Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

204 syf.
9/10 puan verdi
·
194 günde okudu
Kenar Mahalleden| Uyku Belası
İnceleme yazım, Adnan Özyalçıner’in ilgili kitabındaki Uyku Belası adlı hikayesi üzerinedir. İncelememde yararlandığım kaynaklar yazının sonunda belirtilmiş olup metin her yönden ele alındığı için spoiler bulunmaktadır. Adnan Özyalçıner, varoluşçu çizgide kalem oynatmış, küçük insanın yaşayışına hikâyelerinde yer vermiş yazarlardandır. O, küçük insana odaklanırken onların içsel filtrelerine ve bilhassa bulundukları mekâna ayrı bir kapı aralamıştır. Nitekim: “Şehir, mahalle, cadde, sokak ve ev gibi hafıza mekânları sizin için ne ifade etmektedir?” sorusuna O, “…hepsi teker teker ayrı birer öyküdür benim için.”* diyecekti. Yaşadığı çevrenin sesi olan yazar, bu hikâyesinde de o çevrenin bir parçası olan ve yoksulluğu sırtına bir giysi gibi geçirmiş olan insanı, okuyucusuna sunmuştur. “Uyku Belası” adlı bu hikâye, yazar henüz lise çağlarındayken kaleme alınmış, Şubat 1953 yılında da yayımlanmıştır. Bu hikâyesiyle yazar, gözlem yeteneğinden de yararlanarak toplumda bir köşeye itilmiş ve oldukça sıradan insanlara ışık tutmuştur. Hikâyenin yapı unsurlarından olan şahıs kadrosu; gazeteci, serseri ve Arap lakabıyla bilinen maruf Hüseyin’den oluşur. Bir anlatıda en önemli hususlardan olan karakter seçimini yazar, bilinçli bir şekilde kurgulamış, bir araya toplamıştır. Bu yönüyle dahi yazarın, toplumun hangi kesiminden insanlara dönük olduğunu, toplumun hangi penceresinden satırlar arasına baktığını anlamak mümkündür. Karakterler ve onların yaşam koşulları, bulundukları çevreden ayrı düşünülemez. Nasıl ki bir dilencinin yuvası, en son köşk olacaksa Adnan Özyalçıner de çocukluğunun geçtiği mekânları ve o mekânların içinde yaşayan insanları karakterize edebilmiştir. Bu hikâyenin şahıs kadrosu dikkate alınarak içerikte tespit edilen mekânlar şu şekildedir: Tramvay durağı, Şehzadebaşı ve Sirkeci sinemaları, tütüncü dükkânları. Varoluşçuluk akımının özelliklerinden bir tanesi, süslü ve şaşalı ifadelerden kaçınmaktır. Edebi sanatları uygulamaya devam etmenin yanında onların kullandığı dil, halkın dilidir. Dolayısıyla deyim ve atasözlerine, mahalli kullanımlara, argo sözcüklere bu çizgide yazılan eserlerde özellikle rastlanılır. “Kenar Mahalleden” adlı eserin diğer hikâyelerinde de bu tanıma uyan unsurlara rastlanıldığı gibi, ilgili hikâyede de bu özellikler okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Örneğin polis tarafından ceza kesildikten sonra sinema salonunu terk etmeye mecbur kalan serseri, şu şekilde söylenir: “Ne akla hizmet etmişti de buralara kadar gelmişti. Hem on papeli uçmuş hem de uykusu piç olmuştu…” (s. 32) Bunun yanı sıra yazarın oldukça sade ama okuyucuyu derinliğine çeken ve bir öyküyü tekrar tekrar okuma hissiyatı uyandıran bir dili vardır. Adnan Özyalçıner’in hikâyelerinde özellikle iki farklı bakış açısı kullanmakta olduğu ve bunları kullanırken de iki bakış açısını eşit götürmeye çalıştığı tespit edilmiştir.