Gönderi

560 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 12 hours
1 ve 2. Kitap Spoilersız Seri Yorumu
Evet yazara soruyorum, böyle mükemmel, kusursuz bir evrene bu ana karakter olmuş mu? Hayır, senin için rahatsa yazar hanım, ben daha da başka bir şey demiyorum gerçekten. Evreni o kadar çok sevdim ki ilk kitabın sonunda dayanamadım ve daha çevrilmeden İngilizce okudum ikinci kitabı da. Kurgu mükemmel, yaratılan evren mükemmel, yan karakterlerimiz mükemmel ve serinin konusu ~ kurgusuna dair her detay inanılmaz güzel ama gel gör ki bir tane aptal ana karakter her şeyi batırmaya yetiyor. Eskiden olsa kitaba dair diğer detayları sevdim diye kızı görmezden gelir okurdum ama sanırım ne ben ergenlik yıllarımdaki umursamazlığa sahibim ne de yaş ilerledikçe aptallıklara olan tahammülünüz artıyor. Aksine gittikçe daha da azalıyor. Neyse, beyinsiz kızımıza dair her detaydan bahsedeceğim ama şimdi size kısaca bir kurguyu anlatayım.. Aslında kendi içinde özgün bir kurgu ama ana hatlarıyla diğer peri/büyü konulu fantastik serilere benziyor. Safkan fae’lerin yönetimde olduğu ve sıradan insanlarla melezleri küçük gördükleri, aşağıladıkları bir düzen hakim. İnsanlar köle gibi çalıştırılıyor ve melezler de (yarımlık-yarı fae yarı insan-yarım kan) insanlardan sadece bir tık daha iyi görülüyor safkan fae halkı tarafından. Ama tabii ki insanlar gibi yarımlıklar da aşağılık ucubelerden başka bir şey değil safkanların gözünde. Zaten insanlara şehrin Rax denilen izbe tarafı yaşamak için hak görülmüş. Safkanlar da Tarecuori denilen şehrin saraylarla, lüks ve en pahalı zevklerle dolu tarafında yaşıyorlar. Ve insanlar Tarecuori’ye çalışmak dışında giremez/ girmeleri yasak. Ana karakterimiz de bir yarımlık ve bu düzenden nefret ediyor. Bir gün bir kahin tarafından ona kraliçe olmak vaadiyle bir görev teklif ediliyor. Şayet kızımız bu görevi (söyleyemem görevin kendisi spoiler) başarıyla tamamlayabilirse kraliçe olacak. Ana karakterimiz de , Fallon, Lure’nin kraliçesi olursa bu adaletsiz hiyerarşiyi ortadan kaldırmayı ve safkanları, insanlar ve yarım kanlarla eşit haklara indirgemeyi başaracağını düşünüyor. İnsanlar daha iyi şartlarda yaşayabilecek ve karın tokluğuna eşşek gibi çalıştırılırken şimdi olduğu gibi adeta bir sıçandan daha aşağı muamele görmeyecekler. Kızımız da bu amaçlarla görevi kabul ediyor ve maceramız da böylece başlamış oluyor. Dediğim gibi kitap ilerledikçe ortaya çıkan gerçeklerle kurgunun aslı biraz daha netleşince (geçmişte yaşananları öğrendikçe) okumak daha zevkli bir hal alıyor. Fakat şöyle bir sorun var ki kızımız öyle saf, öyle zor anlayan, parçaları öyle yavaş birleştiren bir gerizekalı ki seri onun yüzünden aşırı yavaş ilerliyor. Daha Fallon’un yüz sayfa sonra çözeceği şeyi biz okurlar olarak hemen o anda çözüyoruz. Ve aklı bayağı bir kıt olmasına ek olarak aşırı da aptal. Seri boyunca yüzlerce kez kandırıldı. Oyuna getirildi. Herkes onunla ve yarım aklıyla resmen dalga geçti. Ama kız asla akıllanmadı. Aklını başına getirmesi gereken yüzlerce şey yaşadı, kötü olayların izlerini daha başına gelmeden on gün önce gördü ama yine de önlem almadı. Her şeyin öylece olmasına izin verdi. Hadi ilk kitapta bunu biraz daha tolere edebilirim. Derim ki saf bir köylü kızı. Aptaldı. İkinci kitapta düzelir vs vs dedim kendi kendime ama inanın kız bir gram gelişme göstermiyor. O kadar aptal ki. Yani birinci kitapta o kadar şey yaşadı, belki bin kere ölümle burun buruna geldi, insan der ki kendine elimde imkan varken ben biraz dövüşmeyi, kılıç tutmayı öğreneyim böyle