Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

152 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Okurken tek kelimesini kaçırırsam bu kitabı anlayamam düşüncesiyle okuduğum için başta yordu beni ama bu yorgunluğa kesinlikle değdi. Camus'un diğer kitaplarından biraz farklı, her öykü bir romanın girişi gibi, bu girişte hem gelişme hem son var birden öykü bitiyor, tek tek şahane romanlar olabilirdi aslında. Öykülerin kimisinde büyülü soyut bir ortam yaratmış masalsı bir anlatımla sürükleniyor insan, kimisinde düz gerçeklik var. Sıradan insan hayatlarına iki ayrı perspektifle yaklaşmış. Öykülerin tamamında kahramanlar kendi hayatlarında hem kral hem sürgünler, bunu tüm kitap bitip karakterleri düşününce anladım, kendi seçimlerini özgürce yapan herkes biraz öyle mi acaba... Gelelim öykülere, ilk öykü Aldatan kadın kahramanlarımız Janine ve müstakbel eşi, 20 yıllık çocuksuz bir evliliğin birbirlerine aşktan çok yardımlaşmayı ve yalnız kalmamayı öğrettiği bir yaşam sürüyorlar. Janine biraz iç hesaplaşmaları yaşıyor bu kısımları The Bridges of Madison County filmindeki Meryl Streep'i anımsattı ama öykü isminin vadettigi tutkuyu es geçerek beni şaşırttı. İkinci öyküyü anlayabilmek için iki kez okudum henüz tam da idrak edebildiğimi de söyleyemem, bir din eleştirisi mi? bir sistem eleştirisi mi? yoksa kişinin kendi hayat sorgulaması mı? netlik kazanmadı, bir çocuğun kaba bulduğu ailesinden kopup bir papaz okuluna başlamasıyla açılıyor öykü, sonra büyücüler, keşişler, misyonerler dahil oluyor. Çölün tozunu ağzımın içinde hissettigim bir bölümdü çöl ve sıcaklık, tuz basılan yaralar, bir cinnette mi arınmaya mı şahit edildim hiç bilmiyorum. Üçüncü öykü Dilsizler, hep merak ettiğim bir konuyu grevden sonra ne oluyoru işlemiş herhangi bir ideolojik yaklaşımda bulunmadan bir fabrikada ki işçilerin uzlaşma sağlanamayan bir grev sonrasında yenik bir halde işlerine dönmelerini anlatıyor talaş parçaları, toz, tozun ışığın içinde ki dansı, küskün erkekler ve onlara kırgın bir patron, kimse konuşmuyor makine sesleri ve iç sesler biri bir adım atsa herşey normale dönecek ama sessizlik... Dördüncü öyküsü Konuk, mükemmel bir öykü, bir dağ köyünde öğretmenlik yapan Daru ve Arap bir tutuklunun ilişkisinin insani detaylarını korkularını, yağan karı, uykuya dalmadan önceki o tekinsiz korkuyu acımanın zamanla insanın içine yüklediği öfkeyi süslemeden ama mükemmel bir incelikle anlatmış. Beşinci öykü Ressam, öykünün içine çok giremedim, en net anlatımı da bu öyküdeydi Jones'in ilk gençliğinden itibaren sanat tutkusundan, evliliğinden, dostlarından ve ressamlığından bahsediyor. Jonas sığ bir karakter izlenimi verdi bana, belki öykünün geneline Jones'in sığlığı yayıldı, öyküyü Camus değil Jones yazmış olabilir mi? Ve son öykü Büyüyen taş, burada ücra bir kasabaya su bentleri yapmak için giden bir mühendisin öyküsü var. Kasabada büyük bir saygı ve törenle karşılanıyor her şey kusursuz gibi ama kuşku ve korku da var. Kahramanımız ne dahil olabiliyor kasabaya ne de dışında kalabiliyor. Kasabanın ileri gelenlerinden kopup halkın içine karıştığı anlarda, o kuşkunun hem mühendis D'arrast'ın içinde hem dahil olduğu insanların içinde dalgalandığı muğlak bir anlatım var. Emin Alper bu öyküyü okumuş mudur acaba? içki ve esrardan görüntülerin flulaştığı bir anda D'arrast savcının Pekmez'i izlediği gibi bir kızın devinimlerini izliyor, gerçekle hayalin karıştığı esirik bir an, ormanın sesleri, kokular, okurken ben bu anı nereden hatırlıyorum dedim sonra film geldi aklıma :) Mükemmel bir kitap okudum diyebilirim müthiş zevk aldım okurken, incelemelere bakınca tüm Camus sevgime rağmen tedirgin olmuştum ama kitaptan mutlu ayrılıyorum. Keyifli okumalar.
Sürgün ve Krallık
Sürgün ve KrallıkAlbert Camus · Can Yayınları · 20221,340 okunma
·
91 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.