Gönderi

168 syf.
·
Puan vermedi
·
12 günde okudu
Günümüzde problem olarak neyi görüyorsak aslında temelinde müslüman geçmişimizi tam terk edemeden provan bir modernist olarak yaşamaya çabalamamız hatta buna mecburuz ve başka yaşam tazı mümkün değilmiş gibi vehmetmemiz yüzünden. Aynı şekilde “Bu çağda müslümanca yaşamaya çalışsak bile islam ….konularda nasıl çözüm üretebilecek artık cevap veremez halde yeni dünyanın soru-n-larına” gibi söylemlerlerin temelinde de aynı sorun yatmakta; müslüman olduğunu iddia eden provan seküler bakış açısı. Bu halden kurtulmanın ilk adımı İslamı, İslami bakış açısıyla olayları değerlendirebilmeyi ve bizim mevcut alaylara bakış ve değerlendirme tarzımızı hangi saikler, arkasında hangi felsefi sistemler var bunları fark edebilmemiz olmalı. Tüm bu araştırmaların sonucunda ise bir müslüman olarak şunu fark edebilmeliyiz; İslam hayatın her alanında ebediyyen söz hakkına sahip ve bu söz hiç bir boşluk bırakmadan her türlü probleme cevap verebilecek daha da önemlisi fikri düzlemde kalmayıp yaşanabilir bir yaşam tarzı sunduğu. 1-PANORAMA 9-47 Batının kafa yapısını kendimize monte etmeye çalışmaya başlayalı hemen her alanda maddi manevi sıkıntılar yaşamaya başladığımız aşikar, bazıların kısaca değinecek olursak; İlk ve en önemlisi Allah’a tapmaktan vazgeçtimiz için Allah dışında herseyin kölesi haline geldik. Bu aslında birazdan zikredeceğimiz sorunların ana kaynağı diyebiliriz. Sırf bunun farkına varabilsek diğerlerinin kendiliğinden sebepleri ve çözüm yolları kendini gösterecektir. -Dünyaya sırf tüketim için onu kullanmak için gelmişiz gibi gayretle onu tüketmeye çalışıyoruz. Mesela İslam ihtiyaçtan fazlasını hoş görmezken her çıkan trende uymak için modanın kulluğunu kabul ediyoruz. Sırf belli bir statü belirtmek için süs köpekleri yaptırıyoruz evet evet yaptırıyoruz doğada olmayan cinsteki hayvanları üretiyoruz hem de o zavallıcıkların bir kaç sene içersinde yürüyemeyecek hale gelip acı çekerek öleceğini bildiğimiz halde. Sırf “bilim” adı altında keyif için araştırma yapıyoruz diye türlü canlılara uyguladığımız tahribat! Tüm bu şaşaanın arkasına bakınca ne görüyoruz peki? Daha mı iyi durumdayız daha mı müreffeh daha mı huzurluyuz? Evet doğru cevap tabi ki hayır, daha da dibe çöküyoruz, çırpınıp çırpınıp daha da beter olmaktan yorulmuş haldeyiz. Buna ek olarak yalnızlaşıyoruz her geçen gün gittikçe derinleşen koyulaşan bir yalnızlık, hiç çıkamayacakmışız gibi! Teknoloji ve bilim putlarını zikretmeye dahi gerek yok. Aslında bir sürü put ediniyormuşuz gibi dursa da tek bir puta egomuza-nefsimize taptığımızı burada en net görebiliyoruz. Kendi elimle yaptığımız putları yüceltip onlara tapıyoruz tıpkı Mekkeli müşrikler gibi! Kaypaklık, bugün bir şey söylerim aynı sözlerle tam zıddını söylediğimi iddia edebilirim, biri bu anlamda kullanır bu mefhumu diğeri şu, bir sorun mu var , asla. Bunlar gayet olağan şeyler değil mi. İslam ne diyor peki bu tutuma? Aaa ama bu devirde böyle, aşırı abartmıyor muyuz bazı değerleri, doru sözlülük güvenilirlik falan hem yerine göre konuşmanın nesi kötü ki, değil mi! Her her şeyi iddia edebiliriz vazgeçebilir demokratik bir dünyada yaşıyoruz sonuçta. En temel! korkularımızdan biri aç kalma korkusu değil mi? Aç kalmamak için her şeyi yapabiliriz sonuçta bunda kötü bir niyet yok. Ya yarın işler böyle gitmezse şimdiden birikim yapmalıyım her şey rağmen. Her şey yani rızkın Allahın kefil olmasına