Gönderi

74 syf.
10/10 puan verdi
Spoiler içerir
İnceleme yapan diğer arkadaşlarım kitabı gayet güzel bir şekilde yorumlamışlar; artılarını eksilerini söylemişler. Fakat ben bu incelememde birkaç farklı yöne değinmek istiyorum: Karşımızda Oktay adında patolojik bir vaka var. Yazarın bize burada antikahraman olarak tanıttığı kişi, aslında hepimizin içinde bir parça bulunan ve toplumun bize dayattığı normlara göre onaylamadığımız bir kişi. Fakat şu bir gerçek ki, Oktay adındaki karakterimizin Sessiz Ada'ya gittiği zaman kendine kağıt kalem veren görevliye teşekkür edip onla tokalaşması, gördüğü yaşlı kadının poşetlerini maddi karşılık beklemeksizin taşıması, aslında onun içindeki iyiliğin kötülüğe göre daha baskın geldiğinin göstergesidir. Kitabın adı üzerinden kitabı eleştirmek tamamen objektif olmaz. Şehirdeyken karısına bir kamyonunun çarpması fakat Oktay Sessiz Adaya düştüğünde bir kamyonun ona çarpmadan önce durup onu uyarması aslında insanların konuşabildiği, duyabildiği, yani bütün algılarının açık olduğu bir yerde hata yapmanın daha kolay olduğunun bir alegorisi bence. Yazar burada bunu bize minik bir detayla olsa da yansıtmış. Küçük kızın işitme engelli olması her ne kadar trajik olursa olsun, burada asıl verilen mesaj: Konfor alanımızda her türlü şımarıklığa sahip olduğumuzu düşünüp (Oktay'ın işitme engelli olmadan önce kahvehanede insanlara davranış şekli) bu hakkı sonuna kadar suistimal ettiğimiz fakat bu alandan uzaklaştırıldığımız zaman özümüze döndüğümüz gerçeğidir. Yani, bizi dinleyen ve anlayan varsa şımarırız. Konuşma ve duyma yetimizi israf ederiz; har vurup harman savururuz. Kitabın dramatize edilen kısmı, işitme engelli bir kız çocuğunun başına gelenleri okuyup 'vah vah" dedirtmek değil yazarımızın amacı; ceza sisteminin ne kadar "kullanılabilir" ya da "etkili" olduğunu sorgulatmak. Hem de bir iğneyle birini sessizliğe gömüp "cennet" gibi bir adaya şutlayarak. Ödül-ceza kavramı beynimizi yakmış olabilir mi diye minik bir darbe geliyor okuyucuya. Yazarın üslubu bir yerde Orwell karanlığında, başka bir yerde de kişisel gelişimcilerin bıcır bıcırlığında. Knut Hamsun'un Açlık'ında nasıl acıktıysak kitap boyumca, Islahat'ta da bir o kadar işitme engelli hissediyoruz Oktay sayesinde. Yazarımız bir dibe çekiyor bizi, bir umut veriyor. Arada bir kızdırıyor Oktay'a, sonra diğer sayfada, "bu kadar gerginlik yeter, biraz sakin olalım" deyip yumuşatıyor bizi. Yazarımıza göre ütopik, fakat gerçek olması halinde birçok insan için distopik diyebileceğimiz, dili aşırı sade bir eser. Bu kadar kısa bir öyküde bu kadar mesaj verebilmek, her yazarın yansıtabileceği bir meziyet değildir; tebrik ediyorum. Fazlasıyla başarılı.
Islahat
IslahatSelahattin Tomar · Selahattin Tomar · 2022595 okunma
··
2 artı 1'leme
·
1.479 görüntüleme
Selahattin Tomar okurunun profil resmi
"Tebdili mekanda ferahlık vardır" atasözünün özü de budur aslında. İnsan konfor alanından ayrıldığı zaman beyni daha çok uyarılır, algıları daha açık olur, ezberinden gelen özgüven kabuğunun dışında benliğini hatırlar. Kıymetli görüşleriniz ve emeğiniz için çok teşekkür ederim 🍀 Detayları güzel bir bakış açısı ile değerlendirmişsiniz.
krndst okurunun profil resmi
Freudyen bakış açısına göre çok detay var eserinizde, kaleminize sağlık...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.