Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

KEK YERKEN AĞLIYORUM | OZAN ÖNEN ■ 15 yaşında bir yeğenim var; adı Deniz. (Evet, ben bir dayıyım ve biz ‘Deniz’ severiz.) Geçtiğimiz gün, kırtasiyeden bir futbol topu satın aldık. Topu aldığımız gibi de bir parka gittik… İki-üç futbol sahası büyüklüğünde, çok düzgün çimleri olan bir alan… Bizi gören çocuklar, birer-ikişer geldi: “Abi, biz de oynayabilir miyiz?” Mahalle futbolu oynamış olanlar bilir; ‘topun sahibi’, o’dur, bu’dur, şu’dur; eh, biraz da gıcıktır çünkü o karar verir kimin oynayıp-oynamayacağına: Biz, elbette hiçbir çocuğa hayır demedik… Önce 3, sonra 5, sonra 10… Derken, 15 dakikada 20 çocuk olduk. Gören geldi. ‘Aldım-verdim’ yaparak, iki takıma ayrıldık: Bense sahadaki en yaşlı çocuğum; parktaki ağaçlardan ve tişörtümden yararlanarak kale kurma görevi bana verildi. ■ ‘Aldım-verdim’ yapılırken, sona kalan iki çocuğu iki takım da istemedi… Ben de “Aaa, niye?” falan diyerek, o ikisini de bizim takıma aldım; bizim takıma seçilmişlerden birini de karşı takıma yolladım. İtiraz edilmedi. “Bu ikisiyle biraz konuşayım ki üzülmesinler” dedim. Yok; Türkçe anlamıyorlar. Meğer “Onlar Suriyeli mülteci”ymiş… İngilizce anlaşmayı denedim, hiç olmadı. Osmanlıca bilgimden kalma çat-pat Farsça’mla sordum; anlamadılar. Arapça da bilmiyorum; hâliyle, işaret dilinden de yararlanıp hibrid bir iletişim denedim. Hiç değilse, birinin Şamlı, öbürünün Halepli olduğunu ve okulda okumadıklarını öğrendim. Biri Adil; diğeri Muhammed… Biri 12, öbürü 13 yaşında: Sahadaki tüm diğer çocuklar şortlu, onlarsa pantolonlu. ■ Maç başladı… Çocukların futbol iştahını gördükçe hatırladım: Bir çocuksan ve mahalle maçı yapıyorsan, tüm potansiyelinle oynuyorsun. Heyecanla… Seri… Bağıra-çağıra… Coşkulu. Fakat bir sorun var: Muhammed ve Adil, pas alamıyor. Üstüne, karşı takım, bu ikiliye hep sert giriyor. Topu kaptırınca da bizim takımdan azarı yiyorlar. (Başka azar yiyen de yok.) Maçı durdurdum. Çocuklara, Adil’le ve Muhammed’le paslaşırlarsa, maçı alacağımıza dair bin türlü motivasyon cümlesi uydurdum… Maça döndük… Topu bilerek ben kaptım sürekli. (Evet; 20 çocuğun arasında topu habire kapan o sakallı ayı benim.) Topu kaptıkça, Adil’e ve Muhammed’e pas attım; sonra, bir iki de gol bulunca art arda, çocuklar da başladılar Adil’le ve Muhammed’le paslaşmaya. Faşizmi parça parça etmeye. “Ama onlar Suriyeli”yi unutmaya… ■ Ertesi gün, öbür gün, sonraki gün… Adil ve Muhammed, ‘aldım-verdim’ yapılırken, ilk sırada seçilenlerden artık; müthiş de oynuyorlar. Dün akşamki maçtaysa, yeğenim Deniz, cep telefonunu düşürmüş; fark etmemiştik. Sağ olsun, telefonu Adil bulmuş; maç anında getirdi… Bu akşamsa Muhammed, hem bana, hem de Deniz’e, bakkaldan meyveli kek alıp getirdi. Her maça kabul edildikleri için, teşekkür niyetine… Gözleriyle “Ye, ye” yapan bir ısrarla… Yutkundum. Eve koştum; Arda Turan’ın hediye ettiği iki imzalı formayı ve şortu bulup, Adil’e ve Muhammed’e getirdim… O çocukları sonunda güldürdüm. Çimlere oturmuş kek yerken, ‘çocuklar gibi ağlamak’ neymiş; 31 yaşımda öğrendim: Aldım-verdim… Faşizm, seni yendim. Ozan Önen | Penguen Dergi Sayı 722, Sayfa 11 (21 Temmuz 2016, Perşembe)
·
13 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.