Gönderi

Sunuş
Avrupamerkezci tarih anlayışı, Batı uygarlığını, kendine özgü bir tarihsel gelişmenin ürünü olarak görür. Buna göre, bugünkü Batı uygarlığı, insanlığın genel gelişim çizgisinden ayrılmış, daha verimli bir yola sapmış ve diğer uygarlıklar karşısında üstün bir konuma gelmiştir. Diğer uygarlıklar da kuşkusuz kendine özgü bir tarihsel gelişmenin ürünüdür. Her uygarlık ayrı ayrı yollardan giderek bugünkü yerine gelmiştir. Gidilen yollar farklı olduğu için, varılan sonuç da farklıdır. Yani, Avrupamerkezci görüş, insan uygarlığını bütünsel bir süreç olarak görmeyi reddeder. Oysa, bütünsel bir tarih anlayışı, insan toplumlarının ortak gelişme yasalarına tabi olduğu öngörüsünden hareket eder. Toplumlar arasındaki öze ilişkin farklılıklar, ancak tarihsel gelişmenin farklı evreleri arasında görülebilir. Samir Amin, Avrupamerkezcilik adlı kitabında, kapitalist ideologlarca savunulan ünlü Avrupamerkezci önyargıyı şöyle özetliyor: "Antik Yunanistan-Roma-Hıristiyan feodal Avrupa-kapitalist Avrupa biçiminde sıralanan, Avrupa'ya bahşedilmiş benzersiz bir soyağacı vardır. Bu zincir her halkasıyla ileri insanlığın (ilerlemenin) çizgisidir ve sonuçta ilerlemenin doruğu kapitalist mucizeyi yaratmıştır. Dünyanın bu zincirin dışında kalan bölümleri doğal olarak geridir. Geri halklar için tek çıkar yol bu zincire bir şekilde eklemlenebilmektir. Gelişmiş kapitalist Batı modeli tüm gezegene yaygınlaştırılabilir. Kısacası Avrupa (kapitalizm), tarihi ve bugünü anlamında dünyanın diğer bölgeleri ve halklarına göre üstündür." Avrupamerkezciliğin Batı uygarlığı için çizdiği yol, "Batı uygarlığının tarihi" diye bir modele dönüştürülmektedir. Bu modelin iki bileşeni bulunmaktadır. Bileşenlerinden birine göre, Batı uygarlığı Yunanistan'da doğmuş, Roma üzerinden ortaçağa ve oradan da bugüne ulaşmıştır. Dinsel bileşen ise Yahudi-Hıristiyan hattını izlemektedir. Bu iki bileşen Rönesans'ta yeniden buluşmuş, Yahudi-Hıristiyan mirası Rönesans'ta klasik köklerine dönerek Yunan-Roma mirasıyla birleşmiştir. Avrupamerkezci teoriler, Asya ve Afrikalı toplumları dünyanın tarihsel gelişme yatağının dışına itmektedir. Böylece Avrupa toplumu, insanlığın biricik gelişme yatağı ve öncüsü olmaktadır. Doğu toplumları ise, gelişme dinamiğine yapısal olarak sahip değillerdir; sosyoekonomik kuruluştan nedeniyle tıkanmışlardır. Sonuç olarak, "geri" Üçüncü Dünya halklarının bu tıkanıklığını aşacak olan Batı emperyalizmi ve sömürgecilik haklı kılınmaktadır. Bu Avrupamerkezci teoriler, eşitsiz gelişmenin belli bir döneminde, 19. yüzyılda, Avrupa'nın öne geçtiği bir zamanda imal ediliyor. Kanıtlanın son birkaç yüzyıldan topluyor. Bu nedenle bütün bir insanlık tarihinin bilançosu üzerine kurulmuş değillerdir. Geleceğe düşürdükleri gölgede, Avrupa hâkim sınıflarının çıkarlarının gölgesidir. Martin Bernal, bu kitabında "Eskiçağ Modeli" adını verdiği tarihsel-kültürel modelin 19. yüzyılın başına kadar geçerliliğini koruduğunu; oysa, Yunan tarihinin okullarda