Gönderi

Turgut'un vedası... "Bitmiyoruz, ürkme sevgilim. İçimde tam da tanımına uygun bir acı var. Belki de bir türlü ne kendime ne de sana yaşatamadığım baharların sitemi bu hastalık. Cezamı çekiyorum. Var oluşuma yeteri kadar hizmet edemediğim, bizim için yaratılan dünya nimetlerinden olması gerektiği kadar faydalanmadığım için her biri esirgeniyor sanırım. En acısı da bu dünyadaki en değerli hazinemi, seni ve senden olan, olmayan diğer hazinelerimi, evlatlarımı alıyor yaratan benden. Bu hususta da suçluyum. Tanrı bana kıymetli hazineler verdi ve ben yeteri kadar değerlendiremedim. Eksiğim. Eksikliğimle belki de sizden de bir şeyler eksilttim. Giden benim, biliyorum ancak senin ardımda bir başına kalışın canımı yakıyor. Seni hayatımda ilk defa terk ediyorum. Utanıyorum. Utanmanın acısı bu Acının şiddeti ile kemiklerim, kaslarım, istemsiz toparlanma ile sıkışan kalbim, hem kanı, hem havası çekilmiş bir milyon beyin hücrem isyanda. Organlarım isyan bayrağını kaldırdı bir kere, emir büyük yerden, ne yapsın garipler? Nefes alıp vermeyi unutuyor bazen ciğerlerim. Öyle dolu dolu bir havayı içine çekiyor tüm iştahıyla ve bir daha alamayacak gibi içinde tutuyor ya ölümle burun buruna gelmek neymiş öğrendim şimdi. Burun burunayız kalleş ölüm kardeşle. Ne kadar da romantik bir çiftiz. Burun buruna son dansımızı yapıyoruz şimdi. Bilinmeyen alem ile yaşam arası bir senfoniye eşlik ediyoruz. Kızıyorsun, korkuyorsun ya nefesimi tutuyorum diye kızma sevgilim. Bir sebebi var. Bırakıversem o nefesi bir daha bulamayacağım sanki. Gözümün pınarından akıp gidiyor umutlarım, hayallerim. Bilirsin çok hayal kuran, umut eden biri olmadım ben. Gelişine yaşadım her şeyiÖyle değilmiş sevgilim. Korkularımın arkasına saklanmış meğer her biri. Üzerine kilitli kapılar koymuşum hepsinin. Kendimi ölüm aynasında görünce saklandıkları yerden firar ettiler teker teker ve can yakıyor şimdi. Birinin bile gerçekleşmesi mümkün değil üstelik. Onlarda bunca yıllık esaretlerinin intikamını alıyor benden. Yanaklarımdan okşayarak geçiyor çaresizliklerim. Tanımı belli, ifade edemediğim her şey yüzümü yıkıyor son günlerde. Hiçbir gözün şahitlik etmediği karanlıklarda dışarı sızıyorum göz bebeklerimden. Babamı çok özlemişim meğer, kavuşma ihtimalimiz aklıma gelince özlediğimi fark ettim. Kelimelerle ifade edilemeyen his yağmurları zihnin boş mektup sayfalarını damlata damlata dolduruyor. Kimselere gönderilemeyecek olan mektuplar yazıyor zihnim. Küçüğüm ile göz göze gelirdik bazen neden bilmem o an hemen kaçırırdı benden gözlerini. Eminim beni izliyordu sürekli. Zihninde benden oluşan içeriğini az çok tahmin ettiğim paragraflar yazıyordu. Kızıyor, kırgınlıklarını iyileştirmek için beni sevecek, affedecek sebepler yaratıyordu bana bakarken. Benim suçlarıma karşılık suçsuzlaştıracak deliller arıyordu benim kendimde gizlediğim. İtiraf etmediklerimin zerrelerini beni izleyerek bulabileceğini düşünüyordu. Biliyorum. Eminim. Ben de onu izlerdim umulmadık zamanlarda. Kusursuz eserlerimden en canıma yakın olanı küçük Turgut'um sana emanet Tomris'im. Biliyorum, bana rağmen biz olarak oğlumuzu büyütmeyi başardın. Kendinden çok bakacaksın ona ve eminim o herkesten daha iyi bakacak kendine. Biraz yansımam gibi ama Allah'tan senden de yansıyanları var. Benden daha mutlu bir ilkbahar adamı olacak oğlumuz. Ucu yanık, gönderilmemiş mektuplarla dolu hayatım. Ne yakıp kül edebildim hislerimi ne de