Gönderi

"AŞK"TIR HER ŞEYİN BAŞI... Bu aralar Çanakkale şehitleri, gazileri ve arkada bıraktıkları aileleri hakkında hikayeler yazmayla meşgulüm. Dün oturdum, yine bir tane şehit hanımı ve kızı hakkında bir hikâye daha yazdım. Benim çok değerli bir dostum var. Edebiyatçı, hem de müthiş bir edebiyatçı! Daha hikâyelerim biter bitmez, o ham haliyle hemen ona maillerim... "Çabuk oku, bitir ve hemen bana dön" derim. (Bu arada benim yazmalarımda edebî yönden, askerî yönden, savaş alanları yönünden geniş bir istişare heyetim vardır, her bir hikâyemi onlara danışmadan noktalamam.) Çok değil iki saat sonra döndü. "Maşallah ya!" dedi. "Ne güzel yazmışsın!" "Geç onları..." dedim. "Söyleyeceklerini söyle! Bana onlar lazım." Israr etti. "Ne kadar zamanda yazdın bunu?" "İki saatte" dedim. "İnanmam!" dedi. "İki saatte böyle bir hikâye nasıl yazılır?" "Dostum" dedim. "Bunu yazdıran 'bilgi'dir bilgi... Benim içimde daha yüz bin tane hikâye yazacak 'bilgi' var. Marifet bende değil, 'bilgi'de... Bilgi dinamik bir enerjidir. İçeride durduğu gibi durmaz! Ağzından, burnundan, kulaklarından, kaleminden fışkırır da fışkırır..." "Peki bizde niye fışkırmıyor?" demez mi? Ben kendisine senelerce söyleyip dururum. Abartmıyorum, şahıs hâzâ "ayaklı kütüphane" Dersin ki "canlı google" Ne sorarsan sor; hepsinin cevabı var. Üstelik edebiyatçı... Hem de inanılmaz bir edebiyatçı! Benim hikâyelerime öyle dokunmaları oluyor ki, öyle böyle edebiyatçıların göreceği şeyler değil! "Sadeddin" diyor "Her şey iyi güzel de, hikâyenin ismi beni ısırıyor. Acaba başka bir şey mi bulsan?" "Bulsan" dediği aslında kendisi bir şey bulmuştur da, onu söylemek istiyordur. "Söyle!" diyorum. "Sen ne bulduysan söyle!" Söylediği isim gerçekten de nokta atışı bir isim oluyor. Akşam yine üsteledim. "Ulan oğlum, sen niye yazmıyorsun? İçindeki o bilmem kaç kütüphane dolusu bilgiyi mezarına mı götüreceksin? Söyleyeyim... Onlar mezarda çiçek açmıyorlar ha!" Güldü... Her zamanki söylediğini söyledi: "Yazmak başka bir şey!" "Denedin mi?" "Hayır!" "Ulan denemediğin bir şey hakkında nasıl böyle konuşabiliyorsun?" Sonrasında düşündüm. Çok düşündüm. O "yazmak başka bir şey" cümlesi hakkında çok düşündüm. "Acaba kafasında neyi büyütüyor?" dedim. Çünkü yazması için her şey kendisinde mevcut... Kütüphaneler dolusu bilgiye sahip, günümüzde pek çok meşhur olmuş yazarlardan hatta bütün editörlerden daha fazla edebî yönü var... E o zaman yazmak için neyi eksik? Sonra buldum: "Aşk!" Aşk eksik aşk! Yazma aşkı eksik! "Başka bir şey" dediği işte o aşk'tır. Kütüphaneler dolusu bilgiye sahip olabilirsin, müthiş bir edebî yönün olabilir ama "aşk" yoksa, gerisi boştur. Yazamazsın! Hatta ben öylelerini biliyorum ki, bilgi sıfır, edebî yön desen facia... Ama dokuz-on tane kitabı var. Açıp bir bakıyorsun, affedersiniz bilmem nerenizle gülesiniz gelir. Fecaat ki ne fecaat! Bilgiyi boş verdim; tın tın... Her sayfada en az on tane imla hatası var... Eskiden derdim ki, "Ulan bunda bu ne cesaret? Bunlarla 'yazarım' diye nasıl piyasaya çıkıyor?" Ama şimdi anlıyorum ki, içinde "aşk" var "aşk" Onu o hallere koyan "aşk"mış! Olsun! Yazsın! Bastırsın! Bir zaman sonra yaza yaza, her eserinde eksiklerini, hatalarını düzeltecek elbet...
Sadeddin Özgür
Sadeddin Özgür
··
23 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.