Gönderi

Soğuk bir Kış günü
Biricik Babam ve Corona Günlüğü
Biricik Babam ve Corona Günlüğü
Soğuk bir kış günü, güneşli bir İstanbul sabahı… Yürüyüşlerimdeki kararlılığın görkemiyle İstiklal Caddesine açılan dar sokaklarda dolaşırken kendimi Karaköy’de buldum. Dinlenmek için deniz kenarına yakın olan bir kaldırım taşının üzerine oturdum. Öylece geçen vapurları izleyerek seninle birlikte geçen eski güzel günlerimin hayalleri dolaştı gözlerimde. Hayallerimin en güzel yerinde küçük yüzlü, sevimli olan, tertemiz, yavru ve dört ayaklı bir dost sevgiyle bakıyordu bana. İstanbul’un dar sokaklarında kayboluyordu. Kulaklarının a
Aytekin Duran
Aytekin Duran
rasında canlı gözler üzerine yerleştirilmiş bir pamuk kadar beyaz ve yumuşacık tüyler, son olarak yaramaz bir çocuk misali durmak bilmek bilmeyen ve bir kar tanesi gibi bembeyaz olan şirin bir kuyruk. İşte benimle dost olmak için miyavlayarak yanıma gelen tatlı bir kedi. O gün yavru kediyi kucağıma aldım ve onu severek bütün sıkıntılarımızı paylaştık. Ayrılma vakti geldiğinde arkamdan miyavlayarak öylece baka kaldı. Ben evime geri döndüğümde halen aklım sevimli yavru kedide kalmıştı. Sevimli yavru kediyi düşünmekten gözlerime uyku girmez olmuştu. Ertesi sabah acıyla uyandım. Hazırlığımı yaptığım gibi sevimli yavru kedinin yanına gittim. Gittiğimde bıraktığım yerde üşümesine rağmen, çaresizce sabaha kadar beni beklemiş. Kediyi görür görmez hemen kucağıma aldım ve onu sevmeye başladım. Bir ümit bekliyormuş. Yüzlerce kedilerin arasından… Onunla, sadece onunla saatlerce ilgileneyim. Buz gibi havada sadece ona sarılmamı istiyormuş. Sadece ona değsin ellerim, sadece onunla konuşsun ve gülsün dudaklarım. Kıskanıyormuş beni, insanlardan, köpeklerden, ağaçlardan, çiçeklerden ve diğer kedilerden… Yavru kedi, beni öyle bir benimsemişti ki masum bakışları ile bütün duygularını anlatıyordu. Tıpkı olgun gibi görünmeye çalışan insanların anlatamadığı duyguları anlatıyordu. En azından insanlar gibi yalan konuşmuyor. Yalan sevgiden uzak. Yalan duygulardan uzak… İçtenlikle patilerini uzatması ve sevgisini ifade edebilmek için tatlımsı diliyle suratımı yalaması evrenden beklediği sevgiye aç olduğunun belirtisiydi. Aslında bende dahil olmak üzere bütün insanlar sevgiye aç. Ama bu yavru kedi gibi duygularımızı ifade etmekten korkarız. İfade ettiğimiz anda toplumdan soyutlaşırız. Çocuk gözüyle bakınırız. Hayvanların konuşabileceği bir dili olmamasına rağmen birden fazla insanların yapamadığı veya yansıtamadığı duyguları en iyi şekilde yaşayarak anlatabiliyor. Bazen diyoruz ya çok şanslıyız. Belki de biz şanslı değiliz. Şanslı canlı varlık olmuş olsaydık eğer yavru kedi dostum gibi duygularımızdan korkmazdık. En cömert halimizle bütün duygularımızı dile getirirdik yeri geldiğinde ağlayarak yeri geldiğinde konuşarak… Aslında bunlarda duyguları anlatmaya yetmez. Ancak öldüğümüz andan itibaren bütün her şeyimiz biter. Nefesimiz bile… Dokunmaya korktuğumuz sevdiğimiz birisine bile bir daha ulaşamayacak kadar sonsuz yolculuğa çıkarız… Neden böyle bir garip duyguları yaşamayı tercih ederiz ki. Hani insanlar dünyaya geldiğinde özgürdü. Bunun neresinde özgürlük var. Duygularımızı ifade etmekten korkarak yaşamak mıdır? Yaşantımız bir yavru kedi gibi bile değil. Ya da bizdeki aşırı rahatlık nankör olmamızı mı sağlıyor? Aklımda birden fazla acımasızca duyguları barındıran delice sorularım var ama bunları çözümü kovuşturacak koca yürekli birileri bile yok. Çözüme kavuşturan birileri neden yok ki. Neden korkuyorlar elini taşın altına sokmaya… Sanki aklınızda psikologlar geçer gibi oldu sanırım. Biliyor musunuz? Psikologlar bile insanların duygu nankörlüğünü çözemiyorlar. Çünkü psikoloğa gidip, konuştuğumuz sırada beynimizin bir köşesinde saklanan kapalı kutunun içerisine yüzleşmek istemediğimiz samimi duyguları bırakıyoruz. Yalancı duygularla konuşmaya başlıyoruz. Aslında gerçek acı duygular insanların göz yaşlarını akıtmasına sebep verir. Mesela çok değer verdiğimiz birisi vefat ettiğinde neden konuşmuyoruz. Neden ağlıyoruz? Hiç düşündünüz mü? Yavru kedinin bana bahsettiği bir fikri var. Size de anlatmamı istedi. Yavru kedi diyor ki; Ölüm en ağır yaşanılan bir duygudur. Siz insanlar bir şeyin değerini zamanında bilmiyorsunuz. Tıpkı annenizin, babanızın veya en çok sevdiğiniz kişilerin değerini ve kıymetini bilmiyorsunuz. Gözünüz de para bürünmüş. Ölüm vakti geldiğinde kafanıza taş düşmüş gibi hissedersiniz kendinizi. Sonrasında yüreğiniz en ağır duyguyu yaşar. Ve siz onu saklamayı bile beceremiyorsunuz. Aslında hayat acımasız değil. Sizler hayata acımasızca davranarak hayatın tokadını yiyorsunuz. Hem de en ağır darbeleri alarak… Akıllananlar duygularında yaşattığı nankörlüğü bir kenara bırakıp hayatın akışında en doğallığı yaşayarak güçlü oluyor. Bunu da başaramayanlar bu dünyaya elveda ediyor. İşte benim sözlerim bu kadar sevimli adam…
·
1 plus 1
·
71 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.