paylaşabildim özgürce. Bu kadar saklı gizli Turgut olmama rağmen bende yaşamaya başladığından beri, beni benden daha iyi tanıyan sevdiceğim, seni hep sevdim, bilirsin. Seni benim kadar seven elbet olacak ihtimali ile kendimeydi tüm kızgınlıklarım. Yeterince sevdiğimi gösterebilsem, sen dünyadaki seni seven herkese karşı kör ve sağır olabilirdin. Beceremedim. Sen benim tüm beceriksizlerimi nasıl da böylesine güzel ve manalı bir aşk hayatına çevirebildin, nasıl başardın benimle bir olmayı, bir arada yaşamayı, bilemiyorum. Alev aldım, kül olmak üzereyim. Alevini alan yangın, etrafına toplar ya meraklı gözleri, çevrem sarıldı yine, yanan o cumbalı eski evler gibiyim. Bir kere yanmaya başladı mı iflah olmaz, bilirsin. Kül olmadan doymaz aleve. İçinde bir sürü anı biriktirmiş, umut yeşertmiş, yıkık virane olmasıyla doyulmamış da öylece bir kıvılcımla tutuşturulup külleri savrulasıya kadar yakılmış, eski cumbalı ahşap bir evim ben. Yanıyorum. Bahçemde ne çiçekler yetişti, ne ağaçlar kök saldı, ne meyveler toplandı ve ben kendi nimetlerimi görmezden gelerek kendime var oluşuma daima ihanet ve nankörlük halindeydim. İçimdeki süs havuzundan bir okyanus gibi dağıtmak isterdim sevgimi, şefkatimi. Başaramadım. Kâğıtların üzerini gıdıklayan kalemim ne yazdıysa, ne kadar anlaşılabildiysem, o kadarım ben işte. Suyumu da, nefesimi de boşalttılar geçen gün. İçimi boşalttılar benim. Korktum seni de alacaklar diye. Seni benden almasınlar sevgilim. Canımı gideceği yere götürmeden sakın seni benden almasınlar. Arada sırada sadece bir görüntü oluyorsun bu aralar ve hatırlanılmayan bir sevgili. Korkuyorum. Seni almasınlar benden can çıkmadan. Allah ile anlaşma yapabilecek güçte olsam, bu arzumu ilk madde olarak iletirdim. Belki de yalvarabilirdim bunun için. Et, kemik bir de boyun borcu yıkık ruhumla kalakaldım. Ardımda acı tatlı tecrübelerim, elimde hem beni hem benden olanları doyuran kıymetlerim, önümde korkularım, endişelerim, hayal kırıklarımın izleri, evhamlarım, temkinli hallerim sıra sıra dizildiler yine ve ben inadına duruyorum. Durduruldum. Bitişteyim. Bedenin son kullanma tarihi geldi. Ruh yaşasa neye yarar? Söz de bitti, güz de... Söylemediklerin olmasın sakın sevgilim. Sakın saklama hislerinden olma cümlelerini. Bak benimkilere, kalakaldılar beyin hücrelerimde. Konuşamıyorum da konuşacaklarımı hatırlayamıyorum da. Umudun, şirin saksısında sulanan bir çiçek olsun senin için, hem de en sevdiğin çiçeğin. Her sabah kontrol et. Dalın, yaprağın, goncan yerli yerinde olsun daima ve bu işi mutlaka küçüğüme de öğret. Tek ihtiyacın sıcacık bir güneş. Sakın ben gidince çekme ruhun perdelerini. Kilitleme kapılarını ve güneşin önüne çekme benim gibi gri, karanlık iri bulutlarını. Senin eşsiz bahçelerinde gezinen, bir goncanın içerisinden bir pervane, yükselip güneşinin ateşinden yanma pahasına, öylece sonsuza kadar etrafında dönmek isteyecek, biliyorum. Bırak dönsünler. Sana bir dokunan bilir ne olduğunu bir de dokunamayan. Hangisi olacağına kendi karar versinBırak. Nasıl olsa ikisi de bir nevi intihar... Sadece dönmeyi marifet sayıp varacağı yeri düşünmeden dönenler, yolundaki engebeleri, acıtılacağını, ölümsüzlüğe uğurlanacağını görmezden gelecek kadar aşkla pervane olanlardan, en merhamet ettiğine dur bir bak, tüm derinliğinle. İzin ver. Bırak faniliğinde birkaç mükemmel anı biriktirsin seninle. Mızıkçılık yaptığın her oyununla, sana eğlenceli bir hayat diliyorum. Yere