Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

MESİH YAŞAM EKMEĞİDİR
Rab İsa "Yaşam ekmeği Ben'im" (Yuhanna 6:35) demiştir. Bu sözleri Kefarnahum'da kendisini arayanlara söylemişti. Rab'bin kendilerine yiyecek vermesini bekliyorlardı ve Rab onlara "Yaşam ekmeği Ben'im" dedi. Bunun anlamı O'nun sadece yaşamak için ekmek veren Kişi olmadığını, aynı zamanda yaşam ekmeğinin kendisi olduğudur. Armağanı Veren ve armağanın kendisi birdir, iyi ayrı şey değil, Tanrı'ya şükrolsun ki Mesih sadece Veren değil aynı zamanda Tanrı'nın armağanıdır. Kutsal Kitap'ta sözü geçen ekmeğin önemi nedir? Kutsal Kitap'ta ekmek tatmin anlamına gelir. Kutsal Kitap açlığı insanın tatminsizliğini ifade etmek için kullanır. İnsan tatmin olmak için ekmeğe ihtiyaç duyar. Tanrı çocuklarının dayanma güçlerinin olup olmaması içsel olarak tatmin olup olmamalarına bağlıdır. Bugün eğer içsel olarak tatmin olmuşsak gücümüz vardır. Eğer içinde hava olmayan bir lastik gibi boşsak kimse bizi sürükleyemez. Kendimizde yaşam olmadığını söyleyemeyiz ama güçsüz kalmamız mümkündür. Bize güç veren şey tatmin oluşumuzdur. Tatmin olma duygusu yürümemizi sağlar. Böylesine açıklanamaz bir tatmin iyi hissetmemizi sağlar. Tanrı çocuklarının ekmeğinin nasıl bir şey olduğuna bakalım. Rab İsa, "Yaşam ekmeği Ben'im" dedi. Rab İsa yaşam veren ve aynı zamanda yaşamı sürdürendir. Birçok Hristiyan ekmeğin bir saatlik bir dua ve bir saatlik Kutsal Kitap okuması olduğunu zannederler; ekmeğin Rab İsa'nın kendisi olduğunu fark etmezler. Duanın ya da Kutsal Kitap okumanın faydasız olduğunu söylemek istemiyoruz ama Rab İsa'nın "Yaşam ekmeği Ben'im" dediğini unutmamalıyız. Bunun anlamı Yaşam ekmeğinin yalnızca kendisi olduğudur. Çoğu kez Tanrı çocukları Mesih'in yaşam ekmeği olduğunu fark etmediklerinden tatmin duygusu yaşamazlar. Sıkça ruhsal şeylerden tatmin bulamamış, aç insanlarla karşılaşıyoruz. Onunla tatmin olmazlar, bununla tatmin olmazlar. Her gün tatminsizlik duygularıyla kuşatılırlar. İnsanları gururlu ya da kendilerinden aşırı memnun olmaya teşvik etmiyoruz. Gurur ve kendinden aşırı memnun olmakla iyice yiyip tatmin olmak bambaşka şeylerdir. Tanrı'nın icabına baktığı bazı insanlar Tanrı'nın önünde korkuyla yaşarlar ve biz zayıflık ve titreme halindedirler. Gururlu olmamakla birlikte Tanrı'ya dokunmuş ve tıka basa yemişlerdir. Tanrı'da tatmin bulmuşlardır ve bu tatmin onların gücüdür. Öyleyse nasıl doyabiliriz? Nasıl tatmin edilebiliriz? Bütün tatminin Mesih'te ve yaşamda olduğunu anlamalıyız. Mesih yaşam ekmeğidir. Yaşama gerçek anlamda dokunduğumuzda o anda tatmin buluruz. Yaşamı gücendirdiğimizde o anda içsel olarak çökmüş hissederiz. İnsanın nasıl tatmin olabileceğini görmek için bazı somut örneklerden söz etmemiz gerekir. Bazı kardeşler "Bir yıldan fazla süredir orada burada koşuşturarak çalışıyorum. O kadar meşguldüm ki sanki bütün varlığım tükendi. "Ruhum açtır ve bir yerlere gidip inzivaya çekilmeye ihtiyacım