Gönderi

Zordu üstesinden gelmek nereye varacağını bilmediğin, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir ihtimalin. İçimizde taş üstünde taş vardı, kaldırması zor cümlelerden inşa ettiğimiz kabullenmişlik şimdi bir yükten başka bir şey değildi. Gerçekleşmesi zor bir ihtimalin güzelliğine öylesine sarhoşlukla bakmıştık ki, hâlihazırda gerçekleşmiş olan o yitik ihtimallerin üzerine basıp çıkarıyorduk düştüğümüz yerden. Tanrı, tek kişilik mezarlarına rağmen cellat atamıştı içimize. Her savaş gibi içre savaşımızda adaletsizdi. Şimdi olmayanlara öylece durup bakmak, anlamsızların içinde kalakalmak yerine devam etmeliydik yolumuza. Anlamalıydık, bazen en iyi umut, ilerlemenizi sebep olan o umutsuzluktu. Bizim bilmediğimiz bize çok uzak bir hayatta bambaşkayız. Yalnızlığı öfkemizle harmanlayıp güç demediğimiz o hayatta, belki de bir masanın iki ucunda bir kez olsun dürüst olmayı başardığımız bir konuşmayla çoktan veda ettik birbirimize. Belki de bir kez olsun, görünmek istediğimiz gibi değil, hissettiğimiz gibi davrandık. Cümleleri tartıp kiloyla vermedik birbirimize, anlattık kendimizi, kim bilir bir kez olsun anladık belki de. İnsanlar zaman geçtikçe birbirinin aklında silik bir anıya dönüşüyor, hareketler donuklaşıp eski bir fotoğrafta mühürleniyor. Bu gerçeği zamana dair hiçbir teori çürütemez, anladık. Yarım bırakılmış cümleleri umutla beslediğimizi bilmesi gereken hiçbir gölge yok artık duvarlarımızda. Böyle tuhaf ama kendinden emin bir boşluk var içimizde. Belki de biz, yaşadıklarımızı yarıda bırakarak bir ihtimalden koruduk birbirimizi. Tek başımıza baş edemediğimiz bir yalnızlığa bir de başkasının yalnızlığını karıştırmamamız gerektiğini, iki yalnızlığın yalnızlık üzerinde aslında hiçbir etkisi olmadığını, aksine bizi daha da yakınlaştırdığını öğrendik. Şimdi doğru hayatta, doğru ihtimallerin içinde miyiz diye sorarsan değiliz elbette. Biz sırf karakterler sevildiği için izlenen yanlış, yalnız ve eksik senaryolarız. "Bütün vedaların önünde ol, sanki bırakmışsın gibi onun ardında, geçip giden kış mevsimi gibi," der Rilke. Bir fotoğrafta ne kadar mutlu görüneceğini bile bile hiç olmamak o fotoğrafta, şimdi gidip çalsan açılacak bir kapıyı hiç çalmamak. Soruları silemeyecek cevapların sorularını hiç sormamak. Geçmemek penceresinde tanıdık bir yüz göremeyeceğin evlerin önünden. Gitmemek mesela o çok sevdiğin turuncu çiçekli, deniz kenarı meyhaneye. İyi inanlar olsaydık, tüketmeseydik bu kadar birbirimizi her şey nasıl olurdu bilinmezliğinden bize kalan yolumuza devam edip başka hatalar yapmaya devam etmek. Bize kalan, istediğimizi değil ihtiyacımız olanı almayı öğrenmek hayattan. Gitgide incelmek ama kopmamak. Biz bir şehrin içine avuç dolusu anı bıraktık ve sonra kapısını kilitleyip çıktık sanki. Ahımızı çoktan aldık geçmişten, kazası kılındı yaşamışlıkların. Harcanmış dudakların ve kırılmış kalplerin nihayetinde aynı duvarın önünde öylece, titrek bir ruhla durmadan yenilgisi insanın kendini saramamasından. Defalarca denenmiş ama hâlâ edilememiş bir vedanın içinde ufalanıp en ufak bir esintide kaybolmak, ruha ihanettir. Kendini seçmek istiyor her seferinde, bir mesafe bırakmak istiyor olmazlarla arasında. Görmezden gelmek değil, hiç bilmemek istiyor. En nihayetinde de, bir veda edilecekse nereye gideceğini bilmek istiyor. Denemekten değil, yanılmaktan vazgeçiyor en sonunda. Sökülmüyor gövdemizden ruhumuzu parçalayan bağımız, koparılmıyor da.
Sayfa 24 - Kafka OkurKitabı okudu
·
182 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.