Gönderi

Büyük Türk tarihinde en mühim ve en şanlı devir Osmanlılar devridir. Gerek hayatının uzunluğu, gerek fütuhatının büyüklüğü ve gerekse teşkilât ve medeniyetinin sağlamlığı ve yüksekliği bakımından Osmanlı tarihi, cihan tarihinin pek dikkate değer bir kısmıdır. İnsanlığın tarihinde Osmanlı İmparatorluğundan daha çok yaşayan ve daha büyük topraklara malik olan ancak bir Roma İmparatorluğu vardır. Bununla beraber Roma İmparatorluğu, sonunda yok olarak siyasî hâkimiyeti yabancılara bıraktığı halde Osmanlı İmparatorluğu yalnız rejim değiştirmekle kalmış, topraklarının büyük parçasını elden çıkardığı halde siyasî hâkimiyeti yabancılara kaptırmamış, Türkiye Cumhuriyetini doğurmuştur. Bu bakımdan da Roma İmparatorluğundan üstündür. Tarihte bu kadar mühim bir yer tutan bu imparatorluğun her bakımdan mükemmel bir tarihini yazmak insanlık için mühim borçlardan biridir. Avrupalıların Türk metinlerini anlamak hususundaki fıtrî kabiliyetsizlikleri dolayısı ile bu borç insanlar arasında Türklere, Türkler arasında da Türkiyelilere düşmektedir. Şimdiye kadar yazılan Osmanlı tarihleri arasında en tanınmışı olan Hammer tarihinin bile, bütün değerine rağmen, ne kadar eksik ve yanlış olduğu düşünülürse bu vazifenin ifasında pek geç kalınmış olduğu anlaşılır. Fakat bununla beraber, bugünkü malzeme ile mükemmel bir Osmanlı tarihi yazılamayacağı da bellidir. Henüz arşivdeki milyonlarca vesika tertip edilip fihristleri neşrolunmadan, kütüphanelerdeki yazmalar mukayeseli bir surette bastırılmadan, başka dillerdeki eserler dilimize çevrilmeden bu işin başarılamayacağımı herkes bilir. Bizim için yeni bir güçlük de harflerimizin değişmesi dolayısı ile yeni yetişen neslin eski kitaplara yabancı kalmasıdır. Bundan dolayı büyük bir ihtiyaç kendini göstermektedir. Bu ihtiyaç da tarihi kaynaklarımızın hepsinin sırasıyla ve pilânlı bir şekilde bastırılması, yabancı dillerde olanların da mütehassıslara tercüme ettirilmesidir. Bu işler yapılmadan ortaya konacak terkibi eserlerin, hele başkalarının mesaisini istismar ve intihal ederek ve bilmediği dillerdeki eserleri bol bol mehaz göstererek yazılacak kitapların hiçbir ilmî değeri olmayacaktır. Böyle eserler avam tarafından beğenilse bile hakikî ilim adamlarını yalnız güldürmekle kalacaktır. Bütün tarihî kaynaklarımızı neşretmek gibi büyük bir işin şahıslar tarafından başarılmasına imkân yoktur. Millî şuurunu idrak etmiş memleketlerde bu gibi işlere hükümetler ön ayak olurlar. İlim uğrunda hiçbir karşılık beklemeden çalışan âlimler ve genç ilim mensupları çalışıp vesikaları hazırlarlar, hükümet de onları bastırır. Bu suretle de ilim şerefsiz insanların ihtikâr ve kazanç vasıtası olmaktan kurtulur. Ben şu eseri ortaya koymakla güttüğüm davaya küçük bir hizmette bulunmak istedim. Eldeki mensur Osmanlı tarihlerinin bir Osmanlı tarafından yazılmış en eski örneği olan Behcetüttevârîh'i seçtim. Acemce yazılan, Kanunî Sultan Süleyman zamanında Türkçe'ye çevrilen, fakat bugün tarih sahasında çalışacak Türk gençleri için istifadesi güç bir halde bulunan bu eserin başlangıcını, eski Türklere ait kısmını ve Osmanlılara ait bölümünü günümüzün Türkçesi'ne çevirerek «Dokuz Boy Türkler Ve Osmanlı Sultanları Tarihi» adını verdim. Bu adı verirken de kendi kendime bir ad uydurmuş olmamak için Şükrullah'ın fasıl veya bâb başlarında kullandığı «Dokuz Boy Türkler» ve «Osmanlı Sultanları Tarihi» adlarını birleştirdim. Eseri Türkçe'ye çevirmek içîn ilk önce İstanbul kütüphanelerîndeki altı acemce nüshayı Almanya'da Theodor Seif tarafından basılan Farisî metinle karşılaştırıp mukayeseli bir nüsha elde ettim. Sonra, zevcem Tolınay'ın İstanbul kütüphanelerindeki sekiz Türkçe nushayı karşılaştırarak hazırladığı Türkçe metinle kelime kelime mukayese ve kontrol etmek suretiyle bugün ortaya koyduğum tercümeyi meydana getirdim. Şükrullah'ın hayatı ve eseri hakkındaki tetkikimi ve kitabın sonuna koyduğum notları