Gönderi

·
Not rated
Ben ütopya değilim…
Bu inceleme, değerli dostum https://1000kitap.com/barcoPolo ve bendeniz tarafından kaleme alımıştır. Günümüz dünyasını şekillendiren liberal anlatı kendisine yönelik en büyük tehdidi yakın zamanda bertaraf etmiş ve kendisini inşa ederken bu büyük tehdidin bertarafına dair güzellemeleri ve olası korkunç hezimeti sanatsal yollarla bolca ifade etmek adına fikirler sağlamıştır. Bu tehdidin ne olduğu ile ilgili bir takım fikirleriniz oluşmaya başlamadıysa, söz konusu sanat eserlerinden biraz bahsetmekte fayda var; Soysuzlar Çetesi(film), Pearl Harbor(film), Wolfenstein(video oyunu), Çöküş(film), Look Who is Back (Kitap/Film). Halen bir fikir oluşmadıysa büyüyü bozmanın vakti gelmiş demektir. Bu eserler 2. Dünya savaşı ile sona eren faşizm tehdidinin ortadan kaldırılmasının kutlanması, anılması ve olası faşist galibiyetin kötü getirilerinin hatırlatılması adına elementler içeririr. Bu durum esasında tehdidin büyüklüğünü ciddi bir şekilde ifade eder. Bu ifade ‘’sanata yansımaktır’’tır. Bu bağlamda, bu işi gerçekliği evirip çevirerek yapan en güzel eserlerden birisi ‘’Yüksek Şatodaki Adam’’ olabilir. Philip K. Dick'in magnum opus'u "Yüksek Şatodaki Adam", alternatif tarihsel anlatının sınırlarını aşan derin bir felsefi rezonans barındırmaktadır Romanın merkezinde gerçekliğin anlaşılması zor doğası ve bunun doğurduğu felsefi ikilemlerin karmaşık bir keşfi yatıyor. Romanın tuvali, parçalanmış bir dünya; İkinci Dünya Savaşı'nda Mihver'in zaferinin yarattığı güçlü etkilerin alternatif bir gerçeklik desenini şekillendirdiği bir alemdir. Ancak bu, karakterlerin deneyimlerinden geçen varoluşsal sorgulamalar için sadece bir fon görevi görüyor. Dick, onların gözünden bizi kışkırtıcı bir şekilde kendi gerçekliğimizin hassas dokusuyla yüzleşmeye itiyor. Gerçekliğin giderek daha öznel göründüğü bir çağda, Dick'in anlatısı akıldan çıkmayacak bir soru ortaya atıyor: Alternatif tarihlerin sunduğu olasılıklar yelpazesiyle karşı karşıya kaldığımızda kendi gerçekliğimizin nesnelliğini iddia edebilir miyiz? Anlatı mimarisinin merkezinde esrarengiz "Yüksek Şatodaki Adam" yer alıyor. Kitap içinde bir kitap olan alt anlatısı, anlatı içinde anlatılardan oluşan bir fraktal ortaya çıkarır. Dick burada anlatıyı felsefi bir araç olarak kullanıyor ve bizi gerçeğin şekillendirilebilirliği üzerine düşünmeye yönlendiriyor. Okurlar olarak, hem bireysel hem de kolektif olarak ördüğümüz masalları ve bu anlatıların, temel varsayımlarımızı nasıl bozabileceğini düşünmeye yönlendiriliyoruz. Jeopolitik distopyanın altında, iktidarın diyalektik doğasına dair felsefi bir kazı yatıyor. Mihver güçlerinin totaliter boğucu tutumu, nesiller boyunca uzanan etik gölgeleri aydınlatıyor. Roman bizi güç yapıları ile bireysel özerklik arasındaki karmaşık etkileşimi incelemeye davet ediyor. Baskıcı rejimlerin ağırlığı altında eylemliliğimizden vazgeçiyor muyuz, yoksa en karanlık egemenliklerin ortasında bile kaderimizi çiziyor muyuz? Bu tefekkür, varoluşçuluk ve siyaset teorisinin felsefi yankılarıyla yankılanıyor. Alternatif tarihin olasılık iplikleriyle karmaşık bir şekilde dokunmuş bu desen, zamanın ötesinde yankılanan sorular ortaya çıkarıyor. Tarih felsefesi bu sayfalarda çiçek açıyor ve bizi tarihsel olayları algılayışımızı irdelemeye davet ediyor. Dick, paralel dünyaların prizması aracılığıyla, determinist tarih görüşünü parçalara ayırarak, nedensellik anlayışımızı ve insan öngörüsünün sınırlarını yeniden gözden geçirmeye çağırıyor. Philip K. Dick, "Yüksek Şatodaki Adam"ın simyasında anlatıyı felsefeye dönüştürüyor ve edebi sınırları aşarak gerçekliğin, hakikatin, gücün ve tarihin sınırlarına meydan okuyor.Okurlar olarak, sadece savaşla parçalanmış bir dünyanın inceliklerini deşifre etmeye değil, aynı zamanda kendi varsayımlarımızın karmaşık dokusuyla yüzleşmeye çağrılıyoruz. youtu.be/x_artPecEaM?si=...
Yüksek Şato’daki Adam
Yüksek Şato’daki AdamPhilip K. Dick · Alfa Yayınları · 2020726 okunma
·
533 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.