Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Lord Byron(George Gordon Byron): üzerine bir inceleme.
Avrupa’da feodal-bağnaz gerici hareket yıllarında byron’ın eserlerinde diyalektik çelişkilerin ortaya çıktığı görülür. Napoleon şiirlerinde fransız ihtilalinin ideallerinden saptıktan sonra, eski fransız imparatorluğunun iktidarı kötüye kullanışını ortaya koymuş, öte yandan yazdığı bir dizi şiirde, şaşkın ve yalnız başına insanlık meselelerini çözmeye kalkışan ama giderilemez bir acı içerisinde kölelik dünyasının toplumsal adaletsizliğin ve halkın çektikleri karşısında yer alan lirik bir kahramanı vermiştir. Felsefi ve lirik manzum oyunları bu duruma örnek teşkil edecek niteliktedir. Byron’ın eserlerinde görünen şiddetli çelişkiler ve burjuva-yurtsever tavrı, halk kitlelerine duyduğu yakınlık ve feodal bağnazlığa karşı düşmanlığı ile anarşist-ferdiyetçi tutumu ve derinden kötümser çelişkilerden kaynaklanır. Lord byron’ın bu denli ünlü olmasının en büyük nedeni sevimli hayat tarzı ve ingilizceyi son derece akıcı bir edebi üslupla kullanabilmesidir. Dile hakimiyeti öyle bir seviyededir ki, adeta sözçüklerle dans eder. Hiç şüphesiz kendisini bu denli ünlü kılan en önemli özelliği söz cambazlığı konusundaki ustalığıdır. Rivayet edilir ki frankenstein’ın temeli onun evinde atılmıştır. O ve bir grup arkadaşı oturup bir hayalet hikayesi yazması sonucunda, frankestein ortaya çıkmıştır. Wirginia Woolf’un, “The Wawes” romanında bernard karekterinin kendisiyle özdeşleştirdiği şair. Edebiyat profesörü j.m coetzee’nin nobel ödüllü “disgrace” romanında kendisi ve ensest ilişkisi için bir opera yazılmıştır. Romanın baş karakteri david ile sık sık ilişkilendirilir. Lord byron’ın üvey kız kardeşi ile ensest/aşk dedikoduları duyulunca ingiltere’yi terk etmek zorunda kalmıştır. Hatta şöyle söylemiştir, “eğer bu dedikodular doğru değilse, ingiltere bana layık değildir, lakin bu dedikodular doğruysa da ben ingiltere’ye layık değilim.” demiş ve ülkesini terk etmiştir. Dostoyevski’nin adını anmadığı kitabı yoktur, mutlaka bir karaktere söyletir bu zat’ın adını. Lamartine, musset, geothe, pouchkine gibi şairlerin hayranlığınu kazanmıştır. Söylentilere göre byron, çok yakışıklıymış ve zamanın tüm kadınları ona aşıkmış. Aynı zamanda byron çok çapkın biriydi öyle ki yayıncısı olan john murray’a arşivinden aralarında leydi caroline lamb’ın da olduğu yüzü aşkın kadının, saçından ve kasık bölgesinden topladığı kıl bukleleri toplamıştır. Lord byron hayatı boyunca büyük bir hayvansever olmuştur. “Sevgili Dostum” diye nitelendirdiği boatswain kucağında ölünce ona cenaze töreni hazırlamış ve vasiyetinde yanına gömülmek istediğini belirtmiştir. Köpeğinin ölümünden sonra ona bir şiir yazıp ve bir de anıt diktirmiştir. Byron, hayatı boyunca sayısız kedi ve köpek beslemiştir. Hele bir de öyle bir konu var ki uzun uzuya tartışmalara sebebiyet vermiştir. Byron’ın türklerden nefret ettiği ve sevmediği dedikodusu. Bu her ne kadar söylense de gerçeklikle bağdaşmamaktadır. Şöyle ki; lord byron’ın yunanlardan yana saf tuttuğu doğrudur ancak bunu ezilen halk, bağımsızlık mücadelesi veren halk yunanlılar olduğu için tercih etmiştir. Kaldı ki, yalnızca yunan özgürlük savaşını değil, ispanya ve arnavutluktaki savaşlarla da ilgilenmiştir. Bu arada arnavutlukta tanıştığı ali paşa’dan, oğlu veli paşa’dan ve atina valisi süleyman ağa’dan ne denli hoşlandığını da söylemiştir. Sanılanın aksine türkleri sevdiğini eğer ki türkler aynı durumda olsaydı onların mücadelesine destek göstereceğini belirtmiştir. Hatta türkler için şöyle der byron; “ kılıcı insafsız bir beceriyle kullanan türk’ün eli, yendiği insanların yarasını sarmakta da ustadır.” 1823’te, ölümünden birkaç ay önce kız kardeşine yazdığı bir mektupta “hatagee” (hatice) adında dokuz yaşında bir türk kızını evlat edinip, eğitmek niyetinin/istediğinin olduğunu yazmıştır. Pak duygularla geldiği yunanistan’da çileden çıkmıştır. Yazdığı jurnalin’de yunanlara hakaret etmemek için ara vermiştir. Birçok mektubunda geldiğine geldiği için pişman olduğunu dile getirmiştir. Yunan mitolojisine aşıktı. Antik medeniyetlere özellikle yunan medeniyetine takıntısı vardı. Bir çok “antik günlere özlem” şiiri yazmıştır. 36 yıl yaşamıştır. Bu 36 yıl içinde yedi ciltlik bir eser bırakır. Boş saatler, childe harold, manfred, venedikli kadının öyküsü, don juan, dante’nin kehaneti başlıca eserleridir. Kendisi o zamanlarda tek tedavi yöntemi olarak bilinen “hacamat” işlemi uygulanmış, malpraktis, kötü enstrümantasyon sonucunda açılan atar damarı enfeksiyonu kapmış, son zamanlarını “inanılmaz ve dayanılmaz acılar” içerisinde geçirmiştir ve çok trajik bir şekilde ölmüştür. “Bana gelince, hiçbir şey bilmiyorum, hiçbir şeyi ne yadsıyor ne benimsiyor ne olmazlıyor ne suçluyorum: Sen neyi bilirsin ölmek için doğmuş olduğundan başka peki?
·
1.940 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.