Gönderi

389 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 34 days
Madam Bovary/Spoiler İçerir
Merhaba arkadaşlar, uzun zaman sonra Madam Bovary için inceleme yazmaya geldim. Son zamanlarda kitap okuma isteğim hiç yoktu ki bundan bir önceki incelememde de bahsetmiştim. Madam Bovary bu döngüyü kıran bir kitap oldu. Flaubert anlatmak istediği dünyayı çok güzel ve çok incelikli bir şekilde anlatmış. Aslında Flaubert bu kitapta yeni oluşan burjuva sınıfını ele alıp eleştiriyor. Öyle ki bu kitaptan sonra "bovarizm" kavramı ortaya çıkıyor. Anlamı ise romandaki baş karakterimiz Emma'nın bulunduğu ruh halidir. Yani yaşadığı hayatı beğenmeyen ve alternatif yaşam arayışına girip en sonunda kendine zarar veren nevrotik bir durumdur. Yazar burjuva sınıfının kendini beğenmişliğini ve imkansız hayallerini Emma üzerinden anlatır. Emma bir çiftlik sahibinin kızıdır ve manastırda iyi bir eğitim almıştır. Bir gün babası ayağını kırınca çiftliklerine gelen Doktor Charles Bovary ile tanışır. Çiftliğe gelip giden Charles Emma'dan hoşlanır ve evlenirler. Hikayemiz de zaten buradan sonra başlıyor çünkü Emma evliliğinde hayal ettiği hiçbir şeyi bulamaz. Emma oldukça hayalperest, tutkulu ve gösteriş meraklısıdır. Aşk okuduğu romanların etkisiyle onun hayatının merkezi olmuştur. Manastırdan baba evine döndükten sonra da taşra yaşamından sıkılarak evlenmiştir ama ne aradığını aşkı bulmuştur ne de hayal kurduğu lüks hayatı. Evliliğin ilk başlarında Charles'ı sevmeye çalışmıştır ama Charles hiç derinliği olmayan beceriksiz bilgisiz ve hırsı olmayan bir karakterdir. Sürekli annesi tarafından yönetildiği için bir kadının yönetimine ihtiyaç duyar. Emma kocası olacak kişinin yakışıklı, kibar, çekici olmasını ister ama hiçbiri Charles'da yoktur. Charles işe gider gece gelir yemek yer ve uyur. Kocasının bu hali de Emma'yı deli eder. Emma tutkulu bir aşk ister ama Charles sıradan bir kişiliktir. Emma'nın kitapta dile getirdiği gibi Charles dümdüz bir karakterdir ve artık sevgisi de sistematiktir. "Charles'ın duygu gösterileri sistemli bir hale gelmişti. Karısını belirli saatlerde öpüyordu. Bu da sıradan bir alışkanlıktan başka bir şey değildi. Tıpkı tekdüze bir akşam yemeğinden sonra, alışılmış bir tatlıyı yemek gibiydi." der. Evlilikten pişman olur ama yapacak bir şey yoktur. Zaman içinde Charles’ın bu edilgen konumu karısını kendinden daha da uzaklaştırır. Kılığı kıyafeti, konuşması, duruşu, her şeyiyle Emma’yı rahatsız eder bir hale gelir; hatta Emma’nın giderek midesini bulandırır. İçinde fırtınalar kopan Emma gibi bir kadın için, çok "sade ve düz bir erkek"tir kocası. Karısının arzularından, gelecek düşlerinden habersiz; akşamları yenen klasik yemeklerden sonra, koltuğunda öylece uykuya dalan bir erkektir Charles. Emma sık sık manastır günlerini düşünür ve daha farklı daha güzel bir hayatın hayaliyle yaşar. Bir gün Emma'nın hayatında olağanüstü bir şey olur: Andervilliers markisinin konağına davet