düştüğünde ayağa kalkmadan üstünü başını silkeler, yaranın berenin yerini bulur, akan kanını izler insan. Bir süre pansuman yapar, etrafını temizler yara büyümesin mikrop, kapmasın diye. Yerlerini ezberler yaraların. Bir daha düştüğünde aynı yerlerinden acıtılmamak için temkinli olur, korur kendini şüphesiz. Düşecekse de öyle bilmediği yerden olsun ki yaraları, denenmiş acıdan daha da acı yaşamamak için dikkat eder insan. Korkma, düş! Düşenlerin olduğu yere düş. Korkma! Sen daima benden daha cesur oldun. Kendinden vazgeçme sakın. Tüm kızgınlıklarıma rağmen ben sana her zaman imrendim ve daima gururlandım seninle. Gücüne karşı eziklik hissetmem yüzünden o kızgınlıklarım, kırıp dökmelerim ruhunun camdan saraylarını. Sen her seferinde yeniden inşa ettin hepsini. . Hayatı durdurup ileri almayı, geride kalanları silmeyi, dilediklerini arşivlemeyi iyi biliyorsun Kendimle çelişkili sohbetler yapmaktan ve bunun geceler, günler boyunca olmasından sıkılmıştım son zamanlarda zaten. Miadım dolmuş meğer, hayattan bikmam içinmiş aklıma gelenler. Tanrısal entrikalarmış bütün bunlar. Hayattan soğutma taktikleri. Kendime karşı da lal olmak istiyordum. Oldu şimdi. Konuşma yetimi de kaybettim. Hala korkum çok büyük sevgilim. Seni benden almasınlar can çıkmadan. Sen hiç kaçmadın ki sorumluluk iğnesinden, acıtsa da bilirim, sana iyi geliyor. Sorumluluğunun sadece senin tarafından alınabilecek olduğunu kabullenmişsin bir kere, bu bir huy ve değiştirilemez. Bir süre değiştirilmek istenilse de başarısız olunacağı anlaşılır ve vazgeçilir, en mühim huyundur bu. Aslında işime gelmiş sanırım. Ne kadar da bencillik etmişim ben sana karşı. Utandım. Affet sevgilim. Hayata dair düşünmek istedim biraz hatta biraz da insanların ilişkileri üzerine. Hazır aklım yerinde ve sen mutlaka yanımdayken düşünmek istiyorum, senin varlığının huzuruyla. 'Hey insanlar!' diyerek başlamak istiyorum söze. Yok mu bir canı düşürmeden, o kendi başına düşmeden önce elini tutup, dengede durmasını sağlayacak? Acizlerin tüm açlık hallerine karşılık doyurmak için elinde bir hazırlıkla yanında bulunacak, kendini doyuranın kenarından kıyısından ikramda bulunacak, rüzgârdan, yağmurdan, karın soğuğundan üşüyeni koruyup, sıcağı ile sarıp sarmalayacak bir güneş olmayı görev edinen birileri yok mu? Muhtaçlık olmayan bir dünya olmalıydı burası. Muhtaçlığa son vereceklerin sayısı bu kadar az olmamalıydı belki de. İnsanlar bu kadar yalnızlığı koklamak ve pis bir koku almış gibi bulunduğu yerden tiksinmek zorunda mı? Takvimi doldurma çabasında, kendisinin gerçekten var olmadığı bir hayatı yaşamak zorunda mı herkes? Bütün sorularımın benim adıma cevabı belli. Yalnızım. Yalnızlığımı seviyorum. Yalnız olduğumu kabulleniş, benim biz olmama engel olmadı. Herkes kendiyle baş başa olmakta saklı aslında. Başka hayatlara eşlik ederken yalnızlığını, yalınlığını unutmadığı sürece biz olabilmeyi de başarabilir. Kimsenin kimseyi kendine benzetme çabası olmamalı. Bizim için olmadı bu durum sevgilim. Ayrı ayrı yalnızdık ve bizdik. Şimdi bizin içinden beni alıp gitmek zorunda olmam canımı acıtıyor. İyi ki' diye başlayan cümlelerimin aşk bedeni, üzgünüm. Gitme vakti geldi. Hudutsuzca, şuursuzca, emsalsizce, aşkça sevildin sevgilim. Gerçekten Hoşça kalmanı diliyorum..."
Sayfa 329Kitabı okudu
·
491 views
Şüheda okurunun profil resmi
“Sensiz hoşça kalamam sevgilim.”
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.