Gönderi

Küçük Şebnem henüz 8 yaşındaydı. Bursa'nın bir köyünde ailesiyle birlikte yaşıyordu. Etrafındaki herkes ona büyüyünce ne olacaksın, diye soruyordu. Henüz karar vermemişti ancak bir liste yaparak bu işe koyulmuştu. Annesi gibi ev hanımı olabilirdi mesela. Bütün gün evde temizlik ve yemek yapıyordu. Bu iş ona göre değildi. Babası gibi işçi olabilirdi. O ise bütün gün, "Çok yoruldum. Bugün çok yorucuydu." deyip duruyordu. O da Şebnem'e göre değildi. Polis olabilirdi. Öğretmen olabilirdi. Ya da dedesi gibi bakkal olabilirdi! Bu fikir Şebnem'in çok hoşuna gitti ve okul dışındaki vakitlerinde dedesine çıraklık yapmaya başladı. Şeker tarttı. Limon kolonyası doldurdu. Bakkalı süpürdü. Biten ürünleri yenisiyle doldurdu. Dedesi ise sabah namazını kılıp bakkalı açar, gazete okuyup uyurdu. Onun dışında camiye gidiyordu. Bakkalda çalışmaya başlamak Şebnem'e yaramamıştı. Sürekli bir büyüme, daha çok para kazanma peşinde icatlar yapmaya karar vermişti. Bir gün gelen müşteriye ne içecek önerse kabul etmemesi üzerine birkaç şişesini icadı için heba ederek sonunda vişneli sodayı bulmuştu. Ama açık olduğu için kimse tercih etmiyordu. Dedesi görünce çok kızdı ve bu konu kapandı. Bakkalda açık çekirdekte satıyorlardı. Düğün olduğu zaman inanılmaz satışlar yapıyorlardı. Ancak çekirdekleri koyacakları kağıtları yapması gerekiyordu. Şebnem kağıtları yapıp çekirdekleri içine koymayı düşündü. Bu şekilde çok daha hızlı satılacaktı. Bu muhteşem bir fikirdi! Çekirdekleri keselere koydu ancak kimse onun hazır çekirdeklerinden almadı. Açık istediler. İtiraz edemedi Şebnem. Boşalt şunları diye kızdı, dedesi ona. Bir gün müşterilerinin görüşlerine önem vererek herkese kağıtlar bıraktı ve bakkalla ilgili olumlu olumsuz düşüncelerini yazmalarını istedi. Bir gün dedesi içerideyken ellerinde kağıtla geldiler. Kağıtta Şebnem'i kötülemişlerdi. Sinirlenmişti Şebnem. Dedesi yine kızmıştı ona. kimse anlamıyordu onu. Dükkanı büyütme çabalarını... Kahveci dedesine gitse "Boşveer, koy bi oralet!" derdi ona. Orada da çalışıyordu arada Şebnem ama bakkalın yerini tutmuyordu. Bakkala dönüyordu her seferinde. Orada istediği kadar abur cubur yiyebiliyordu. Çöplerini daha uzak bi yere atsa dedesine yakalanmayacaktı aslında. Yazın dedesi köye dondurma getirdiğinde tam bir şenlik havası olurdu. Elektrikler gittiği zaman olumsuz etkileniyorlardı. Dedesi dondurmalar erimesin diye ilçeye götürüp birinin buzluğuna koyduruyordu. Elektrikler gelince geri getiriyordu. Şebnem, dedesinin yokluğunda bu elektrik krizinden faydalanarak mumları iki katı fiyatına satmaya karar verdi. İki de mum yakarak ilgi yakalamaya çalıştı. Ancak kimse mum almadı ve dedesi yine ona kızdı. Şebnem bir gün müşteri memnuniyetine önem vermek için bütün kapaklı gıdaların içine 'Afiyet olsun.' yazdı. Müşteriler dedesine şikayette bulundu. Bunlar açılmış, dediler. Dedesi kızdı. Köylerine zengin bir aile ziyarete geldi. Anne-oğul indiler arabadan ve bakkala girdiler. Çocuk ne istese, annesi, "Olmaz oğlum bunlar sağlıksız. Ben sana evde aynısını yaparım." diyordu. Sonunda bi şey alamadan çıktılar. Bunun üzerine düşündü Şebnem. Günümüzde organik adı altında satılan şeyleri Şebnem de komşularına yaptırarak bakkalda satabilirdi. Hemen işe koyuldu ve sanki komşular birbirinden istiyormuş gibi bakkalda satacağından bahsetmeden, turşu, tarhana aldı. Halasına kurabiye bile yaptırdı. Köşesini hazırladı. Dedesi gelip görene kadar her şey mükemmel gitti. Ancak dedesi yine baltaladı planlarını. O iş de suya düştü. Bütün bu yaramazlıklarına rağmen çok iyi yürekliydi küçük Şebnem. O zamanlar telefon kulübesinde asker sevgilisiyle konuşan bir kıza yarı fiyatına jeton verirdi. Kavga ettiklerini görünce de iki katına satardı. Köyde fakir birine kalıp kalıp peynir ve zeytin verirdi. Tüm bunları köyün zengin amcasının hesabına yazmasa dedesi kızmayacaktı aslında. Hasta teyzelere ilaç bile verirdi. Bir gün bakkala gelen teyzenin ağrı şikayetlerini dinleyip aynı rahatsızlıkların olması üzerine eve gidip o ilaçtan veriyordu. Sağlık ocağına gitmeye üşenen teyzeler müdavimi olmuşlardı. Bir gün doktor geldi bakkala. Dedesi de oradaydı. Aynı anda teyzeler de geldiler ve Şebnem'e şikayetlerini anlatmaya başladılar. Şebnem kızardı, bozardı. Yakayı yine ele verdi. Dedesi payladı ona. Doktor bi kenara çekip konuştu. "Oku doktor ol. Reçete yaz." dediler. Şebnem, "Yazar olacağım." dedi. İnanmadılar. Annesi , yemek ye,dedi ona. Şu an iki çocuk annesi bir yazar o. Eğer kitapların tadı olsaydı, Dedemin Bakkalı, bir çuval ayçekirdeği olurdu. O derece tatlıydı. Her yaşa hitap ediyor öncelikle. Büyükler, kendi küçüklüklerindeki yaramazlıkları hatırlıyor; küçükler, büyüklerin anlamadığı tek kişi ben değilmişim, diyor. Dedemin Bakkalı KonusuOyuncu Anne kitabı ile tüm dikkatleri üzerine çeken Şermin Çarkacı hayranlarını ve okurlarını fazla bekletmiyor ve Dedemin Bakkalı kitabı ile onlara yine mükemmel bir öykü kitabı sunuyor. Şermin Çarkacı önceki kitaplarında çocuk gelişimi üzerine tecrübelerini direk olarak okurları ile paylaşmıştı. Dedemin Bakkalı kitabında ise bu kez yine kendi tecrübelerinden esinlenerek büyüklere kendilerini çocukların gözünden görme şansı tanıyor. Bunun yanında Şermin Çarkacı Dedemin Bakkalı kitabı ile bir bakkal vasıtası ile çocuklara farklı bir açıdan ticareti, yenilikçi olmayı ve insan ilişkilerine dair bilgiler sunuyor. Yani bu yeni kitap hem yetişkinlere hem de çocuklara hitap eden güzel bir eser.
·
83 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.