edilir. Orada tüm gece süren bir baloya katılırlar. Emma hanımefendileri vikontları lüksü görür. Adeta kendini hayallerinin içinde bulur. Vikontla dans bile eder. Eve döndüğünde ise sürekli balonun anısı ile yaşar ama yavaş yavaş anılar silikleşir geriye sadece üzüntü kalır. Oysaki Emma’nın hayal ettiği, ne bir köylü kızı olmak, ne de Charles gibi kaba saba bir taşra burjuva erkeğinin karısı olmaktır. Emma’nın olmak istediği şey, Vaubyssard balosunda kendisine kapılarını sadece bir kez açan, kendi içine kapanmış, toplumun diğer sınıflarıyla ilişkisi bulunmayan, lüks içinde yaşayan soylu sınıfının bir kadını olmaktır. Emma giderek dengesizleşir ve hastalanır. Charles da Emma için taşınmayı düşünür. Tostes'tan Yonville-l Abbaye adında bir kasabaya taşınırlar. Emma bu arada hamile kalır. İlk başta anneliği merak etse de istediği şeyleri satın alamadığı için gitgide bu fikre uzaklaşır. Çocuğunun erkek olmasını en azından özgür olmasını ister. Emma bir kız çocuğu doğurur ve roman boyunca da çocuğuyla hiç ilgilenmez. Sonra avukat çırağı Léon ile vakit geçirir. İkisi de birbirini sever ama Emma harekete geçmeyince Léon kasabayı terk eder. Daha sonra Emma kendisine bu hayattan ve kendisine yüklenen "eş" "anne" kimliğinden kaçış olarak eşini toprak sahibi çekici Rodolphe ile aldatır. Rodolphe’la serüveni de görünüşte oldukça heyecan verici ve tatmin edicidir. Ancak, Rodolphe onun hayal ettiği gibi bir dünyayı aklından geçirmemektedir. Nitekim bir süre sonra Emma’yı üzerinde bir baskı gibi hisseder ve onu yüz üstü bırakır. Emma düş kırıcı “dış gerçeklik”le bir kez daha yüz yüze geldiğinde tüm hayat gücünü kaybettiğini hisseder. Aslında Rodolphe onu sadece cinsellik için kullanmıştır ve sıkılınca Emma'yı terk etmiştir. Emma bu üzüntüyle yataklara düşer, herkes ona ölecek gözüyle bakar ama Emma iyileşir. Kendini dine ve yardımseverliğe adar. Taşra hayatının gerçek dünya ile hayal dünyası arasında yarattığı bu uçurum, hayat içinde “yer”ini saptamaya çalışan bu taşralı kadını derin bir mutsuzluk içine atar. Saplantı düzeyindeki lüks merakı hayatını çekilmez hale getirir. Aslında “gerçeklik” önünde bir tür algı bozukluğu yaşar Emma. Bir yerde, trajik sonunu hazırlayacak olan alışveriş tutkusuyla bazı geçici duygusal tatminler yaşasa da, romanesk düşüncelerle bezenmiş hayallerine hiçbir zaman kavuşamaz. Bir gün Charles onun keyfini yerine getirmek için onu şehre bir tiyatroya götürmek ister. Orada Léon ile karşılaşırlar. İkisi arasındaki sevgi yeniden alevlenir. Emma haftanın bir gününü piyano dersi bahanesiyle onunla geçirir. Karı koca gibi gezip dolaşırlar. Lüks yemekler yiyip lüks otellerde kalırlar. Emma çoğu zaman bu masrafların sponsoru olur. Sevgilisine pahalı hediyeler alır. Gitgide daha çok borçlanır. Léon da gitgide Emma'dan uzaklaşır çünkü annesi ilişkisini öğrenmiştir. Léon statüsünü kaybetmek korkar Emma'yı bayağı bulmaya başlar. O da aslında Emma'yı sevmemiş Rodolphe gibi onu cinsel bir