Gönderi

İnkılap aklı
Siz o zaman nasıl bilirdiniz ki müspet düşünüş bu değildir. Bir dakika sonra ne olacağını bilemeyen akıl, böyle şeyleri kavramaktan âcizdir... Akıl, mutlak hakikati kavramaktan çok uzaktır. Bu gün aklın hakikate erme bakımından kifayetsizliği, âcizliği garp filozofları tarafından da kabul edilmiştir. 19. asrın müfrit pozitivizmi yıkılmıştır. Yeni yeni ilmîfelsefi büyük sistemler kurulmuş, bu yeni hamleler, bizim çok eskiden bildiğimiz İslâm mutasavvıfları tarafından en güzel bir şekilde sistemleştirilmiş, söylenmiş, yaşanmış, Kur'an hakikatlerine doğru yol almaktadır. Garpta 60 - 70 yıl evvel modası geçen, çürüyen her şey, moda, fikir, sanat cereyanları 60 - 70 yıl sonra bizde yeni bir şeymiş gibi benimsenir, yayılır. Volterlerin, Ogüst Kontların, Emile Zola ve benzerlerinin dinsiz, Allahsız, ateist, natüralist fesefeleri, sanatta Tevfik Fikret, felsefe ve içtimaiyatta Abdullah Cevdet, fikir hareketlerinde Hüseyin Cahitlerin tercümeleri, telif, şiir ve makaleleriyle Türk münevverleri arasında yayılmış, her yeniden, her değişiklikten ümit bekleyenler bunların etrafında toplanmışlardı. İşte garbın yeni buluşlarını, yeni hamlelerini takip etmeyensadece dinimanmaneviyat düşmanı düşünürlerin fikirlerini, ebedî hakikatlermiş gibi kabul eden bu "Kadrocular" "Aklıselimciler" müspet ilimciler, sonradan inkılâpçılar kadrosu hâline gelmişti. İşte felsefe ve tarih hocası, münevverlere has bir fikir imtiyazı gibi tanınan bu "tabiat"çıların yetiştirmelerindendi. "Allah yarattı, Allah yaptı" diyecek yerde, "tabiat yarattı, tabiat yaptı" diyen, "Allah" yerine "tabiat" kelimesini koyuvermekle her şeyi hallettiklerini, müspet düşündüklerini zanneden, bir inkılâp sarhoşluğu, mistisizmi, bir ihtilâl sadizmi ve yıkıcılığı içinde kıvranan bu adamlar eskiden kalma ne varsa, iyi olsun kötü olsun, yanlış olsun doğru olsun, hepsini silip süpürmek, yeni bir dünya yaratmak sevdasında idiler. Her şeyden ve herkesten şüphe. Amma kendi söyle- diklerinden asla şüphe etmeye kimsenin hakkı yok! Şüphe ettiğiniz takdirde inkılâp düşmanı, yobaz olursunuz. Yalnız gözünle gördüğüne inanacaksın! Aklın ermediği her şeyi inkâr edeceksin! Tam hayvanca bir idrak, daha doğrusu idraksizlik. Öyle ya. Zavallı koyun, kurt gelinceye, gözleriyle kurdu görünceye kadar kurdun varlığından habersiz. Gözün görmediği, aklın ermediği ha... Göz nereye kadar görür, akıl nereye kadar erer?!... Mevlâna der ki: Ben kapkara bir topraktım, Öldüm! Yemyeşil bir çimen oldum. Öldüm! Oynayıp sıçrayan bir hayvan oldum. Öldüm! Düşünen, konuşan, inanan bir varlık, bir insan oldum. Öldüm! Gidiş bu gidiş olduktan sonra ölümden niye korkayım. Her varlık kendinden üstün bir varlığa inkılâp etmekte, onun hizmetine girmekte. Toprak çimene, çimen hayvana, hayvan insana. Ve nihayet bütün yollar Allah'a doğru. Kâinat nizamının kuruluşu böyle. Hakikat böyle. Hiçbir varlık Allah'tan başka sâbit değil; değişiyor: Kendi kendinde kalmıyor, yerinde saymıyor!... Inkılâpçıların bunu anlamaması bizzat inkılâp fikrine zıt. "İnsanların insanlara tapması", insan denilen varlığın yerinde sayması demek. İnsanı, varlıkların son tekâmülü diye kabul edenler, oradan Allah'a yol ver meyenler, hem yaradılışa, hem tekâmüle aykırı bir gidiştedirler. Böylece onlar çıkmaza girmişlerdir.
Sayfa 35
·
106 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.