olmaz ben sürekli ölümle burun buruna geliyorum aptal olsam da en azından kendimi savunmayı öğreneyim. Ama yok aslaaaaa.. Tuzaklara düşüyor düşüyor sonra onu tuzağa düşüren kişiler onunla alay ediyor, gülüyor o ise hiçbir şey yapamadan onları izliyor. Salak gibi aynı. Bir de bunlara ek olarak yaşamını ve yapabileceklerini o kadar çok erkeklere bağlamış ki onlar olmadan düşünemiyor bile. İlk kitap boyunca Dante, Dante, Dante diye gezdi. Adamın her kötü özelliği, her korkunç işaret ortada olmasına rağmen hepsini görmezden geldi. Yok Dante’m yapmaz, ben bu görevi başarırsam yakışıklı prensim beni karısı yapacak, ben Dante’nin tek gerçek aşkıyım. Aramıza kimse giremeyecek vs vs vs.. İlk kitabın sonuna kadar beni çıldırttı. Ya bir karakter bu kadar aptal olamaz. Bu kız, bir erkek olmadan nasıl var olabileceğini gerçekten bilmiyor. İkinci kitaba geldik, ben diyorum ki ilkin sonundan sonra artık kesinlikle düzelir. Ama bütün umutlarım boşa çıktı. İkinci kitabın da kitabın son 100 sayfasına kadar hem Lorcan hem de Dante tarafından kendisine yapılan aşağılamaların hepsini yedi yuttu. Daha sonra herkesi tersleyip artistlik yaptı. Sonra bir baktı kendisi bir halta yaramayan bir sünepe, artistlik yaptığı herkesin köpeği oldu. İşte ana karakterimiz böyle bi aşağılık. Evet, ona olan nefretimi kustuktan sonra hadi gelin biraz size olaylardan bahsedeyim. İki kitabın da olay akışı inanılmaz yavaş kızın salaklığı yüzünden. Normalde iki kitabın da olayı sırasıyla 350 ve 400 sayfa ama biz ikisini de 500’er sayfa olarak okuyoruz. Hadi ilk kitapta dünyanın temellerini atıyordu, evreni bize anlatıyordu derim geçerim ama ikinci kitapta son 100 sayfaya kadar kayda değer tek bir olay olmadı. Ana karakterimizin yaşadığı aşağılanmalar ve oyuna getirilmeler dışında. Hele bir de hakkında bi halt bilmediği her soruna atlayıp kendisi çözmeye çalışıyor ve daha sonra da eline yüzüne bulaştırıyor ya daha da deliriyorum. Sonra da gidip başkasından yardım bekliyor. AAAAAAAAAAYYY yazarken çıldırdım yine. Neyse ana karakter mevzusunu kapatıyorum. Dediğim gibi yukarıda bahsettim. Evet, yan karakterlere gelecek olursak ana kaşarın en yakın iki arkadaşı Syb ve Pheebs’i sevdim. Syb konusunda pek emin değilim ama Pheebs’e aşık oldum. Onu ham diye yerim vallaha. Kuzum benim Fallon kaşarının asla hak etmediği bir arkadaş. Bu ikisi dışında Dante aşalığından nefret ettim. Giana, Syb’in ablası, kısmen sevdim kısmen sevmedim. İçten pazarlıklı biri o yüzden bir tık sinsi. Keşke ana karakterimiz Giana olsaydı. Antoni’ye bayıldım. Fallon’un asla hak etmediği bir başka ona sadık karakter. Hepsini binlerce kez yüzüstü bıraktı aptallığıyla. Evet, diğer karakterlerden bahsedemem çünkü spoiler olur. Hepsi seriye ikinci kitapta dahil oluyor. Ve ben üçüncü kitap çevrildiğinde öfkem Fallon’a biraz olsun dinerse seriye devam etmeyi düşünebilirim. Ama şu an için asla katlanamayacağım şu salağa. O yüzden şimdilik yarım bırakıyorum. Yazarın yazım dili de gereksiz betimlemelerle süslü bir tık. Mesela tam heyecanlı bir sahnedesiniz yazar kızın üstünde durduğu kayanın keskin kenarlarını, rengini ve nasıl da bu şekle geldiğini vs vs anlatmaya başlıyor. Gereksiz bit tık bu kadar detay ama yine de inanılmaz akıcı. Günün sonunda evet, tavsiye ederim. ••• Seriye puanım: 3/5 Hoşçakalın •••
Çırpınan Kanatlar Evi
Çırpınan Kanatlar Evi
House of Pounding Hearts
House of Pounding Hearts
Çırpınan Kanatlar Evi
Çırpınan Kanatlar EviOlivia Wildenstein · Olimpos Yayınları · 2023286 okunma
205 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.