eklemek suretiyle de eseri tamamladım. Biraz değeri olan bu eseri (çünkü değeri olduğuna inanmasam neşretmezdim) sırf kendi kendime yapmış değilim. Hakikî ilim adamları, başkalarının yardımı olmaksızın hiçbir ilmî eser vücuda getirilemeyeceğini çok iyi bilirler. Ben de bu eseri ortaya koymak için değeri bilinmeyip kıyıya atılmış eski âlimlerle arkadaşlarımın yardımlarına bel bağladım. Şükrullah tarafından kısmen Arapça yazılmış olan başlangıç için Türk bilginlerinin ulusu, yer yüzündeki bütün şarkiyatçıların manevî hocası, Arap dili ve edebiyatının son büyük üstadı Bayazıd Umumî Kütüphanesi müdürü, eski müderrislerden İsmail Saib Efendi Hazretleri ile; İstanbul Darülfünunu'nda islâmiyat müderrisi, hakikî din bilgisi âlimi Yaltkaya‐Oğlu Şerefeddin Bey Hocadan; ince ve keskin nükteleri dillerde dolaşan, bu asrın nükte söyleyicilerinin başı, Acem dili ve edebiyatı üstadı Kamoğlu Ferid Beyden; Türk, Arap, Acem dillerindeki bilgisi herkesçe tanınmış olup her ilim harmanında birkaç demet başağı bulunan Muallim Kilisli Rıfat Beyden istifade ettim. Tanrı ömürlerini uzun etsin. Bu dört kişinin yardımı olmaksızın hiçbir eser çıkmayacağını gerek Türkler, gerekse çalışmak üzere İstanbul'a gelen Avrupalılar bilir. Bunlardan başka, eserin tercümesini bitirdikten sonra yanlışlarımı düzeltmek üzere arkadaşım Gölpınarlı‐Oğlu Abdülbâkî ile farisî metni benim tercümemle karşılaştırdık. Gölpınarlı‐Oğlu, yanlışlarımı düzeltmek suretiyle bu eserin biraz daha iyi olmasına yardım etti. Arkadaşım Gökyayoğlu Orhan Saik, bu eseri yazmak için okumam şart olan sayfalarca yazıyı bana Almanca'dan tercüme ederek büyük yardımda bulundu. Profesör Zeki Velîdi notlar kısmındaki «Kırgız» ve «Karluk» maddelerini gözden geçirmek, Profesör Abdülkadir İnan Kırgız oymak adlarının doğru okuyamadığım bazılarının doğru okunuşlarını bildirmek, dostum Yinancoğlu Mükrimin Halil ise yalnız kendisinde bulunan bazı yazmalardan istifade ettirmek, «Qût ül‐Ervâh» ın nerede olduğunu haber vermek ve bazı meselelerin aydınlanması için benimle münakaşa etmek suretiyle yardım etmiştir. Kendilerine burada teşekkür ederim. Merhum, Amasya tarihi müverrihi Hüseyin Hüsamettin Bey, Kitapta da görüleceği üzere, bana Şükrullah'ın ataları hakkında şifahî bazı malûmat vermişti. Tanrı'nın esirgenliği üzerine olsun. Bu eseri orta okul ve liselerde, bazen haftada 29 saati bulan ders zamanlarından artırabildiğini saatlerde ve tatillerde çalışarak iki yılda hazırladım. Tercümesinde, Behcetüttevârîh'in yazıldığı on beşinci asrın güzel halk Türkçesi'ni taklit etmeğe çalıştım. Fazla olarak da bugün için unutulmuş olan bazı Türkçe kelimeler kullandım. Bu kelimeleri kullandığım için dil kurultayı maskaralıklarına yahut dil‐güneş teorisi hezeyanlarına taraftar olduğum sanılmasın. Okuyucular, alışılmamış Arap ve Acem sözleri için lügate bakacakları yerde unutulmuş Türkçe sözleri öğrenirlerse daha doğru olur kanaatindeyim. Kullandığım eski Türkçe sözler kitabın sonuna üste halinde eklenmiştir. Bunlardan «mel'un» yerine «karganmış»ı «kargamak» mastarından çıkardım. «Zalim» yerine «kıyıcı» yi ise kendim uydurdum. Ötekiler esasen vardı. 19 ‐ 40'ncı sayfaları dolduran ve asıl Şükrullaha ait bulunan metinde kara harflerle gösterilen kelimeler ve edatlar, basıma temel tutulan Nuruosmaniye nushasında bulunmayıp öteki nushalarda bulunan kısımları gösterir. 27'nci sayfada italik harflerle yazılan kısım ise yalnız Nuruosmaniye nushasında bulunup ötekilerde bulunmayan parçadır. Metinde bazı kelimeler parantez İçine alınmıştır. Bunlar aslında bulunmayıp mânânın daha iyi anlaşılması için benim tarafımdan eklenen kelimelerdir. Nushalar arasındaki küçük kelime farkları sayfaların altında gösterilmiş, manzum kısımlar manzum olarak tercüme olunmuştur. Eser, tarih öğretmeni olan zevcem Tolunay Atsız'a benden bir yadigârdır. 21/22 Şubat 1939 Atsız
·
148 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.