** Bunlardan ilki kahraman bakış açısı iken bir diğeri de yazar yani tanrısal bakış açısıdır. Bu hikâye de bu bakış açılarından, tanrısal bakış açısı ile yazılmıştır. Gazeteci, saat dokuzu geçtikten sonra durağa gelir. Tezgâh olarak kullandığı kum sandığının üzerinde bir serseri yatmaktadır. Gazeteci, serseriyi dürterek karşıdaki kum sandığını işaret eder. Uykusu tam açılmayan serseri, ağır ağır doğrulur ve gazetecinin işaret ettiği sandığa uzanır. Tezgâhını düzene koyan gazeteci, etrafa havadisleri bağırmaya başlar. Çevredekiler ondan; Hürriyet, Cumhuriyet ve Vatan alır. Yerinden doğrulan serseri, cebinden çıkardığı sigarasını gazetecinin mangal kovasından yakar: -Amma ayaz var yahu! Diye mırıldandı; ellerini hohladı. Gazeteci: -Kış ağam, dedi, kış bu. Sonra: -Burada ne donarsın be hemşerim! Ben senin yerinde olsam bir sinemaya gider; güzelce uyku çekerdim… (s. 30) Bu konuşmadan sonra serseri, gazeteciye hak verir. Her tarafı buz kesmektedir. O an, Şehzadebaşı ve Sirkeci sinemalarını düşünür ve daha yakın olduğu için Şehzadebaşı sinemasına doğru yol alır. Cebinde bozdurmak zorunda kalmayacağı on papeli vardır. Yürürken akşam yaşanan olaylar gelir aklına. Evler yandığı sırada vurgun yapmaya çalışmışlar ve bir gardırobu o kargaşada yüklenip götürmeye çalışırken arkalarından gelen bir kadın yüzünden emellerine ulaşamamışlardır. Sabaha kadar Arap ile belki bir şeyler bulunur ümidiyle dolansalar da istedikleri gibi bir sonuca ulaşamazlar. Arap’ın tavsiyesiyle gazetecinin onu uyandıracağı durağa uyumaya gider. Arap’ın bir şeyler bulursa ona da pay ayıracağını söylemesi, onun gözünde Arap’ı halden anlayan iyi bir çocuk yapar. Bir tütüncüden sigara alan serseri, sinemanın açılmasını bekler. Açıldıktan sonra turnikeden bir bilet alır. Saat on bire yirmi beş vardır. Sinemanın ön taraflarına geçerek film müziğiyle uykuya dalar. Bir zaman sonra müthiş bir gürültü ile uyanır. Perdede bir şehri bombalayan tayyareler vardır. “Uyanmışken bir cıgara tellendireyim” diye düşünür ve sigarasını ateşler ateşlemez ensesinde polis biter: -Ne oluyoruz yahu! dedi. Polis kolundan tuttu. -Lütfen, dedi, biraz dışarı kadar gelin! -Peki gelelim; gelelim ama ne yaptık onu anlayamadım. (s. 31) Salondan çıktıktan sonra polis kâğıda bir şeyler karalamaya başlar. O an, polisin ona ceza yazdığının farkına varır. Kendisinin okuma bilmediğini, bu yüzden “Sinema dâhilinde cıgara içmek yasaktır!” levhasını okuyamadığını polise söyler. Tüm dil dökmelerine rağmen polisi ikna edemez ve cebindeki on papeli, bu akşam da Arap ile işe çıkacağına söz verdiği için polise vererek kodese girmekten kaçınır. Söylene söylene tekrar durağa döner. Şehrin gürültüsü artmış, tramvaylar tıklım tıklım olmuştur. Ne zamanki tramvayalar seyrekleşir ve artık bomboş geçmeye başlarlar, Arap’tan tamamen ümidini keser ve kum sandığının üzerine kıvrılır. Uyandığında sabahın ilk ışıkları henüz sıyrılmıştır ki gazeteci tekrar durağa gelir. Bir önceki sabah yaptıklarını tekrarlar; tezgâhını düzenler, kovasını fırından ateşle tepeleme doldurtur. Serseri, gazeteciye paket uzatır ve sonra da gazetelerden birini alır. Orada şöyle bir haberle karşılaşır: “Eşi görülmemiş bir dolandırıcılık hadisesi: Yukarda resmini gördüğünüz Arap namıyla maruf Hüseyin, dün kendisine belediye polisi süsü vererek, Şehzadebaşı sinemalarından birine girmiş. Cıgara içenlerden ceza diye bir hayli para sızdırmıştır…” (s. 33) Okudukları karşısında şaşkına dönen serseri, cebinden çıkardığı ceza kâğıdında yazanlara göz atar. Arap, kâğıda alaylı cümleler, cıvık nasihatler yazmıştır. Kâğıdı buruşturup gazetecinin kovasına atan serseri, hızlı hızlı durağı terk eder. KAYNAKÇA *SAKALLI, Fatih: ŞEHİR VE YAZAR- Röportajlar. İlbilge Yayıncılık Eğitim; Şubat 2020, Ankara. **ŞEMS TÜMER, Cem: 50 Kuşağı Yazarlarından Adnan Özyalçıner ve Öykücülüğü. Grafiker Yayınları; Mart 2016, Ankara.
Kenar Mahalleden
Kenar MahalledenAdnan Özyalçıner · Manos Yayınları · 20192 okunma
·
88 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.