var" derler. Ancak Yuhanna 4'ü okuduğumuzda bu sözlerde bir gariplik olduğunu fark ederiz. Rab İsa Mesih yolculuğundan bitkin düştüğünde Yakup'un kuyusuna oturduğunu görüyoruz. Öğrencileri yiyecek almaya kente gitmişlerdi ki bu da Rab'bin aç olduğunu gösterir. Kuyuda Samiriyeli bir kadınla karşılaştı. Tanrı'nın isteği Rab'bin bu kadınla konuşarakonu kurtarmasıydı ve Rab buna uygun bir şekilde davrandı. Öğrencileri satın aldıkları yiyeceklerle geri geldiklerinde Rab'bi yemesi için davet ettiler ama Rab "Benim sizin bilmediğiniz bir yiyeceğim var" (Yuhanna 4:32) dedi. Öğrenciler başkalarının O'na yiyecek getirdiğini zannettiler. Bu nedenle takip eden ayetlerde Rab öğrencilere "Benim yemeğim, beni gönderenin isteğini yerine getirmek ve O'nun işini tamamlamaktır" dedi. (Yuhanna 4:34) Buradan sadece hizmet etmenin bizi doyuracağını görürüz; çalışmak bizi acıktırmamalıdır. Ruhsal hizmetin bizi her zaman doyurması gerekir. Hizmet ettiğimiz her seferde açlık hissediyorsak bir terslik var demektir. Hizmet ettikten sonra zayıf ve sönmüş hissediyorsak ya da çökmüş hissediyorsak hizmetimizde bir terslik var demektir. Eğer hizmetimiz Tanrı'nın isteğinden başka yöne gitmiyorsa ve eğer hizmetimizi kendimize göre yapmıyorsak her hizmet edişimizde çökmek yerine gücümüz artar. Çoğu kez Rab'bin önünde yeteri kadar hazırlanmadan ortada bir ihtiyaç olması ya da başkalarının ısrar etmesi nedeniyle hizmet etmeye başlarız. Bu şartlar altında hizmet ettiğimizde içimizde bir şeyler yıkılır ve gücümüzü yitiririz. Böylesi bir hizmeti tamamladıktan sonra içimizde hiçbir güç kalmaz çünkü Rab'le aramızda bir şeyler ters gitmiştir. Tanrı'nın isteği dışındaki işlere katıldığımız sürece daha da açlık hissedeceğiz. Tatmin olabilmemiz için Tanrı'nın isteğine uymamız gerekir. Ekmeğimizin Mesih olduğunu anlamalıyız; bizim ekmeğimiz bir ruhsal dinlenme yeri ya da Kutsal Kitap öğretileri değildir. Boş hissedene kadar çalışıp sonra da dinlenmeye uzaklara gitmeyiz; bizim ekmeğimiz bu değildir. Bizim ekmeğimiz Mesih'tir. Söyleyecek bir şeyimiz kalmayana kadar vaaz verip ardından yeni öğretiler bulmaya gitmeyiz; bizim ekmeğimiz bu değildir. Bizim ekmeğimiz Mesih'tir. Meşgul olsak da olmasak da eğer söyleyecek bir sözümüz ve içimizde güç varsa Mesih'le ilgili konuşmaya her kalkıştığımızda sadece dinleyicilerimiz değil biz de dolacağız. Bu Rab'bin bizde ve yaşamımızda işlemesinin bir sonucudur. Rab'be dokunmamızın nedeni budur. İşimizi bitirdiğimizde boşluk hissetmeyiz. Aksine zengin bir yemek yiyip doyduğumuzu hissederiz. Tatmin olmanın dinlenmeye, vaazlar dinlemeye ya da ruhsal bir geri çekilmeye bağlı olduğunu düşünmek yanlıştır. Rab'bin bizde istediği gibi işlemesine izin verdiğimizde yiyecek gelir. Rab içimizdedir. O'nun yaşamına dokunduğumuzda tatmin olacağız. Ruhsal açıdan baktığımızda kişi dinlenirken beslenmez; kişi çalışırken beslenir. Çalıştığımız sırada besleniriz. Ruhsal açıdan baktığımızda Rab'bin isteğinde