obje olarak görmüştür. Emma borçların altından kalkamayınca eve haciz gelir ve eşyaları satışa çıkar. Emma para bulmak için çırpınır ama bulamaz. En son çare Rodolphe'a gider ve o da yalan söyleyerek parası olmadığını söyler. Emma öfkeyle ayrılır. Sevdiği adam yine onu hayal kırıklığına uğratmıştır. İyice kendini kaybeder ve arsenik içerek intihar eder. Çok yavaş ve acı verici şekilde ölür. Charles daha da fakirleşir. Emma'nın hayaliyle yaşar. Sonra Emma'nın yasak aşklarını öğrenir. Çok üzülür ama Emma'yı suçlamaz. Kısa bir süre sonra kendisi de aniden ölür. Olan küçük kızları Berthe'ye olur. İlk başta babaannesine gider ama 1 yıl sonra kadın ölür. Büyükbabası da felçlidir. En son uzaktan akrabalarının yanına gider. Kadın yoksul olduğu için çocuğu iplik fabrikasına yollar. Ve Bovary ailesi böylece mahvolur. Emma'nın bencilliği tek kendisinin değil onu koşulsuz şartsız seven Charles'ın sonunu da getirir. Ayrıca Berthe'nin geleceği mahvolur. Emma'ya o kadar kızdım ki kitap boyunca...Charles ne kadar basit biri olsa da iyi biriydi. Aldatılmayı hak etmiyordu. Annelik duygusu zaten asla yok. Kendi hayatı için kızını da gözden çıkardı. Bir anlık şehvetin ve kendini herkesten üstün görmesinin bedelini ödedi. Yine de acıyorum Emma'ya. Kimlik ve statü karmaşası içinde boğuldu. Erkeklerin onu kullanmasına izin verdi. Ayrıca kendi de onları kullandı. Kendi sıkıcı ve monoton taşra hayatından böyle kaçmaya çalıştı. Kendi adına var olamadı. "Madam Bovary" olarak kaldı. Kendi bencilliği ve lüks merakı sonunu getirdi. Hem Charles hem Emma yanlış bir evliliğin kurbanı oldu. Hayatındaki iki yasak aşkı da onu sevmedi. Ölümüne üzülmedi bile. Beni bolca etkileyen ve düşündüren bir kitaptı. Yine de Emma'yı bazen anladım cidden. Kendisinden beklenen tek görev evde oturup çocuk bakmak...Ama Emma özgürlük istiyordu. Paris'te yaşamak, soylu bir kadın olmak, bir erkeğin boyunduruğu altında yaşamak istemiyordu. Özellikle Charles gibi birinin. Charles Emma'nın ölümünden sonra aşk mektuplarını buluyor ama karısını suçlamıyor bile. Buna kader deyip geçiyor. İnsan bu kadar da saf olamaz yani. Gözünün önündeki hiçbir şeyi görmedi. En son mektupları okuyunca anladı. Cidden saf ve boş bir karakter. Léon ve Rodolphe nefretlik zaten. Kendinden büyük ve güzel bir kadınla aşk yaşamak Léon'un gururunu okşuyor. Rodolphe ise tam bir çapkın. Eczacı Homais ise tam bir burjuva. O kadar rahatsız edici biri ki son sayfalarda cidden dayanamadım ona. Emma keşke istediği hayata sahip olabilseydi...Böylece herkes için başka bir hayat mümkün olabilirdi ama sanmıyorum ki tatmin olurdu. Ahlaksızlığın bedelini öyle kötü ve vahşi şekilde ölerek ödedi ki...Yine de huzuru bulduğunu düşünüyorum(?) Çok uzun oldu ama okuyan olursa teşekkürler.
Gustave Flaubert
Gustave Flaubert
Madam Bovary
Madam Bovary
Madam Bovary
Madam BovaryGustave Flaubert · Kapra Yayıncılık · 202233.6k okunma
·
291 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.