Gönderi

Bugün günlerden cuma. O sofu çocuk öğle tatilinde seni yakaladı. Hadi seninle cuma namazına gidelim dedi. —Namaz mı? Ben onu terk edeli yıllar var. —Canım hadi. İyi ya yıllarca evvel kaybettiğin bir dostuna kavuşmuş olursun. Bu söz sana çok dokundu. Yıllarca evvel kaybedilen bir dost. Hakikaten sen böyle bir dost kaybetmiştin onu arıyordun. Sevgi veren, aşk veren, heyecan veren, içini nûr ve huzurla dolduran bir dost... O dost nerede idi, o dostu nerede bulacaktın. Bu sefer itiraz etmeden arkadaşına tâbi oldun. Çünkü bu cümleyi "yıllarca evvel kaybettiğin dostuna kavuşacaksın" cümlesini kim söylerse onun ardından sen de gidecek, o ne yaparsa sen de yapacaktın. Caminin önündeki çeşmede abdest aldınız. Elleriniz de ayakkabı camiye gireceğiniz sırada sen ayakkabılarını oracığa, kapının ağzına bırakıverdin!. Arkadaşın: - Oraya bırakma, çalarlar sonra. - Çalarlar mı? - Evet. - Nereye koyacağız - Namaz kıldığımız yerin önüne. Orada ayakkabılara mahsus yerler var. Ellerinizde ayakkabılar içeri dalıyorsunuz. Arkadaşın ayakkabılarını nereye koymuşsa sen de oraya koyuyorsun. İmam efendi hutbe okumakta. Hutbenin Arapça kısımlarını hemen yutar gibi okuyuverdi. Türkçesine gelince zavallı imam efendi bir türlü söktüremiyordu. Gözlüğünü çıkarıyor, tekrar takıyor mümkün değil!... Neyse namaza durdunuz. Herkesin ayakkabısı gözünün önünde. Allah değil, âdeta ayakkabıya tapıyorlar. Muallimlerin sözleri, fikirleri beyninde kaynaşıyor. "Her şeyin aslı maddedir, insanlar maddeye taparlar. Kâbe bir kara taştan ibarettir. Kara taşı kaldırın, insanlar yüz yüze gelir. Şu hâlde insanlar insanlara taparlar". Zaten çoğunu unuttuğun sûrelerden hangisini okuduğunu bilmiyor, mütemadiyen bunları düşünüyordun. Gözün hep o çamurlu ayakkabılarda idi. Ne diye bu adamlar ayakkabılarını secde edilecek yere koyuyorlardı. Çalarlarmış! Çalarlarsa çalsınlar, ayakkabı Allah'tan daha mı mühim?... Geç canım böyle namaz mı olur, hakikaten bizim muallimlerin dediği doğru. İbadet ederken dahi, madde, menfaat... Hem de en aşağı cinsinden... Şunların ayakkabılarını namazda iken aşırsan acaba kaç tanesi namaza devam edebilir?... Şeytan aklına böyle acayip şeyler getiriyor, daha beteri seni dinden imandan çıkarıyordu!... Allah ve ayakkabı... Duyguların, göklerden, gönüllerden, kalplerden ine ine ta ayakkabına kadar düşüyordu. Zira muallimleriniz "gözünüzle gördüğünüz, elinizle tuttuğunuz şeylere inanacaksınız" diyorlardı. Namaz bitmişti. İşte ayakkabı elinde idi. Onu gözünle görüyor, elinle tutuyordun. Müspet görüş bu idi. Fakat bu sözde müspet görüşler seni öyle musibetlere sürüklüyordu ki, her gün bunlardan en az bir tanesiyle karşılaşıyor, mahvoluyor, kahroluyor, helâk oluyordun.
Sayfa 45
·
39 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.