öğretilen versiyonunun ancak 1840 ve 1850'lerde geliştirildiğini; 19.yüzyılda Kuzey Avrupa ırkçılığının patlamasıyla birlikte "özgün Avrupa uygarlığının beşiği Yunanistan" efsanesinin ortaya atıldığını ve Yunanistan'ı oluşturan Avrupa dışı unsurların yok sayılmaya başlandığını belirtmektedir. Avrupamerkezci modelin Yunan-Roma ve Yahudi-Hıristiyan şeklindeki iki bileşen hattan oluşan kurgusunun, gerçekle bir ilgisinin olmadığının ve Batı'nın ideolojik* ihtiyaçlarına göre oluşturulduğunun ortaya konması, Ezilen Dünya'da emperyalizme karşı yürütülen mücadele bakımından büyük önem taşıyor. Çünkü Avrupamerkezciliğe karşı mücadele, emperyalizme karşı mücadelenin bir parçası. Ezen Kuzey'in, Ezilen Güney'e karşı ideolojik saldırısının en önemli araçlarından biri olan ırkçılık, artık "üstün ırk yok, üstün kültür var" diye özetlenebilecek bir hat izliyor. "Üstün kültür", tabii ki ifadesini Batı uygarlığında buluyor. Emperyalist ideolojiye göre; Batı coğrafyasının köklerinde ne varsa, çağdaş uygarlığı beslemektedir. Doğu'nun geçmişi ise durağanlığı ve genliği... Bu ideolojik çarpıtmalar, zamanla Batı toplumbiliminin ve tarihçiliğinin bir dalı haline getirilmiş ve adına da Oryantalizm denmiştir. Bilimin sınıfsallığını kanıtlayan, bu kadar çarpıcı bir örnek az bulunur. Oryantalizmin uzmanları, Doğu toplumlarına sürekli olarak, kendi kültürel geriliklerini ve çıkmazlarını öğretmişlerdir ve öğretmeye devam ediyorlar. Batı'nın "üstünlüğü" ve "ileriliği", geçmişin derinliklerine kadar götürülerek, bir tarih malzemesiyle desteklenir. Batı kapitalizmi, sahip çıktığı Yunan ve Roma mirasını, meta ekonomisinin biricik uygarlığı gibi gösterir ve Ezilen Dünya üzerindeki kültür hegemonyasının araçları haline getirir. Alafranga aydın, bu hegemonyanın kapıkulu olarak, Fransızcadan sonra Latince ve Yunanca derslerini sürdüredursun; Eski Yunanlılar, Doğu dünyasının kültür alanı içinde olduklarını, kültürlerinin Mısırlı ve Fenikeli kaynaklarını biliyorlardı. Dahası Batı kapitalizmi, bu kültür mirasına, "İslam" diye anılan Ortadoğu'nun gelişmiş feodal uygarlıkları aracılığıyla sahip olmuştu. Batı burjuvazisi, insanlığın Doğu'su ve Batı'sıyla ortak bir gelişme yatağına sahip olduğunu gözlerden kaçırmak istemiştir. Sanki Batı ve Doğu toplumlarının ayrı kaderleri vardır. Oysa tarih, toplumların gelişme yatağının ortak olduğunu kanıtlıyor. İnsanlığın serüveninde, çeşitli toplumlar, değişik zamanlarda bu akışın önüne geçmişler veya arkasında kalmışlardır. Ancak bütün toplumların hayatında belli üretim ilişkilerinin belli kültürlere denk düştüğünü görürüz. Avrupamerkezciliğin bu çarpıtılmış bilinci, kuşkusuz sadece Batılı insana verilmiyor, hatta ondan daha fazla Ezilen Dünya insanını hedefliyor. Ezilen Dünya üniversitelerinde, gazetelerinde, basınında bu bilinç itibarlı mevkilerden topluma pompalanıyor. Ülkemizde de, "çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak" hedefi Batılılaşmak olarak çarpıtılıyor. Her sorunumuza, "Oysa Batı'da..." denerek çözüm gösteriliyor. O nedenle Avrupamerkezci tarih anlayışının yanlışlığını kanıtlayan, bu modelin kurgularının geçersizliğini gözler önüne seren çalışmaların önemi ne kadar vurgulanırsa vurgulansın, yine de aşırıya kaçılmış olmaz. Bernal, Kara Atena'nın birinci cildine The Fabrication of Ancient Greece 1785-1985 (Eski Yunanistan Uydurmacası Nasıl İmal Edildi? 