Gönderi

Müthiş...okuyunuz efenim.
FERHAD BEY - Ne yapmak lazım? HANCI - Sabretmek, sabretmek. Elimizden başka bir şey gelmez. FERHAD BEY - Nasıl sabredilir? Öğretir misin? HANCI -Oğlum! Nasıl sabredildiğini bilmez misin? Herkes nasıl sabrediyor? FERHAD BEY - Unutarak mı, adam sen de ne olursa olsun diyerek mi, yoksa yaralı bir ciğerde, etrafı keseyle çevrili bir kurşun parçası gibi bu ağırlığı içimizde taşıyarak mı, nasıl? HANCI -Hiç unutmak, aldırmamak olur mu? Sabır, çekilen şeyi duymamak değil, ona dayanmayı bilmektir. Acı ne kadar büyükse sabır da o kadar büyüktür. FERHAD BEY - Çocukluğunda sana öğretmişlerdir. Bir Eyyüp Peygamber vardır. Boğazına kadar nimete batmıştır. Evi barkı, çoluğu çocuğu, her şeyi var. Günün birinde bunların hepsini birden kaybeder. Ne bir pul, ne bir evlât, ne bir dost! Sabreder. Hastalanır, solar, erir. Adım atamayacak hale gelir. Gene sabreder. Bütün etleri parça parça dökülür. Vücudunu kurtlar yer. Bir gün bu kurtlardan birtanesine, demek Allah senin de gidanı benim vücu dumda yaratmış der ve sabreder. Onun için siz acı çekenlere ne dersiniz? HANCI - Allah Eyyüp Peygamber sabrı versin deriz. FERHAD BEY - Evet, sabır Eyyüp Peygamberin sabrıdır. Sabırsız, bir kayıbın karşısında bağıran, saçını yolan, kendisini yerden yere çalan, kendisini kaybedendir. Eyyüp Peygamber bunları yapmadığı için sabredebildi. Yoksa sabretmemek için elinden ne gelirdi? Sabir ruhun muvazenesidir, duygusuzluğu değil. Onun için eskiler, yaş odunlar gibi haykıra haykıra, söylene söylene yanacağına kuru odunlar gibi sessiz ve olgun, yan demişlerdir. Sabır yanmamak değildir. HANCI - Yanmasına yanıyoruz oğlum, yanmasına yanıyoruz! FERHAD BEY - Yanan yakar da. HANCI - Ferhadım! Bugün için yakacak halde miyiz? Ya daha büyük bir belâya çatarsak? FERHAD BEY -Ona da sabrederiz. Belâlar içinde kendimizi o kadar dik tutmalıyız ki ona alışmak, onunla içli dışlı olmak için onun gelmesini beklemeliyiz. Şöyle bir düşünmeliyiz: Ne olabilir? İnsanın başına neler gelebilir? Hepsini daha olmadan olmuş gibi görmeliyiz. Benim için çoktan beri bu böyle. Benim için meselâ sen yaşamıyorsun. Bu hanın tuğlaları şimdiki gibi üstüste değil. Bin senelik Maraş yerinde değil. Ve ben, meselâ ben sağ mıyım? HANCI - Ferhad, kendine gel! FERHAD BEY - Böylece belâ geldiği zaman, boşlukta, yoklukta ilerleyen bir ok gibi çarpacak bir şey bulamamalı. Her şeyi, o şey daha elden gitmeden elden çıkmış görmeyi bilmeliyiz. Bu acı bir kere çekilir.İlerisi rahatlıktır. İlerisinde ermişlerin çelik kayalarla çevrilmiş sütliman durgunluğu, olgunluğu vardır. Her şeyi elden gitmiş bilmeliyiz. Bunu böyle bilmek o şeyi vermek midir? Bunu böyle bilmek o şeyi tutmaktır. Bu kuvveti bir sır gibi birbirimize bile söylemeden teker teker içimizde saklayalım.
··
1.039 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.