Gönderi

60 syf.
·
Not rated
En Büyük Mahkeme: Vicdan
Stefan Zweig’ın 60 sayfalık bir kitabı. Bir doktorun kendisinden yardım isteyen bir kadına nahoş teklifi sonrası yaşananları anlatıyor. Kendime hatırlatma amaçlı inceleme yazdığımdan bundan sonrası ipucu (spoiler, tatkaçıran) içerir. Kitabı henüz okumamış olanlar lütfen bu kısmı atlasınlar. ———————————————————————— Kitabın başlangıcında 1912 yılının Mart ayında Napoli limanında, büyük bir transatlantiğin yük boşaltma işlemleri sırasında tuhaf bir kaza meydana gelmiştir. Kitabı kendi ağzından dinlediğimiz kişi gazeteyi okurken kazayla ilgili bilgilerin daha sonra kitabın sonundaki olaylarla ilgili olduğunu tahmin etmiştir. Avrupa’ya geri dönmek için pek de konforlu olmayan bir yer ayırtmış, ancak kamaranın konforsuzluğundan ve geminin keşmekeşinden yorularak gündüzleri uyuyup geceleri güverteye çıkarak zaman geçirmeye çalışmaktadır. Geceleri güverte bomboştur. Gece güvertede gökyüzünü izlediği sırada bir adamla karşılaşır ve bu adamla konuşmaya başlar. Karanlıkta adamın yüzünü görmez. Ancak adamın çok kötü bir halde olduğunu anlar ve anlattıklarını dinler. Kendisi ile konuşan kişi bir doktordur. Başına gelen şeyleri en başından anlatır. Avrupa’dan Hindistan’a kendi istediği bir görev için geldiğini, yedi yıl boyunca burada izin kullanmadan yaşadığını anlatır. Bir gün kendisini esrarengiz beyaz bir kadının ziyaret ettiğini, ziyareti esnasında kendisinden hamileliğini sonlandırmasını istediğini ancak doktorun kadından etkilenerek onunla beraber olması karşılığında bunu yapabileceğini söylemesi üzerine kadının doktoru tersleyerek derhal orayı terk ettiğini anlatır. Doktor da kadının kendinden emin halinden öylesine etkilenmiştir ki yaptığından pişman olur. Kadının kocasının bir tüccar olduğunu, uzun bir süredir seyahatte olduğunu, cumartesi günü döneceğini öğrenir, kadının hamileliğinin başlarında olduğunu da anlamıştır. Hemen kadının peşine düşer. Kitaba da adını veren bir amok koşucusu gibi kendinden geçerek koşar. Ancak kadını yakalayamaz. Her şeyi geride bırakıp yerine kimsenin bulunmasına gerek duymadan arabasına atlayıp trene biner. Kadının evini bulur ve gider ancak kadın yardımı kabul etmez. Bir baloya davet edilir doktor, onunla karşılaşma ümidiyle kabul eder, nitekim karşılaşırlar da. Kadına yakın olmak için saçma sapan hareketler yapar doktor, salonun görece boş olduğu bir anda kadına doğru koşar, kadın anlaşılmasın diye yüksek sesle gülerek “Oğlumun reçetesini şimdi mi hatırladınız doktor bey?” diyerek durumu belli etmemeye çalışır. Doktor çok utanır. Kadına artık yaklaşmasının mümkün olmadığını anlar. Otelde ona uzun uzadıya bir mektup yazar, kendisine yardım etmek istediğini de. Kadın artık çok geç olduğunu, belki yardım isteyeceğini söyler. Mektubu yanındaki genç bir yardımcı oğlan çocuğuyla gönderir. Bu genç, doktorla birlikte olan bitenden haberdar olan tek kişidir. Saatler sonra tekrar kapısı çalar, genç çocuk tekrar gelmiştir ve doktoru alıp tekinsiz bir yere götürür. Kadın yaralıdır, hastaneye gitmeyi kabul etmemesi üzerine alıp kadının evine götürürler. Kadın burada doktordan durumu kimsenin öğrenmeyeceğine dair söz alır. Adım adım ölüme gider ve sabaha karşı hayata