Gönderi

_Din, yaygın bir tür ruh hastalığıdır; saplantı nevrozudur, çarpıtılmış masallardır, gerçeğin inkarı sonucu oluşan toz pembe yanılsamalar sistemidir, uydurmadır, hurafedir, putperestliktir. Bu putlar ise kendi fantezilerimizdir. Dine karşı olan şeye hakikat denir. Tanrı ise abartılmış bir baba figürüdür. _Din, ırkın karakteridir _Uygarlığı zenginleştirebilecek hazine, dinsizlik eğitimidir. Eğitim din dışı, hatta din karşıtı olması gerekir. Yalnız akla dayanmalıdır. _Evrenin yasalarına uyan kişi, kelimenin tam anlamıyla dinsiz sayılmalıdır. _Algı ve bellek yan yana bulunur. Bilinçli ruhsal süreçlerin yanında bilinçdışı ruhsal süreçler bulunmaktadır. Dinin kaynağı da bu bilinçdışı ruhsal süreçlerdir. _Dinler çarpıtılmış masallardır ve gerçek olarak kabul edilmez. Durum çocuklara bebekleri leyleğin getirdiğini söylediğimizde olana benzer. Büyük kuşun neyi simgelediğini bildiğimize göre, gerçeği simgesel bir örtüye sararak anlatmaktayız. Ama çocuk bunu bilemez. O, bizim söylediklerimizin yalnızca çarpıtılmış olan bölümünü duyar _Günümüz insanında bile, saf mantıksal güdülerin tutku dolu dürtüler karşısındaki etkinliği pek azdır. Bu durumda, ilkel çağların hayvansı insanında bu mantıksal güdülerin ne kadar zayıf olduğunu bir düşünün. _Psiko-Mitoloji: Efsane, masal, din, destan gibi geleneksel öykülerin, psikotik yöntemlerle analiz edilmesi ve eski devir insanlarının kültürüne açıklık getirilmesinin bilimidir. Ölümsüzlük, ruhlar, tanrılar, intikam, ölümden sonraki yaşam. Bütün bunlar, kendi ruhumuzun yansımalarıdır. _İlkel vahşi insanlarla, nevrotiklerin ruhsal yaşamları arasında ortak noktalar vardır. _Diktatörlük, baskıcı aile babasının toplumsal karşılığından kaynaklanır. _Saplantı nevrozu_ _Din, koruyucu bir Saplantı nevrozudur(Savunu nevrozu)_ _Takıntı, bağımlılık, yanlış olduğunu bile bile vazgeçememe durumu. (Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu.) Saplantılı eylemler törenlerden kaynaklanır. Nevrotik törenler, belli gündelik eylemlerden oluşur. Hastaya da farklı gözükmez; yine de bunlardan vazgeçemez, çünkü törenden saptığı an dayanılmaz bir kaygı yükselir ve tekrar törene uymaya zorlar. Çocuklukta yaşanmış travmatik bir olaydan kaynaklanabilir. _Nevrotiklerle dindarların saplantılı davranışları birbirlerine çok benzer ve bunlar “saplantı nevrozu”dur. _Benzerlikler ve benzetmeler açısından saplantı nevrozunu, bir dinin oluşumunun patolojik karşılığı [eşdeğeri] olarak değerlendirip bu nevrozu bireysel bir din, dini ise evrensel bir saplantı nevrozu olarak tanımlayabiliriz. En temel benzerlik, altta yatan yapısal içgüdülerin baskı altına alınması; en temel fark ise nevrozlarda köken açısından sadece cinsel olmasına karşılık dinde bencilce kaynaklardan gelen bu içgüdülerin yapısında yatmasıdır. _Tarih öncesi dönemlerden gelen içe bastırma süreçlerinin kalıntıları sonucu din, insanlığın evrensel saplantı nevrozu olmuştur; çocukların saplantı nevrozu gibi o da Oedipus kompleksinden, babayla olan ilişkiden kaynaklanmıştır. Din hem bir saplantı nevrozu hem de sanrısal bellek bulanıklığın sonucu gerçeğin inkarı sonucu oluşan toz pembe yanılsamalar sistemi. Koyu dindarların, bazı nevrotik hastalıklara karşı korunmuş olmaları bunu doğrulamaktadır. Evrensel nevroz olan dini kabul etmiş olmaları onları, kişisel bir nevroz geliştirme yükümlülüğünden kurtarmaktadır. Tarihsel artıklar, dinsel öğretileri nevrotik kalıntılar olarak tanımlamamıza yardımcı oldu. _Saplantılı eylemlerdeki her şeyin bir anlamı vardır. Saplantılı eylem, bastırılmış bilinçdışı güdüleri ve düşünceleri dile getirir. _Nevrotik törenlerdeki büyük bireysel değişkenliğin tersine, dini törenlerin sterotipik [birbirinin aynı olan] özelliği (dua etme, vs.), ilkinin kişisel yapısının tersine, ikincinin toplumsal yapısı ve her şeyden önemlisi de dini törenin ayrıntılarının tamamen anlamlı ve sembolik olmamsa karşılık, nevrotik törenin aptalca ve anlanuz gözükmesi. Bu açıdan saplantılı bir nevroz, kişisel bir dinin yarı komik, yarı trajik bir karikatürüne karşılık gelir. Ama psikanalitik inceleme tekniğinin yardımıyla saplantılı eylemin gerçek anlamı kavrandığı zaman nevrotik ve dini törenler arasındaki işte bu en keskin farklar ortadan kalkar. _Saplantılı zorlanmalara sahip kişinin, bilinçsiz bir suçluluk duygusunun egemenliği altındaymış gibi davranır. Suçluluk duygusunun kaynağı bazı eski ruhsal