Gönderi

Sistemleri aşan bir bireysel özgürlük arayışı ve onuruna sahip olduğunu düşünüyordu ama ne zaman kendi kafasıyla düşünme özgürlüğünü savunsa düzen koruyucularının da düzen yıkıcılarının da karşısına dikildiklerini görüyordu. Ona göre bu dünyanın çözümü politika değildi. Kitle heyecanlarından, coşmuş kalabalıkların bilinçsiz kabarmalarından ürküyordu. Solna Futbol Stadyumu'ndaki bir maçı örnek gösteriyordu. Sami'nin de gittiği o gece maçında, İsveç'in AIK takımıyla Galatasaray karşılaşmıştı. Tribünleri dolduran binlerce Türk, ellerinde salladıkları bayraklar ve kısılmış sesleriyle Galatasaray'ı destekliyordu. Tam o sırada kimden çıktığı bilinmeyen bir "Bayrağı yırttılar!" söylentisi kalabalığı çileden çıkarmış ve stadyumdaki Türkler, kendilerinden daha az olan İsveçlilere saldırıp dövmeye başlamışlardı onları. Stadyum birkaç dakika içinde savaş alanına dönüvermişti. İşte Bülent'i her zaman ürküten kabarış, ayrıntılara inmeyen, her an, her isteyenin kullanabileceği kaba güçtü. Kimin, hangi bayrağı, ne zaman, nerede yırttığı gibi sorular sorulamazdı. (Daha sonra böyle bir şeyin olmadığı, hiçbir bayrağın yırtılmadığı da ortaya çıkmıştı zaten.) Aynı kalabalık, bir başka gücün etkisinde çok farklı davranabilirdi. Ona göre sorun siyasi çelişkilerden değil, iki tarafın da kendilerine benzemeyen insanları yok etme tutkusundan kaynaklanıyordu. Onlar birbirlerini anlıyorlardı. Aynı şiddet dilini konuşmaya alışkındılar. Bölünmüş bir dünyada, sağduyulu kalmaya çalışan ve herhangi bir takıma girmeyen adama duyulan kuşku, sonunda o insanın çarmıha gerilmesiyle sonuçlanıyordu.
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.