faizin haram olmasına kendin yasaklanmasına rağmen her şeyi! Bir durup düşünsek acaba açlık korkusu gerçekten temel bir dürtü mü yoksa kapitalizmin, modern yaşamın bize empoze ettiği yapay bir korku mu. İslamı bildiğimizi ve anladığımızı sanmak da en temel problemlerden bir diğeri. Günümüzde bir müsteşrikten farklı nasıl bakıyoruz acan akendi dinimize. Saf enformasyona sahip olmak yeterli mi, bir başka din, dünya görüşü, izmlerden bahsetseydik evet lakin islam için asla değil. İslam hattın her alanında kendinin gösterilmesini istiyor yani zihinlerde kalması onun için asla yeterli değil. Eğer ben islamı anladım demek istiyorsam yaşamam lazım her an her alanda. İslamın karşısında küfrün tek millet olduğunu biliriz, peki bu kadar çeşitli akım nasıl tek millet. Çünkü ne kadar farklı görünselerde hepsinin özüne indiğimizde vahiy yerine aklı esas aldıklarını yani insan aklına taptıklarını görebiliriz bu yüzden bu çeşitliliğe rağmen tek millet olarak nitelendirilmişlerdir. İslama müsteşrik gözüyle bakmak da bir diğer handikapımız. Yukarıda yaşanmadan anlaşılamayacağına değinmiştik. Buna ek olarak, İslamdan kaynaklı olmayan farklı bağlamlarda tartışılması gerekli farklı sistemlerin sorunlarını getirip “e hadi islam buna da çözüm bulsun, bulamıyor mu o zaman bu devirde yaşanacak bir sistem değilmiş” diyoruz. Özellikle Hıristiyanlığın sorunlarını sanki bizimmiş gibi tartışmaya çalışıyoruz oysa unutmamalıyız ki İslam kendine ait olmayan sorunlara cevap üretmek zorunda değil! Zaten farklı sistemlerin sorunlarını başka yerde cevaplamaya çalışınca ortaya absürt durumların çıkacağını bilememiz gerekli en başta. 2- SAĞLIKLI DÜŞÜNMEYE DOĞRU 47-71 Neden dinin emir ve nehiylerine uyuyoruz ya da uymalıyız diye kendimize sorduğumuzda aldığımız cevap eğer “çünkü bu emrin bu faydaları var şu nehyin şu zararları var da ondan” nevinden bir açıklamaya girişiyorsak burada bir soluklanmalıyız, yerine oturmayan bir şeyler olabilir. Evet gerçekten de dinin sayılan bu hikmetleri olabiir lakin bizim uymamızın nedeni bunlar değil “Allah böyle emrettiği için” olmalı. Dini hükümlerin hikmetlerini araştırmak fazilet olabilir, dikkat edilmesi gereken husus başka sistemlerde de benzerleri var yahut bak bu farzın yerine şunu da yapsak aynı zaten gibi yanılgılara kapınılmamalı ve ille de hikmetini bulacağım diye işi düşünsel düzleme çekip sadece buranın bir tartışma konusu haline getirmemek. Ayrıca velev ki bu hüküm şu bilimsel olguyla bugün uyuşuyor diye kendimizce bir açıklama getirdik eğer o bilimsel bilgi yarın değişse ve İslami hükümlerimizle çelişse o zaman hükümü uygulamaktan mı vazgeçeceğiz yahut “yanlış anlamışız aslında bu emir şunu kast ediyormuş!” diyerek kaypaklıkla dini mi eğip bükeceğiz. Esasen burada yapılan şey dini değil bilimi mihenk taşı yapmak oluyor, doruyu yanlışı ona göre belirlemiş oluyoruz. İşte tüm bunlara dikkatlice bakmak gerekiyor, ne derken ne kast ediyoruz aslında. Gerçekler ile doğruları ayırt edebiliyor muyuz acaba? Mesela bazı gerçekler sırf gerçek olduğu var olduğu için doğru mu oluyorlar. Yani var olan gerçekler hep “olması gereken”i mi yansıtıyor acaba? Bazen “teoride olması gereken”le “pratikte olan” uyuşmayabilir. Örneğin günümüzde biz müslümanların içinde yaşadığımız gerçekler doğru ve olması gereken mi acaba. Maalesef farklı kişilerin gerçekliği içinde debeleniyoruz! Durum gün geçtikçe daha da vahimleşiyor çünkü yeni gelen nesiller zannediyor ki “olması gerek gerçeklik doğrular bunlar bu gerçeğin içinde yaşamaya adapte olmaya çalışmalıyız” e tabi yanlış gerçekliğin içinde olduklarından dolayı başarısız oluyorlar ve çeşitli huzursuzluklar… O kadar kendimize yabancılaştırılmışız ki kullandığımız terimler dahi ithal en olmadı kendi kavramımız ama içeriği yabancı. Hal böyle olunca ne kendimizi doğru tanıyabiliyor tabi sonucunda da yaşayamıyor ne de dünyayı. Zihnimiz iğdiş edilmiş durumda. Bu haldeykende herhangi bir alanda ilerleme kaydetmek de beklenemez tabi. İslam bizi kafire benzemekten men ederken düşmanın silahıyla silahlanında buyuruyor. Nasıl anlamalıyız bu hükümleri şimdi. Düşmanın silahı sözünü mecaz değil gerçek anlayıp günlük yaşantımızı tamamen aslımız gibi yaşamalıyız. Tabi biz yine tam tersini yapıyoruz düşman gibi yaşıyoruz ama silaha gelince kendimizinkini bırakıp düşmanınkinide almıyoruz. E peki biz ne yapıyoruz.! Bir müslüman olarak islamın gözüyle çağa bakmalı tam tersi değil. Çünkü bizim olayları değerlendirme kıstaslarımızda islam tarafından belirlenmeli. Evet değerlendirdiğimiz şey ne kadar islama uygun buna bakmalı ama doğru sonuca varabilmek için de değerlendirirken kullandığımız yöntem ve değerlendirme kriterlerimizde oldukça önemli yoksa bize sumulan seçenekler arasında dolaşır dururuz özgürce karar verdiğimizi zannederken. Özgürlük demişken müslümanlar olarak şu an özgür müyüz gerçekten peki eğer değilsek islamı yaşamak için özgürlüğü mü beklemeli yahut elden bir şey gelmiyor zaten deyip mevcut sınırların içinde kalmaya devam mı etmeli ? Müslümanlar olarak evet tam anlamıyla bir özgürlüğe sahip değiliz lakin bu bizi umutsuzca mevcut sisteme baş eğip kendi yaşam tarzımızdan vazgeçirmememeli yılmadan hem küresel ölçekte özgürlüğümüz için çalışmaya devam etmeliyiz hem de bu gerçekleşene kadar bireysel olarak müslümanca yaşamaya gayret etmeliyiz, inanın islam buna elveriyor şartlar ne olursa olsun bireysel bazda muhakkak yaşayabileceğimiz alanları var. 3- MÜSLÜMANIN NİTELİKLERİ 71-115 İslami düşünce tarzıyla batı düşünce tarzı arasındaki temel farklardan biri de teori-pratik arasındaki ilişkidir. Batı da teorinin sınırları evet alabildiğince geniştir her türlü spekülasyon, varsayım hakkında konuşulup teori üretilenilir bilim siyaset ve diğer alanlarda hususen felsefe alanında bu böyledir ve bunu yaparken gerçeğe ne kadar uygun hayata geçirilebilir mi gibi noktalara pek önem vermeden. İslamdaysa teori pratik merkezli konuşulur oluşturulur, beyne boş boş sakız çiğneme yok yani. Belki akla islam dünyasında ortaya çıkmış soyut alanlar gelebilir cebir gibi mesela. Cebirin çıkış yeri islam alemi lakin sayılala oyun oynarken değil miras bölümündeki bir ihtiyaçtan yani pratik hayata bir katkısı için bulunmuştur. İslamı anlarken ve yaşarken mizaç faktörünü göz ardır edemeyiz ve bunda yanlış bir şey de yok aslına bakılırsa ama bu farklılıkları zorunluluk gibi anlarsak diğer müslümanlarında bizim algıladığımız gibi anlamasını beklersek burada islamı mizaçlarımıza kurban etme tehlikesi oluşuyor. Buraya çekilmemek için İslami sınırları, şeriati çok iyi bilmemiz gerekiyor. İslamı yaşamak isterken onun dünya sistemi olmasını arzularken nihai amacımız niyetimiz ne acaba? Acaba islam gelince dünya güllük gülistanlık olacak diye mi istiyoruz yoksa sırf Allah böyle diledi diye yani O´nun rızasını kazanabilmek için mi. Evet doğru İslam uygulansa güzellikleri de beraberinde getirecek lakin