Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir Yudum Kitap
Çoğu vakit, sadece bir insan olduğumuzu unutuyoruz. Bir şeyler oluyor ve sanki dünya yıkılıyor. Sebep? Hiç. Huxley, "Ne sebeple olursa olsun hatanızın üzerine kara kara düşünmeyin. Temizlenmenin yolu çamurda yuvarlanmak değildir." der. Hadi, yakınmayı bırakın ve şu güzel günü selamlayıne. Bir yudum kahve, bir yudum kitap ile... Aldous Huxley - Cesur Yeni Dünya Çevirmen: Ümit Tosun, İthaki Yayınları, s.43-45 Odanın diğer ucunda dikilmekte olan Baş Hemşire küçük bir kolu indirdi. Şiddetli bir patlama oldu. Gittikçe tizleşen bir siren ötmeye başladı. Alarm zilleri delirtircesine çalıyordu. Ürken çocuklar çığlıklar atmaya başladılar; yüzleri dehşetle şekilden şekile giriyordu. “Şimdi de,” diye bağırdı Müdür (çünkü gürültü sağır ediciydi), “şimdi de dersi hafif bir elektrik şokuyla pekiştirelim.” Elini yine salladı ve Baş Hemşire ikinci bir kolu indirdi. Bebeklerin çığlıklarının tonu aniden değişti. Şimdi çıkardıkları keskin, kasılmalı haykırışlarda delice bir çaresizlik vardı. Küçük bedenleri titreyip kasılıyor, kol ve bacakları, görünmez teller tarafından çekiliyormuşçasma sarsılıyordu. Müdür açıklarcasına, “Zeminin bu bölümünün tamamına elektrik verebiliriz,” diye bağırdı. “Ama bu kadarı yeter,” dedi ve hemşireye işaret verdi. Patlamalar ve ziller durdu, sirenlerin ötüşü bir tondan diğerine geçerek kesildi. Gergin şekilde sarsılan bedenler gevşedi ve çıldırmış bebek çığlıkları ve hıçkırık dolu ağlamalar, bir kez daha olağan dehşetten kaynaklanan normal inlemelere dönüştü. “Çiçekleri ve kitapları tekrar yaklaştırın.” Hemşireler emre uydular, ama bebekler; güller yaklaştırıldığında, cıvıl cıvıl renkli kedicik, öten horoz, meleyen kara koyun resimlerini görür görmez dehşetle uzaklaşmaya çalıştılar ve çığlıklarının şiddeti aniden yükseldi. Müdür zafer edasıyla, “dikkatle gözlemleyin” dedi, “gözlemleyin.” Kitaplar ve şiddetli gürültüler, çiçekler ve elektrik şokları - az da olsa bu kavramlar bebeklerin zihinlerinde birbiriyle ilişkilendirilmişti; aynı ya da benzeri dersler iki yüz kere tekrarlandığında ayrılmaz bir biçimde birleştirilecekti. İnsanın birleştirdiğini ayırmaya doğanın gücü yetmezdi. “Kitaplara ve çiçeklere, eskiden psikologların 'içgüdüsel' dediği bir nefret besleyerek büyüyecekler. Refleksleri değişmez bir biçimde şartlandırılır. Hayatları boyunca kitaplardan ve botanikten uzakta, güvende olacaklar.” Müdür hemşirelere dönüp, “Götürün onları,” dedi. Hâlâ çığlık atmakta olan haki bebekler tekerlekli servis masalarına yüklendi ve iterek uzaklaştırıldılar. Arkalarında ekşi süt kokusu ve hayli makbule geçen bir sessizlik bıraktılar. Öğrencilerden biri elini kaldırdı; alt sınıf insanlararının Topluluk’un değerli zamanını kitaplarla harcamasına izin verilmemesinin nedenini anlayabiliyordu ve tabii ki reflekslerinden birinin şartlandırmasını bozabilecek bir şey olan okuma riski de her zaman vardı, ama yine de... işte, çiçekler konusunu anlayamamıştı. Niye Deltaların çiçekleri sevmesini psikolojik olarak imkânsızlaştırmakla uğraşılıyordu ki? KŞM Müdürü sabırla açıkladı. Eğer çocuklara bİr gül görünce çığlık attırılıyorsa, nedeni yüksek ekonomi politikasıydı. Kısa süre önceydi (bir yüzyıl ya var ya yoktu), Gamalar, Deltalar ve hatta Epsilonlar çiçekleri sevmeye şartlandırılmışlardı -özelde çiçeği, geneldeyse vahşi doğayı. Amaç, her fırsatta kırlara koşma isteği yaratmak ve böylece ulaşım tüketimine zorlamaktı. “Ulaşım tüketmediler mi peki?” diye sordu öğrenci. “Hem de çok,” diye yanıtladı Müdür. “Ama başka hiçbir şey tüketmediler.” Kır çiçekleri ve manzara seyretmenin önemli bir kusuru var, bedavalar, diye açıkladı. Doğa sevgisiyle fabrikalar çalışmaz. En azından alt sınıflarda doğa sevgisini kaldırmaya karar verildi, ancak ulaşım tüketimi eğilimi kalacaktı. Çünkü elbette nefret etseler de kırlara gitmeye devam etmeleri önemliydi. Sorun, ulaşım tüketimi için kır çiçekleri ve manzara seyretmekten ekonomik olarak daha sağlam bir neden bulmaktı. Gerektiği şekilde bulundu. Müdür, “Kitleleri kırlardan nefret etmeye şartlandırıyoruz,” diye başladı. “Aynı zamanda onları doğa sporlarını sevmeye şartlandırıyoruz. Bunu yaparken de tüm doğa sporlarının gelişmiş aletlerle yapılmasını sağlıyoruz. Böylece hem endüstriyel ürünler, hem de ulaşım tüketiyorlar. İşte buradan da elektrik şokuna geliyoruz." “Şimdi anladım,” diyen öğrenci hayran kalmış bir halde sustu.
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.