...Üstad Bedî'üzzaman (R.Â.), insandaki bu iştahı; "acz" ve "fakr" olarak kavramsallaştırır. Ve bu iki şeyi; insanda, işletilmeye muhtaç, birer "kıymetli maden" olarak görür.
Acz: İnsana tasallut eden "hastalık, belâ, düşman, mikrop, soğuk - sıcak, afat vs."lere karşı, korunmaya nihayetsiz acziyeti demek.
Fakr: İnsanın nihayetsiz biyolojik ihtiyaç ve psikolojik istek (barınma, güvenlik, mal vs. gibi), bunları elde etmeye ve bunlara fakir olması demek.
İşte dezavantaj gibi görünen bu "acz ve fakr"; insanı, bir "makam-ı istinad" ve "makam-ı istimdat" aramaya, hem iter ve hem de çeker...
Bu konuda söylenecek çok şey var ama konunun özeti:
İnsan, Rabbine, O'na ihtiyaç duyduğu kadar ve o ihtiyacını (acz-fakr, zayıflık...) hissettiği kadar; arar ve koşar ve sever!
Öyle ya: Susamayan insan için, "su"yun hiçbir anlam ve değer, önem ve ehemmiyet arzetmemesi ve suya karşı bir ilgi, istek, meyil-meyelân, iştiyak, incizab, ihtiyaç, cezbe duymaması gibi...
Öyle de; Rabbine ihtiyaç hissetmeyen bir insan da, O'nu aramaz- koşmaz, çekilmez!..
Yani: İnsandaki "acz ve fakr", çok önemli ve değerli bir, motivasyon ve kulluk kaynağı ve ateşleyicisidir...
Konuyla bağlantılı olarak, gene Üstad der ki:
İnsan, Rabbine; O'na zıttiyetiyle, daha iyi, "ayna ve tecelligâh" olur.
Yani:
İnsan; Nihayetsiz Acziyle, O'nun nihayetsiz Kudretine ve Nihayetsiz Fakrıyla, O'nun, nihayetsiz zenginlik ve cömertliğine; çok daha iyi ayna olur ve görür ve gösterir...
Önemli Not:
Her namazda okuduğumuz Fatiha'daki; "iyyake na'büdü ve iyyake nestaîn" diyerek; önceki âyetlerdeki, "üçüncü tekil şahıs olan, yani "O'dan"; ikinci tekil şahıs olan "sen"e geçiş olan bu âyet..
Yani: Gayb'dan, perdesiz müşahede makamına çıkış kapısı olan bu âyet...
Yani: Fatiha'nın ilk âyetlerindeki "gaibane hitap" makamından; "iyyake..."den itibaren, "hazırâne hitap" makamına çıkış!...
Yani: "İhsan" makamı; "görür gibi" hitab-muhatabiyetine çıkmak...
Konuyu bağlarsak:
İşte bu âyetin, "na'büdû - nestaîn" kısımları; insandaki "acz - fakr"a bir cevap oluyor...
Ayhan Küflüoğlu