bu onun amacı değil sadece yanında gelen bir durum. Eğer odak noktamız getirdiği hediyeler olursa o zaman bu vaatleri olmasaydı gayret etmeyecek miydik onun için çabalamaya! Bir müslümanın islama bağlılığı diğer sistemeler dinlerdeki gibi bir bağlılık değildir olamaz. Onlar iman ederken sadece kelime-i şehadet tebliğ edilmişti türlü vaatler değil, dünya nimetleri değil. Sonrasında ise eğer Allahın resulu bir şey söylediyse o uygularlar hem de kendi akıllarınca onu makul bir yerlere oturtamasalar da. Buradan müslümanların akıllarını kullanmadığı sonucu çıkmaz zaten akılla karar veriyoruz dini kabul yada reddette. Şu an günümüzdeki müslümanlar geçmişle övüneme, daha iyi dünya şartları için islamı dillendirdikleri aşikar peki islama göre bu ne kadar makbul. Kötü bir dünyada iyi bir müslüman olarak yaşayabilmek mümkün mü daha açık bir ifadeyle kötü olan dünyayı sineye çekerek etliye sütlüye karışmadan çıkarlarımız zarara uğramadan yaşayıp gitmek mümkün mü ? Cevabımız için örnek nesil alan asrı saadete bakalım. Onlar mevcut kötülüklerin içinde mi devam ettiler yoksa başkaldırıp kendi sistemlerini mi kurdular. Bursa değinilmesi gereken önemli bir nokta da iyi-kötü derken öznel bir vasıflandırma yapmıyoruz. Allahın kurallarını kıstas alarak değerlendiriyoruz ki bu satede gayet nesnel bir değerlendir oluyor. Sorumuza geri dönersek iyi bir dünyanın oluşması için benim de çabalamam gerek ve kötü olan dünyada da en azından her şeye rağmen her şeye karşı bir duruş olarak namazımı kılıp orucumu tutmalıyım tüm bu kötülüklerin ortasında. Don Kişot malum hep istihzaya alınmış ama bakalım gerçekten bu tavrı hak ediyor mu kahramanımız. Don Kişot ülkülerine yabancı bir kültür ortamında kendi olarak var kalabilmeye çalışan biri. Burada bir sorun yok lakin dramı fiilen yaşadığı gerçekle kafasında yaşattığı geçeğin ayırdında olamamasıdır. Don kişotun bize bir örnekliği olabilir mi peki ? Onun hiç bir menfaat düşünmeden değerleri uğruna çabalaması bu saffeti elbette takdire şayan lakin müslüman içinde bulunduğu her durumun ve olması gereken her şeyin şuurunda bilincinde olması gerekiyor bu teyakkuzla don kişotvari bir tavır takınırsa burada onu küçümseyecek bir durum durum oluşmadığı kanaatindeyim. Kimileri İslamı sanki yaşanmak için değilde zihni fikri entelektüel dedikodusunu yapmak için indirmiş gibi algılamakta. Lakin yine vurguluyorum islam diğer ideolojiler dinler felsefi ütopyalardan farklı bir muamele görmek istiyor, islam yaşanmak istiyor. Bazen sanki sahabeler insan değildi ya da anlatılanlar masalmış gibi gözümüzde erişilemez yerlere koyarak da yapıyoruz bunu bazen de günümüze İslami yaşantının zorluğundan bahsederken. Unutmamalı ki islam hayal değil hayattır, en yaşanılası! İslam hakkında bilgi ve bilinç kazanmak kuru malumat elde edinmekle olamıyor. Önemli olan onun istediği kavrayış bağlamında düşünebilmek. Yoka bir müsteşrik de gayet hatta belki bizden daha fazla enformasyona sahip lakin o gerçekten İslamı biliyor mu? Elbette hayır hem İslami kavrayıştan yoksun hem içerden olmadığı için asıl olan şeyi yani hayatın içersinde islamı kendinde göstermeden eksik. Fakat şu da değil sadece emir ve nehiylere uyalım ve islamı bilinçli bir şekilde bildiğimizi iddia edebilelim. Bilinçli müslüman İslami bakışla yaşar kişisel yükümlülüklerini de yerine getirir ama yetmez bunlar zaten olması gereken sözü edilmeye bile hacet duyulmayan hususlar o kendi için olanın üstüne -namaz, oruç, zekat gibi- Allah için ne yapabilirim diye düşünerek harekete geçer. Bilinçli olmakla kültürlü olmak arasında da bir bağ var, kültürlü olmak dine dair ya da farklı konularda mücerret bilgilere sahip olmak da değil kültürlü olmak bunların sonucunda islamın ruhunu eksiksiz kamil bir şekilde kavramak demek. Dış dünyada görünürde beni ilgilendirmeyen gibi duran hususlara da bakışımın islamileşmesi ve müteyakkız hale gelmem demek. Kalbim temiz zaten deyip kendini farzlardan muaf tutmak değil farz olmayanlar içinde çabalamak demek. En önemlisi kültürlü bir müslüman İslamı günlük yaşantının hiç bir yerinde yokmuş gibi algılamayan, islamın her alanda hak bir sözünün olduğunun farkında olan kişidir. Müslümanı farklı kılan belki de ilk adım onun kendini, dış dünyayı ve diğer her şeyi kavrayış tarzıdır. Müslüman kendinin “kul” olduğunun da diğer yaratılmış her şeyin de “kul” olduğunun farkındadır. Böyle olunca ne kendine ne başkasına ne çevreye kötü bakamaz ve eyleyemez. İslami hayatımızın her şeyi yapmamışsak hiç bir şeyi yapmamışız demektir. İslam hayatın bazı değil her alnında görünmek ister bu onun özünde var, eğer bazı alanlarda görünmüyorsa demek ki hiç bir alanda görünmüyor demektir. Bir müslümanın ânla ve dolayısıyla ölümle bir derdi bulunmaz. O şimdiyi huzurla yaşar. Yok olma, geçip giderken bir iz bırakamama kaygısı, sevdiklerini ebediyyen kaybetme korkusu bulunmaz. Müslüman emir kuludur. Evet hem de emri bile isteye yapan bir kul. Şimdiki kullanımıyla istemeyerek yapan değil, sorumluluk ben de değil diyen bir edayla değil. Bilinçli bile isteye Allahın emirlerinin kulu. Peki müslüman Allahın emirlerini hayata geçirirsek için çalışırken hedefi muzaffer olduğunu görmek mi, elbette hayır. Sonuç zihnimi meşgul etmemeli, hakkıyla çabalayabiliyor muyum diye dertlenmeli. Ayrıca gelecek sonuçlar onun motivasyon kaynağı olamayacağını yukarıda da belirtmiştik zaten. Müslüman gizli putlara ve şartlandırmalara da tapmaz tüm o putlaştırılmış ne varsa refah konfor gibi hepsini reddeder. Müslüman, “Ben kiminim malım kimim diye bir durup düşünmeli” ve kendininde malınında alsında Allahın olduğunu ,idrak eder bu bilinçle yaşar. 4- İSLAMIN ÖZGÜNLÜĞÜ 115-147 Diğer sistemler toplumlara baktığımızda önce diğer sosyal kurumlar vs oluştuğunu daha sonra buralardaki sorunları halletmek için bir hukuk oluştuğunu görüyoruz. Lakin İslamda zaten belirlenmiş bir hukuk vardır bu hukuka göre hayatın geri kalanı tanzim edilir. Yani bu şu demek; İslam hukuku onu yaşayan insanların tecrübelerinden önce mevcuttur çünkü o Allah tarafından en başında belirlenmiştir. İslamın paradoksallığına gelince o bazen aynı konu hakkında bir yerde yergi bir yerde övgüde bulunabilir. İslamı daha iyi anlayabilmek için onun genel perspektifine ve vermek istediği mesaja iyi bakmak lazım yoksa ya onu haşa saçma bir sistem olarak görebiliriz ya da yaşanması zor ir sistem olarak algılar rafa kaldırırız. İslamın ortayolu öngördüğünü biliyoruz ama bu ortayolu nasıl anlıyoruz buna dikkat etmeliyiz. Vasat derken kast ettiğimiz birden fazla şeyin ortalaması olan vasatî değil. Vasat (orta)kendi başına müstakil bir varlığı olan bir duruştur. Mesela islam kesin olarak faizi yasaklar ama günüzde her yere karışmış halde o zaman bir müslüman islam zaten vasatlık-ortayolculuktur diyerek uzlaşmaya gidici çözüm!ler öneremez. Maalesef bu hataya düşen müslüman! devletlerin hallerini görüyoruz. İslam zaten