Gönderi

Mevlid Kandilinin İlk Kutlanması...
Kutlu doğumun habercisi olarak tanımlandığı ve ‘‘Mevlid-i Nebi’’ olarak da anılan Mevlid Kandili, tarihte ilk kez Mısır’da kutlandı, ‘‘doğum, doğum yeri ve doğum vakti’’ anlamlarına gelen mevlid kelimesi, Muhammed (ﷺ)’in doğumunu anlatmak için kullanılıyor. ‘‘Mevlid-i Nebi’’ olarak da anılan ve Türkiye’de Mevlid Kandili olarak anılan bir gecedir. Neler olduğu ile ilgili olarak Rasûlullah’ın doğduğu gece hakkında birçok rivayetler mevcuttur. Bazı kutsal sayılan ateşlerin sönmesi, yıldızların kaybolması, bazı doğa olaylarının meydana gelmiş olması, vs... gibi. İslam’ın mesajlarını halka sunan son peygamberimiz Hz.Muhammed (ﷺ)’in doğumunu anma ve kutlamak için düzenlenen törenler, tarihte ilk kez Mısır’da Fatımiler döneminde başladı. Çok geçmeden Eyyubiler tarafından da benimsenen kutlama programlarında çeşitli törenler ve şenlikler yapıldı. Osmanlılar döneminde “mevlid merasimi”ne ayrı bir ehemmiyet verildi. Osmanlı’nın ileri döneminde “Mevlid Alayı” diye anılan muhteşem merasimlerde Şeyhu’l-İslâm, vezirler ve diğer askerî ve mülkî erkân, büyük müderrisler, belli bir düzen içinde Rebîulevvel ayının 12’sinde Sultan Ahmed Camii’nde yerlerini alırlardı. Padişahın gelmesinden sonra vaazlar verilir, mevlidhanlar tarafından Süleyman Çelebi’nin yazdığı Vesîletü’n-Necât’ı, bilinen yaygın adıyla Mevlid’i okunur ve bu esnada Medine’den getirtilen hurmalar cemaate ikram edilirdi. Rasûlullah (sav)’in doğum gününü kutlamanın Kur’ân ve Sünnet’ten hiçbir delili yoktur! Şeyh Muhammed Bin Salih El Useymîn kendisine Mevlid-i Nebevî’yi kutlamanın hükmü sorulduğunda, o şöyle cevap vermiştir: Birincisi: Rasûlullah (sav)’in doğduğu gece kesin olarak bilinmemektedir. Aksine günümüzdeki bazı tarihçiler, Rasûlullah (sav)’in doğduğu gecenin Rebîül-Evvel ayının 9.gecesi olduğu ve 12.gecesi olmadığı gerçeğine varmışlardır. O halde 12.gece yapılan kutlamanın tarihî yönden hiçbir dayanağı yoktur. İkincisi: Mevlid-i Nebevî’yi kutlamanın dînî yönden de hiçbir dayanağı yoktur. Çünkü Mevlid-i Nebevî’yi kutlamak Allah (azze ve celle)’nin dîninden olmuş olsaydı, Muhammed (sav) bunu yapardı veya ümmetine bunu bildirirdi. Eğer Muhammed (sav) bunu yapmış veya ümmetine bildirmiş olsaydı, bu kutlama günümüze kadar hadis kitaplarında korunmuş olurdu. Evet Şeyh Muhammed Bin Salih Useymin (رَحِمَہُ اللّہُ)’ın dediği gibi mevlidi şerif okumanın sünnette bir dayanağı yoktur. Sünnette olmayan bir şeyi din adına yapmak bid’at kısmına girer. İmam Müslim’in Aişe validemizden aktardığı hadiste Rasûlullah (sav) efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Kim, işimizde (dinimizde) olmayan şeyi ortaya çıkarırsa o reddedilir.” Ashabı kiramın imanı bizim imanımızdan daha kuvvetli idi. Rasûlullah (sav)’i bizlerden şüphesiz daha çok severlerdi. Bizlerden daha çok takva sahibi idiler. Eğer mevlid kandilini kutlamak güzel bir iş olsaydı şüphesiz onlar kutlarlardı. Ama ne onlar, ne onlara güzellikle tabi olanlar nede onlara güzellikle tabi olanlar yani ne sahabe, ne tabiin nede etbai tabiin mevlidi şerif kutlamadılar ve merasim şeklinde okumadılar. Rasûlullah (sav)’i sevmek vacibtir. Rasûlullah efendimizi sevmeyen kişinin din ile alakası yoktur. Allah’u Teâlâ, kendisini ve peygamberini sevme ölçüsü olarak ona tabi olmayı belirlemiştir. Ali İmran suresinin 31.ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Deki Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah’u Teâlâ sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın!.” Bir insanı sevmek, sadece onu övmek, ona çiçek takdim etmek ile ifade edilmez. Onu sevmek demek; ona yardım etmek, onu korumak, zor zamanlarında yanında olmak ve onunla sevinip onunla üzülmek demektir. Rasûlullah (sav)’i sevmek; ona benzemek, sünnetini taklit etmek, emirlerini yerine getirmek, yasaklarından sakınmak, şahsiyetini ehli beytini ve ashabını korumak demektir. Kufe’den tabiinden bir adam sahabe olan Huzeyfe İbni Yemana (رضي الله عنه)’ya dedi ki: Sen Rasûlullah (sav)’i gördün mü? Dedi ki: Evet gördüm. Dedi ki: Eğer bizler onun asrında yaşamış olsaydık onun yerde yürümesine izin vermezdik. Boyunlarımızın üzerinde taşırdık. Dedi ki: Yeğenim! Gerçekten böyle yapabilir miydin?! Sonra ona Hendek savaşından bir kıssa anlattı. Hendek savaşında müşrikler bir ittifaka girmiş, on bin kadar savaşçı gelip Medine’yi muhasara altına almışlardı. Müslümanlar onlara karşı koyacak sayıda değillerdi. Muhasara bir ay kadar sürmüştü. Müslümanlar açlık yaşıyor karınlarına taş bağlamışlardı. Arkadan Yahudi kabilesi anlaşmayı bozmuş müşriklerle ittifak kurup arkadan saldırma ihtimali vardı. İçeride ki münafıklar Müslümanlara her an bir ihanet etme tehlikesi içindeydiler. Kadınlar ve çocuklar evlere doldurulmuş, erkekler savaş hattında düşmanı püskürtmeyle uğraşıyorlardı. Dedi ki: “Hendek savaşında idik. Müşrikler bizleri muhasara altına almışlardı. O kadar soğuk bir geceydi ki bazıları yerde çukur açıyor ve soğuktan korunmak için içine giriyorlardı. Rasûlullah (sav) dedi ki: “Müşriklerden kim bana haber getirecek? Ümit ederim cennette benimle beraber olacaktır!” Bu sözü üç defa tekrarlamasına rağmen açlık, soğuk ve korku sebebiyle kimse kalkıp “Ben Ey Allah’ın elçisi” demedi. Sonra “Kalk ey Huzeyfe, git onlardan haber getir. Sakın onlara (kışkırtacak) bir şey yapma” dedi. Ben yere doğru pusmuştum. Ona itaat etmekten başka çarem yoktu. Sonra müşriklerin arasına girdim ve ……. Rasûlullah (sav)’e haber getirdim…" Ashabı kiram Rasûlullah (sav)’i annelerinden, babalarından, evlatlarından, eşlerinden ve herkesten daha çok seviyorlardı. Hatta kendi nefislerinden bile daha çok seviyorlardı. Her şeylerini İslam davası uğruna feda ettiler. Rasûlullah (sav)’i savaşlarda korumak için vücutlarını duvar yaptılar. Hedef oldular. Onlar kadar efendimizi seven yoktur. Onlar efendimizin sevgisini mevlüt okutarak göstermediler. Rasûlullah (sav)’in getirdiği dine sahip çıkarak, sünnetini yaşayarak ve her şeyleriyle onu koruyarak sevgilerini ifade ettiler. Bizim dinimiz tamamlanmıştır. Rasûlullah (sav) vefat etmeden dinin bütün küçük büyük demeden meselelerini ve hükümlerini açıkladı. Kur'ân’a ve sünnete sıkı sıkıya bağlanmamızı ve sonradan din adına ortaya çıkacak olan bid’atlerden uzak durmayı tavsiye etti. Eğer mevlüt okumak ve Rasûlullah (sav)'in doğumunu kutlamak güzel bir ameldir dersek o zaman Rasûlullah (sav)’in haşa bu dini eksik bıraktığı gibi bir düşünceyi ortaya çıkarır ki buda Allah korusun çok tehlikeli bir düşünce olur. Mevlüt okutmada ve tören düzenlemede yapılan münkerler vardır ki bunlara da değinmek gerekmektedir. Bu merasimlerde ikramlarda bazen israfa ve gösterişe düşülmektedir ki bu da dinimizde yasaklanmıştır. Kocası ölmüş bir kadının büyük bir mevlüt okutmak için bankadan faizli borç aldığını duydum. Bu merasimi yaptırmayanlar ölüye saygısız addedildiği için para bulamayan insanların bankadan faiz para almaları ne kadar felaket bir şey olduğunu düşünebiliyor musunuz? Dinimizde böyle bir şey olabilir mi? Rasûlullah (sav)’in sünnetine sıkı sıkı sarılmamız bize yeterlidir. Sonradan ortaya çıkan bidatlerden kendimizi korumalıyız. Dünya ve ahiret kurtuluşunu istiyorsak Kur’ân ve Sünnet bizlere kafidir.
··1 alıntı·
2 artı 1'leme
·
664 görüntüleme
medine okurunun profil resmi
MaşaAllah... Ellerinize sağlık çok açık net detaylı bi ileti... (Aradiğim yorum...)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.