gözlerini yumar. Otopsi için hükümet tarafından görevlendirilen bir doktor gönderilir ve doktor, bu görevlendirilen doktoru öldürmekle tehdit ederek sahte ve inandırıcı bir ölüm raporu hazırlatır. Daha sonra kadının genç bir subay olan sevgilisi gelir. Doktora neden öldüğünü, ölümüne kimsenin sebep olup olmadığını sorar. Doktor bunun bir alınyazısı olduğunu söyler ancak içten içe ölümünden kendisini, subayı ve kadının inadını sorumlu tutar. Genç subaya kadının hamile olduğunu, hamileliğini sonlandırmak istediğini söylemez. Doktor, birkaç gün önce görse nefret edeceği bu adama karşı kötü bir şey düşünmez, aksine ortak bir hissiyat içinde olduklarından birbirlerine yoldaşlık yaparlar. Kadının kocası cumartesi günü geldiğinde olan bitene ikna olmadığı için her yerde doktoru arattırır olan biteni öğrenmek için. Doktor, genç subayın evinde dört gün saklanmıştır. Subayın sahte bir kimlikte aldığı biletle, Hollandalı tüccarın karısının tabutunu Avrupa’da otopsi yaptırmak üzere götürdüğü gemiye biner. Doktor sözünü sonuna kadar tutmaya kararlıdır. Hem artık hükümet tarafından üstü çizildiği için doktorluk yapamayacaktır. Emekliliği de yanmıştır. Beş parasız kalakalmıştır. Bunların hiçbir önemi kalmamıştır, kadının kocası hiçbir şeyi öğrenmemelidir. Bu sırada sabah olur. Doktor korkuyla yerinden kalkar ve konuşmasına son verir. Kendisini dinleyen adamın odasına gelmek istemesine de müsade etmez. Doktoru dinleyen adam, dinlediklerinin rüya mı, gerçek mi olduğuna gemide herkesten kaçan Hollandalı tüccarı görmese inanmayacaktır. Hollandalı tüccarın eşinin hayatıyla ilgili çok daha fazla şey bildiği için sanki yüzüne baksa her şeyi ele verecekmişçesine yanına yaklaşmaya bile cesaret edemez. Doktoru dinleyen bu adam gemiden ayrıldığında da işte bundan sonra ne olduğuna dair izleri öğreniyoruz. Tüccar, karısının kurşundan yapılma tabutunu ipten merdivenle taşınması esnasında görevlilere yardım ederken -gazetelere göre- bir meczup tabuta doğru atlamış ve çalışanlar, tüccar ve tabut suya düşmüş; kurşundan tabut ağırlığından dolayı doğruca hızla denize batmış. Botlarla tüccarı ve çalışanları kurtarmışlar ancak tabut öylece kalakalmış. Gazetenin küçük bir bölümünde de kırk yaşlarında birinin karaya vuran bir cesedin denizden çıkarıldığını gösteren bir başka haber de okumuştur doktoru dinleyen adam, o sırada gazetenin sayfası içinden doktorun gözlerini görür gibi olmuştur ve kitap böylece sona ermektedir. ———————————————————————— Kitabı okurken doktorun yıllarca hissetmediği duyguların nasıl esiri olduğunu, gücün karşısında nasıl etkilendiğini, kadının onurunu hiçe sayışını okurken üzüldüm. Keşke kitabın sonu böyle olmasaydı diye düşünülebilirken Zweig kitap boyunca onursuzca olduğunu belirttiği bu durumu cezasız bırakmamayı tercih etmiş. Akıp giden, duygu durumlarının başarılı bir şekilde anlatıldığı bir kitaptı benim için. Hızlıca ancak bu şekilde dağınık bir inceleme oldu. Düşündüklerimi yazmaya elimin hızı yetmiyor ne yazık ki… Yazmaya çalışırken de unutuyorum. Okumayı düşünenlere keyifle okumalar.
Amok Koşucusu
Amok KoşucusuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021112.3k okunma
·
23 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.