-Neden çalışıyorsun öyleyse? Niçin sıkıntıya sokuyorsun kendini?.. Ben bir süredir resim yapmayı bıraktım artık.
-Kim dedi sana ben insanlık için resim yapıyorum diye? Tut ki insanlık yok oldu ve çalışmalarım kara, yağmura, doğa nın kör kuvvetlerine teslim oldu; yine de canı cehenneme! Ben hâlâ kendi çalışmalarımdan keyif alıyorum ve bu da yetiyor bana.
-Ama daha iyi keyifler var. Tembellik keyfi, aşk keyfi, mehtaplı gecelerin keyfi; bunlar daha iyi değil mi acaba? Bir anı ganimet bilmek gerek oysa. Tut ki insanlık devam edecek; biz öldükten sonra mevhum yadigarlarımız yeryüzünde yuvarlanıp duran bir sürü mikrobun kellesinde iz bırakmış veya çalışmalarımızdan zevk almış veya almamışlar, ne önemi var?
-Her şey geçici ve dünyanın bir gün sonu gelecek. Yine de ne işe yarayacak? Aşk keyfi, mehtaplı gecelerin keyfi benim için bir. Hepsi unutulacak; hepsi mevhum, koskoca bir mevhum!
- Dünyanın sonu gelmeyecek. Sadece insanlık sona erecek; o da kendi eliyle.
-Ne fark eder ki? Her canlı bir şekilde tasavvur eder dünyayı ve öldüğü zaman dünyası da kendisiyle birlikte ölür. Üstelik yeryüzündeki hayat biteceğine göre insanın bu işi bizzat yapması daha iyi bence. Ne değişir ki?
-Peki, senin inandığın şu ruh var ya; güneş çiy tanesi gibi uzayda buharlaştıktan ve bütün gezegenler dağılıp gittikten sonra alaycı gözlerle ufacık yıldıza bakan yarasa ruhun avare uzayda ne yapacak? Sararıp solmuş bunca hasta ruhun numaralandırıp depolanacağı özel bir müze mi var? Bu düşünce üç bin yıl önceki insanın kendini beğenmişliğinden kaynaklanıyor. Maddi dünyanın ötesinde kendisi için mevhum, bir dünya tasavvur etmiş. Ama cisim yok olduktan sonra gölgesi kalmaz.
-Anlamadın maksadımı. Ben vücuttan ayrıldıktan sonra bağımsız olarak yaşayacak müstakil ve mutlak bir ruha inanmıyorum. Ama herkesin, her canlının kişiliğini oluşturan manevi özelliklerin tümü onun ruhudur. Kelebek de birtakım maddesel ve ruhsal özelliklere sahiptir ve bunların tümü onun varlığını oluşturur. Düşüncelerimiz, tasavvurlarımız doğanın dışında mı? Cismimiz doğadan aldığı maddeleri ölümden sonra ona iade ediyor. Böyle olunca, doğadan esinlendiğimiz düşünceler ve şekiller neden yok olmasın? Bu şekiller de ölümden sonra parçalanıyor fakat yok olmuyor. Vücudumuzdaki zerreler başkalarının vücutlarına nasıl geçiyorsa, sonraları bu şekillerin başka kafalarda cam ekrandaki şekiller gibi etkili olması mümkündür.
- … Ben ayna ile ona akseden cisim arasında bir ilişki görmüyorum. Buna ruh diyorsan, öyle olsun. Ama bana kalırsa, "artist" başkalarından daha duyarlı olduğu ve yaşamın pisliklerini ve haşin gereksinimlerini daha iyi gördüğünden, kaçış yolu bulmak ve kendini kandırmak için, olduğu gibi değil, kendi istediği gibi, kendi ürünlerinde yansıtır bunları. Ne var ki bunun ruhla bir ilgisi falan yok; sadece bir hastalık.
Sayfa 14 - Yapı Kredi Yayınları, 10. Baskı, Çev. Mehmet KanarKitabı okudu