yürüdüğümüzde ne kadar çok çalışırsak o kadar çok yeriz. Yoğun programımız nedeniyle çökmez ve bu aktiviteler nedeniyle boşluk hissetmeyiz. Birçok kardeşin buna tanıklık edeceğine inanıyorum. Diyelim ki bugün birisiyle konuştunuz ama Tanrı o yönde harekete geçmedi; yüreğinizde konuşmadı. Hevesle konuşmaya başlasanız da bu tip bir konuşmadan beş ya da on dakika sonra içinizde bir şeylerin yolunda olmadığını hissedersiniz. Devam edemeyeceğinizi hissettiğinizden konuşmanın gidişatını değiştirmeye çalışabilirsiniz. Nihayet oradan ayrıldığınızda boşluk hissedersiniz. Söylediklerinizde bir yanlışlık yoktur; sözleriniz yerindedir, tavrınız da doğrudur ve yardımcı olmak için elinizden geleni yapmışsınızdır. Ancak tuhaf olan ne kadar çok konuşursanız o kadar çok boşluk ve içinizde bir şeylerin o kadar çok yıkıldığını hissedersiniz. Oradan ayrıldığınızda büyük bir günah işlemiş gibi hissedersiniz. Bazen dışsal bir takım sonuçlar görür ve iyi bir iş yaptığınızı hissedebilirsiniz. Ancak bu hisler geçtiğinde içimizde sadece aynı boşluk ve açlığı hissedersiniz. Bir şeyi kendi başınıza yaptığınızda dışsal olarak ne kadar başarılı görünürseniz görünün içsel olarak çöküntü hissedersiniz. Kardeşler, hiç böylesi bir çöküntü hissettiniz mi? Eğer hizmetinizi Rab'bin önünde yapmazsanız ve Rab'bi korkuyla izlemeyip kendi başınıza hareket ederseniz, motivasyonunuz ve niyetiniz çok iyi olsa da kendinizi ruhsal olarak tükenmiş hissedeceksiniz. Ne kadar çok çalışırsanız her şeyin o kadar anlamsız gelmeye başladığını ve o kadar boşluk hissettiğinizi fark edeceksiniz. Bu koşullar altında başkaları sizin başarılarınızdan ne kadar çok söz ederse içinizde o kadar kötü hissedersiniz. Başkaları sizi övdükçe ve sizden gördükleri yardımdan söz ettikçe kendinizden daha çok nefret edersiniz. Bu da hizmetinizin bir çeşit ekmek olmadığını gösterir, çünkü sizi tatmin etmemektedir. Kardeşler, ekmeği tanıyan kişiler Rab'de tatmin bulanlardır. Yalnızca Mesih yaşam ekmeğidir; yalnızca Mesih sizi tatmin edebilir. Eğer yaptığınız iş sizi Rab'le etkileşime geçirmiyorsa o iş sizi doyurmayacaktır. Rab'be dokunduğunuzda, yani yaşama dokunduğunuzda ve ruhsal gerçekliğe dokunduğunuzda meşgul olun ya da olmayın "Tanrı'ya şükrolsun ve hamdolsun. Ekmeğim var. Ekmeğim Rab'dir" diyebileceksiniz. Kardeşler bunu gördünüz mü? Bu kesinlikle dışsal bir şey değildir. Mesele nereye gittiğiniz ne vaaz verdiğiniz ya da ruhsal adanmışlıklarda ne kadar zaman geçirdiğiniz değildir. Mesele yüreğinizde Rab'be dokunup dokunmadığınızdır. Rab'be dokunan herkes tatmin bulur. Bazı kardeşler şöyle diyebilirler: "Ne yapmalıyım? Rab beni bir yerde vaaz vermeye ya da hizmet etmeye çağırmadı. Vaaz verenler ve hizmet edenler doyma şansına sahiptir. Ancak bizler profesyonel vaizler ya da işçiler değiliz. Aç mı kalacağız?" Kardeşler, Tanrı'ya şükrolsun ki aç kalmak zorunda değiliz. Yalnızca en önemsiz işleri yapıyor olabiliriz; başkalarına on ya da yirmi cümle