarafta. Mermi ağızdan girmiş. Bu tezatlar açıkça gösteriyor ki, sığınaktan çıkmaya ve kaçmaya muvaffak olan Hitler’in adamları gerçeği maskelemeye ve Führer’in kahramanca öldüğü efsanesini yaratmaya çalışmışlardır. Rus araştırmacılar bu tabanca ile intihar faraziyesini incelemişlerdir. Öncelikle şunu bir kenara atmışlardır: Hitler önce kendini vuracak, ondan sonra kendini zehirleyecek! Bu mümkün değildir. Bunun tersi de mümkün görülemez. Siyanür tesirini o anda gösterir. Bir insanın ağzında siyanür ampulü çiğnedikten sonra tetiği çekmesi düşünülemez. Bunun için çok büyük bir irade kudreti, ani bir reaksiyon ve pek emin bir el gereklidir. Hitler’in sağlık durumu da böyle bir faraziyeyi tasavvur dışı bırakıyor. J. Recktenwald’ın Münich’te 1963’te yayınladığı “Woran hat Adolf Hitler Gelitten” adlı kitaptaki iddiaya göre, Hitler’deki bu rahatsızlık ilerlemiş bir Parkinson hastalığına delâlet etmektedir. Anlatılan bir başka şekil daha vardır: Ölümü emin hâle getirebilmek için, Hitler kendini zehirledikten sonra bir şahıs onu vurmuştur. Dolaylı fakat önemli birçok şahitlikler şunu gösteriyor ki, kendisinin bu suretle vurulması fikri bizzat Hitler’den gelmiş olmalıdır. Berin E. Çun, Eva Braun hakkında bir kitap yayınlamıştır. Kitaba konu olan malzeme, Eva Braun’un yakın insanlarından ve Hitler’in şahsî sekreterlerinden toplanmıştır. Bunlar Junge, Christian, Wolf de Schröder’dir. Yazar, Hitler’in elinde bir silâhla, Ruslar’a karşı bizzat savaşa katılmak istediğini söylediğini ortaya koyuyor. Hitler şöyle konuşuyor: “Bir tüfeği tutacak halde değilim. Birkaç saat içinde yıkılırım. O zaman kim vuracak, kim kurtaracak beni?” Hitler, Moskova hayvanat bahçesinde teşhir edilmek istemediğini de söylermiş. Hitler 29 Nisan günü, General Krebs ile bu intihar konusunu tekrar konuşmuştur. General: “En iyisi, ağıza bir kurşun sıkmak.” demiş. Hitler bunun üzerine: “Doğru ama ya ölmezsem? Beni kesinlikle öldürecek kurşunu o zaman kim sıkacak bana? Böyle olursa Eva’yı vurmam mümkün değil.” der. O halde vuracak kişi kim olabilirdi? Hemen yakınında yaver Günsche, oda hizmetçisi Linge, muhafız kumandanı Raltenhuber, pilot Baur ile Reichsleiter Bormann vardı. Sovyet araştırmacılara göre hâkim kanaate göre, Bormann gibi korkak bir kişi bunu yapamazdı. O, esasen hâlâ üçüncü Reich’i kurtarıp, onun lideri olma emelindeydi. Bu sebeple o, Hitler’i vurma cesaretini gösteremezdi. Raltenhuber’in karakteri de onun sözkonusu olamayacağını ifade eder nitelikteydi. Baur olabilir miyidi? Tanıklara bakılırsa, onun daha başka önemli işlerle meşgul bulunduğu anlaşılıyor. Bu önemli iş, Hitler’in kendisine hediye olarak verdiği ikinci Frederic tablosunu kurtarmaktı. Baur, tabloyu muhafaza etmek için bütün tedbirleri almıştı. Tuali çerçeveden çıkarmış, bir baston üstüne sarmış ve bastonu da sırtına yerleştirmişti. Sovyet araştırmacılar, S.S. Şefi Mohnke’nin ifadelerine özel bir dikkat göstermişlerdi. Mohnke 30 Nisan’daki ilk sorgusundaki ifadesine göre, Hitler’in kendini zehirlediğini öğrenmiştir. Bu hususta iyi bilgi sahibi kişiler olarak da Goebbels, Bormann, Burgdrof, Krebs ve Raltenhuber esir edilmiştir. Bu esir, Moskova’da 20 Mayıs 1945’te, yani olaylardan pek az zaman sonra, Şanselöri’nin son günleri hakkında bir not yazmıştır. 