bir yaşam tarzı olarak indiği için o kendi kültürünü de beraberinde getirmektedir, eksiksiz şekilde yaşandığında İslami kültür zuhur edecektir. İslam ve diğer felsefi düşünceler arasında ciddi bir fark var “yaşam” evet islam zihni bir fantezi değildir sadece masa başında konuşulmayı kendine yeterli görmez bakın istemez demiyorum yeterli görmez diyorum o aynı zamanda kendini hayatta uygulanırkende görmek ister. İslamın bilime karşı olduğunu iddia edenler sözde din hegemonyasından kurtuluyoruz derken bilimin dogmalarına boyun eğmekteler. Bu arada islam evet bilime karşı ama hangi bilime; batının doğaya istediği gibi at koşturabileceğini zanneden kendinden başka düşünme tarzına yaşam sahası tanımayan bilimine ki zaten malumumuz islam aksine dünyayı kendimizi tanımayı bilgi sahibi olmayı salık veriyor sürekli. Tabi bunu yaparken dünyaya muamelemize de kural koyuyor, dünyanın sahibi değil halifesi olduğumuz bilinciyle bilimimizi yapmamız gerektiğini söylüyor. İslam bir mistik tecrübe yaşantı değildir o gayet fiziki dünyada elle tutulur gerçek bir yaşam tarzı hatta yaşamın ta kendisidir. Bizdeki kaide şudur; bir insanı uçarken bile görsek şeriata uygun düşünüp yaşamıyorsa cidiye alınmaz. İslamda marifetin en üstünü ihlas ve takva ile hayatını sünnete uygun yaşamasıdır. Riyazetin islamla ilişkisine baktığımızda hıristiyanlıktaki gibi sistemleşmiş ve bir gruba has bir durum görmüyoruz. Zaten müslümanın sünnet üzere yaşayış gayreti bir doğal bir riyazettir aslında. İslam ve ruhçuluk-maddeciliğe baktığımızda ikisininde müslümanın zihin dünyasında bir kabulü olmaması lazım ki ikisi de farklı dursalarda aynı ağacının farklı dalları sadece. Aslında müslüman hiç bir her ne nedenle olursa olsun başka yöntemlere düşünüşlere başvurması abestir. İslam başka sistemlerin gediğine kapatmasına ihtiyaç duyan nakıs bir din değildir. İslam batılı anlamda gelenekçi değildir. Yani o var olageleni her ne şekilde olursa olsun gelen şey doğru mu yanlış mı bakmadan korumaya çalışan bir sistem değildir. Çünkü böyle gelenekçilik yeni atılımların ilerlemenin önünde engelden başka bir şey değildir. İslamda en güzel örneklik teşkil eden asrı saadet gibi yaşamaya çalışma anlamında dinamik bir gelenekçilik vardır. İslam ve akılcılığa baktığımızda, akılcığın felsefi olarak asıl ne ifade ettiğine baktığımızda islama aykırı mı değil mi görebiliriz. Akılcılık bilgi kaynağının insan aklı olduğunu idda eder. Oysa islamda bu kaynak şüphesiz vahiydir, elbette akıl yadsınmıyor sonuçta vahyide anlamaya çalışırken aklımızdan yardı alıyoruz ancak akıl üstü durumların varlığını kabul edip vahye tabi oluyoruz. Bu bakımdan müslüman biri akılcılığı savunamaz. İslamın insan anlayışına baktığımızda bugün hakim olan batının antroposentrik anlayışından uzak olduğunu görüyoruz. Batıya göre insan diğer tüm varlıklardan üztün olduğu için kendi ilerlemesi için ne pahasına olursa olsun istediği gibi onu kullanabilir ki zaten kullandığı için o ağzımızın suyu aka aka baktığımız teknolojisini bilimini geliştirdi. İslam ise insana “eşrefi mahlukat” sıfatını yükler ama sınırsızca hırslarına göre dünyayı kullanmasının önüne geçer. Yani gerçekçi bir değerle insanı algılayarak diğer mahlukunda hukukunu korumuş olur.
Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler
Müslümanca Düşünme Üzerine DenemelerRasim Özdenören · İz Yayınları · 20208,7bin okunma
·
314 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.