konuşuyor olabiliriz ya da on veya yirmi dakika konuşuyor olabiliriz. Ancak bu Rab'den olduğu sürece, bu işleri Rab'bin bizde işleyişine uygun bir şekilde olduğu sürece rahatlayacağız ve bu işleri yapmış olmak bize tatmin duygusu verecektir. Bize yükü veren Rab'dir ve yükümüzde kurtulduğumuzda yüreğimiz tatmin olur ve doymuş hissederiz. Bir kez Tanrı'ya dokunduğumuzda tatmin oluruz ve doyuruluruz. Bu nedenle kardeşler, sadece hizmetkarlar yemek ayrıcalığına sahip değildirler; herkesin yeme hakkı vardır. Her gün yeme fırsatımız vardır ve her gün tatmin olma fırsatımız vardır. Bizim ekmeğimiz Mesih'tir. O'na dokunduğumuzda ekmeğimiz olur. Daha derin bir örnek vereyim. Sıkça bir şeyin iyi ya da ruhsal olduğunu düşünürüz ama bu şey Rab'bin isteği değildir. Bu işi yerine getirdiğimizde yüreğimizde bir boşluk hissederiz. Yalnızca Rab'bi takip ettiğimizde tatmin olabiliriz. Bir keresinde bir kardeş başka bir kardeşin yanlış yolda gittiğini fark etmiş. Tuttuğu yolun bir gelişim değil yozlaşma yolu olduğunu ona göstermek için sık sık ihtiyaç hissetmişti. Ancak nazik bir Hristiyan olmak istiyordu. Bunun için en iyi yolun bu kardeşe gülümseyerek kulağa hoş gelen sözlerle ikna etmeye çalışmak olduğunu düşündü. Ancak ne zaman böyle konuşsa dibi boş bir bardak gibi hissediyordu -içindeki her şey akıp gitmişti. İnsani bir bakış açısına göre başarılı olmuştu. Buna rağmen aç ve tatminsiz hissediyordu. İki-üç ay sonra kötü hissetti ve Rab'den kendisini aydınlatmasını istedi. Rab'den nerede yanlış yaptığını göstermesini istedi. Bir gün Rab'be "Rab, benden ne istiyorsun onu yapacağım" dedi. Rab onun duasını işitti ve ona ne yapması gerektiğini gösterdi. Sonra diğer kardeş bir daha geldiğinde onu sert biçimde azarladı. Normalde doğası gereği başkalarına sert konuştuğu zaman birka gün acı çekerdi. Ancak bu sefer tuhaf bir şekilde ne kadar sert konuşursa o kadar Rab'be dokunduğunu hissetti. Ayrıca başkalarını azarladığı zamanlarda yaptığı gibi tövbe etme ihtiyacı da duymadı. Bunun yerine Rab'be övgü sundur. Diğer kardeşi azarladıktan sonra iyi bir yemek yemiş gibi hissetti. Bu başkalarını dilediğimiz gibi azarlayabileceğimiz anlamına gelmez. Bir kimseyi kendi isteğimiz uyarınca azarlamak yanlıştır. Ancak Rab'bin isteğine uygun olanı yaptığımızda doyurulmuş ve hiç olmadığımız kadar güçlü hissederiz. Bu bize şu gerçeği gösterir: kendi başımıza yapabildiğimiz iyi iş bizim yiyeceğimiz değildir. Yumuşak davrandığımız sürece her şeyin yolunda gideceğini düşünebiliriz. Ancak deneyimlerimiz nazik davranan kişinin sadece dış adamımız olduğunu söyler. Benliğimizin gerçekleştirdiği performans bize yiyecek olamaz. Sadece Rab içimizde hareket ettiğinde ve biz O'nun isteğine uygun bir şekilde hareket ettiğimizde yiyecek alabiliriz. Yaşama dokunduğumuz zaman ekmeğimiz olur ve Rab'be dokunduğumuz zaman tatmin buluruz.
Sayfa 32 - Akarsu YayınlarıKitabı okudu
·
305 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.