30 Nisan ile ilgili olarak şöyle yazıyor: “Saat 13’e doğru kalkıp, görevlileri yeni bir teftişe tâbi tuttum. Bu suretle Führer’in sığınağına saat 16’ya doğru ulaşmıştım. Orada Linge ile karşılaştım. Bana Führer’in, hayatına son verdiğini söyledi. Kendisi de hayatının en zor ve en acı görevini yapacaktı. Doktor Stumpfegger’den, Führer’e ve karısına siyanür tedarik ettiğini öğrendim. Linge’nin verdiği haber beni çok heyecanlandırmıştı. Linge cesetlerin örtülere sarılıp, tahliye kapısı önünde ateşe verildiğini anlattı. Hitler’in siyanür aldığını bildiğim için, ona hayretle bakıyordum. Hitler’in kendisini odadan çıkardığını, hiç ses seda kalmayınca da verdiği emri infaz için on dakika sonra odaya girmesini emrettiğini söyledi. O, Hitler’in tabancasını koridordaki masa üstüne koyuyordu ki, hangi acı vazifeden söz ettiğini anladığımı bildirdim kendisine.” Raltenhuber sonraki ifadelerinde bu emre tabii olan bir başka kişi daha bulunduğunu söylemiştir. Bu başka kişi, cinayet masası polis komiseri ve kendisinin muavini olan Hoegl’dir. Rattenhuber’e göre, bu hâdiseyi Linge Hoegl’e de anlatmıştır. Rattenhuber şöyle sonunda demiştir: “Şu hükme vardım ki, Hitler, zehirin bünyesinde yapacağı tesirden kesinlikle emin değildi ve oda hizmetçisine, bir süre sonra gelip kendisine bir tabanca kurşunu sıkmasını emretmişti. Bu ifade 15 Kasım 1951’de Rusça olarak zapta geçirilmiştir ve Rattenhuber tarafından imza edilmiştir. Bu emri anlamak mümkündür. Meselâ şeker, siyanür tesirini yok etme özelliği taşır. Hitler ise, Doktor Morelle’in kendisine verdiği çeşitli ilâçları yutmaktaydı. Adlî tıp bu hususta bir olayı bildirir. Rusputin’e verilen siyanür sonuçsuz kalmıştır. Sebebi, şekerli pastalar içinde verilmiş olmasıdır. Hitler’in Ruslar’ın eline düşüp teşhir edilmesi korkusu öylesine büyük bir korkuydu ki, siyanürü ilk önce köpeği üzerinde denemiştir. Rattenhuber, kurşunu Linge’nin sıktığını sanıyordu. Fakat Sovyet araştırmacıların kanaati o kurşunu Günsche’nin sıktığı yönündedir. Ne olursa olsun, kesin olan şuydu ki, kendi insanlarınca bütün zamanların en büyük önderi olarak kabul edilen Hitler’in ölümü, ardında kahramanca bir ölümden uzak olarak gerçekleşmiş olma ihtimalini de içinde barındırmaktadır. Koyu bir Nazi olan Joachim Bergan savaşın Almanya lehine olduğu o şaşaalı günlerde şöyle demişti: “Savaştan hemen sonra bir anıt dikeceğiz. Bu anıt yeryüzünde en büyük ve en muhteşem anıt olacak. Berlin’de, Königsplatz üzerinde yükselecek. Bedeli elli milyar mark olarak tahmin edilmiştir. 335 metre yüksekliği, 1500 metre alanı olacak. Yalnız ona ait temeller üç milyar mark tutacak. Dünya bunun benzerini görmüş değil. Öyle salonları olacak ki, iki ya da üç yüz bin kişi alabilecek. Kubbesi firavunların bile hayal ve inşa edemediği derecede muazzam olacak. İşte burada Adolf Hitler yatacak, onun gelecekteki türbesi böyle olacak.” Ancak Hitler’in ebedî istirahatgahı orada olmayacaktı. Zira asker Çorakov onun bedeninden geriye kalan son kalıntıları bulmuştu. Bu kalıntılar, Şanselöri bahçesindeki bir çukurun içinde toprakla karışmış harap olmuştu. Hitler’in kemiklerinin akıbeti hâlâ bir sır olarak durmaktadır. Dünyanın en büyük anıtı da inşa edilemedi. Alman İmparatorluğu paramparça oldu, yıkıldı ve ardında milyonlarca ölü bıraktı. Çünkü savaşlar, her zaman için onları başlatanların hayal ettiği gibi bir sonla nihayet bulmuyordu
·
186 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.