1785-1985) başlığını koymuş. İkinci cildin başlığı Greece European or Levantine: The Archelogical and Documentary Eviyence (Yunanistan Avrupalı mı Levanten mi: Arkeolojik ve Belgesel Kanıtlar). Üçüncü cildin başlığı ise, Solving the Riddle of the Sphinx and Other Studies in Egypto-Greek Mithology (Sfenks Muammasının Çözümü ve Mısır-Grek Mitolojisi Alanında Başka İncelemeler). Üç cilt olarak düşünülen çalışma sonradan dört cilt olarak planlanmış. Bernal, işlediği temayı on yıldan fazla süren bir çalışmayla geliştirmiş. Çalışmalar, kitabın yazılışı sırasında daha da genişliyor. Kitap tamamlandığında çok kapsamlı bir çalışma olacak. Fakat daha birinci cildi yayımlandığında geniş yankılar uyandırdı. Bunlar hem olumlu hem olumsuz. Örneğin Oryantalizm kitabıyla tanınan Edward Said, kitabı "Anıtsal ve yol açıcı" diye nitelendirdi. Samir Amin Avrupamerkezcilikle çok olumlu bir şekilde söz etti. Perry Anderson "Göz alıcı bir proje" dedi. Olumlu yankılar daha çok uzatılabilir. Aynı şekilde, birçok olumsuz tepki de geldi. Tahmin edileceği gibi en şiddetli saldırılar özellikle Avrupamerkezciliğin kalelerinden yöneltildi. Atina Ulusal Araştırma Vakfı bünyesindeki Antik Roma ve Yunan Merkezi'nde görevli Garth Fowden, Bernal'e saldıranlardan biri. ABD ve ingiltere'deki kimi kitapçılarda, Kara Atena'nın tezlerini çürütmek amacıyla, kitabı alanlara bir kitap da ücretsiz olarak verilmektedir. Black Athena Revisited adlı bu kitap, Yunanistan tarafından finanse ediliyor. Bernal'in Kara Atena'nın ikinci cildine yazdığı önsözde, olumsuz tavır alanlar arasında İngiltere'de yayımlanan Troçkist gazete Socialist Worker'ın da bulunduğu belirtiliyor. Bernal şöyle diyor: "Bu eleştirinin, kaleme alan eleştirmenin bireysel görüşlerini mi, yoksa bir bütün olarak Troçkizmin Avrupamerkezciliğini mi yansıttığını bilmiyorum." ABD'de sol çevreler kitabı genellikle olumlu karşılarken, sağ çevreler olumsuz tavır alır. Bunlar arasında, editörleri tarafından Time dergisinin sağcı versiyonu olarak nitelenen Insight Magazine de vardır. New Criterion, National Review gibi aşırı sağ yayınlar kitaba saldırırlar. Getirdiği kanıtların sağlamlığı karşısında, Bernal'le tartışmak yerine, onu Marksist olan babasından etkilenmekle, Maocu komünist olmakla suçlarlar. Bernal'in Avrupamerkezciliğe çok güçlü darbeler vuran ve alanında çığır açan bu önemli eserini, çevirisine bir yıl emek veren Özcan Buze'nin Türkçesiyle okura sunuyoruz. KAYNAK YAYINLARI
Sayfa 13 - KAYNAK YAYINLARI - BİRİNCİ BASIM - HAZİRAN 1998Kitabı okuyacak
·
261 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.