olaylarda yatmaktadır, ama her yeni kışkırtmayla yeniden canlanır. Törenin ilk oluştuğu dönemde hasta bir hastalıktan kaçınmak için şunu veya bunu yapması gerektiğinin hâlâ bilincindedir. Tören böylece bir savunma önlemi olarak başlar. Saplantılı nevrotiklerin suçluluk duygusunun karşılığı, dindar insanlardaki özünde sefil birer günahkâr olduklarının itirafıdır; ve kuraldışı her işten önce giriştikleri dini törenler (dua etmek gibi) savunmacı önlem değerine sahip gibidir. _Bastırılan içgüdünün etkisi kışkırtma olarak hissedilir ve gelecekte etkili olan bir kaygı yaratılır. Tören ve saplantılı eylemler, kısmen kışkırtmaya karşı bir savunma, kısmen de beklenen hastalığa karşı bir koruma olarak ortaya çıkmaktadır. _Suçluluk duygusu ve ihlali durumunda cezalandırılma korkusu kılığındaki beklentisel kaygı, dini alanda, nevrozda olduğundan çok daha uzun bir süredir bildiğimiz bir olgudur. Dindar insanlar arasındaki günaha tam bir yöneliş nevrotiklerdekinden çok daha yaygındır; bu da saplantı nevrozunda karşılığı bulunan yeni bir dini etkinliğe, yani tövbe etmeye yol açar. _“İngilizlerin, Girit’teki eski bir saray kazısında gerçek Minos labirenti olduğunu söyledikleri bir şey ortaya çıkardıklarını okudun mu? Öyle gözüküyor ki Zeus başlangıçta bir boğaymış. Perslilerin yüceltmesinden önce bizim Tanrımıza da bir boğa olarak tapılmış gibi gözüküyor. _Totemizm, çağdaş duygularımıza yabancı bir şeydir, uzun zaman önce terk edilen ve yerine yenileri konan dini-toplumsal bir kurumdur. Kant’ın zorlanımlı tarzda işleyen ve bilinçli her türlü güdüyü reddeden “kategorik zorunluluklarından farklı değildir. _Gerçeğin öğrenilmesi_ _Dindarlar çocuklar gibi koruyucu baba evindedirler. Ateistler ise çocukluktan çıkıp baba evini terk etmiş ve hayata atılmış kişilerdir. İnsan sonsuza kadar çocuk kalamaz. _Dinsizler, sıcak ve rahat hissettikleri baba evini terk etmiş çocuklar gibi olacaklardır. Çaresizliklerini ve önemsizliklerini bütünüyle kabullenmek zorunda kalacaklardır. İnsanlar sonsuza dek çocuk kalamazlar; eninde sonunda zalim yaşamın içine girmelidirler. Dinsizler zehirlenmedikleri için herhangi bir zehre ihtiyaç duymayacaklardır. Beklentilerini öteki dünyadan geri çekip, tüm enerjilerini dünyadaki yaşanılan üzerinde yoğunlaştıracaklardır. Buna gerçeğin öğrenilmesi adını verebiliriz. _İşte bu kulağa çok hoş geliyor. Tüm yanılsamaları reddederek dünya üzerindeki varlığını katlanılabilir hale sokmayı başarmış bir insan ırkı. _Dinsel doktrinlerin hangi dönemlerde ve ne türden insanlar tarafından yaratılmış olduklarını aşağı yukarı biliyoruz. İlkel dini adetlerin tanrıdan değil de insan kaynaklı olduğunu anladığımız vakit, bunların değiştirilmesinin yasak olduğu hükmü de geçersiz kalacaktır. İnsanlar, kendi çıkarlarına hizmet için konduğunu anlayabilecekler ve daha dostça bir tavır takınacaklardır. Ama bir yasağın, tanrıdan gelme değil de, toplumsal ihtiyaçtan dolayı çıktığını söylersek, kültürü de tehlikeye atmış olacağız. Kutsal yasaklar bulaşmayla diğer yasa ve kültürlere de geçmiştir. Bu kurallar insani yetersizliğinin tüm belirtilerini de gösterirler. Dar görüşlü bir vesvesenin ürünü olabilecek şeyleri, bencilce küçük çıkarların sırıttığı görülür. _Hiçbir önerme, kendi kendisinin kanıtı olamaz. Sonuç: Doğruluğu en az kanıtlanabilmiş unsurlar, bizim için en fazla önem taşıması gereken ve evrenin bilmecelerini çözme, yaşamın acılarına katlanmamızı sağlama görevi üstlenmiş unsurlardır. _Bir papaz, din, saçma olduğu için inanıyorum. Çünkü mantık üstüdür. Dinleri hissetmeliyiz. Kavranması gerekmez der. Her saçmalığa inanmak zorunda mıyım? Hepsine inanmak zorunda değilsem neden sadece buna inanmalıyım? Çocuklar anlatılan bir peri masalına kendilerini kaptırmış dikkatle dinlerlerken o, ayağa kalkıp bunlar gerçek mi? diye sorar. Olmadığı söylendiğinde de yüzünde küçümseyici bir ifadeyle, oradan uzaklaşırdı. Felsefecilerin de, dinin peri masallarına karşı da aynı biçimde davranacaklarını umabiliriz. Saçma dinsel düşünceler insanlık üzerinde en büyük etkileri yapmıştır ve bunlar psikolojik sorundur. _Kendi çocukluğuyla insan ırkının çocukluğundaki çaresizlik anıları materyalinden inşa edilen bir düşünceler toplamı yaratıldı. Bu düşüncelere sahip olmanın insanı iki yönde koruduğu açıkça görülebilir. Babası için bu kadar çok şey yapan insan bir mükâfat görmek veya en azından onun sevilen tek çocuğu, Seçilmiş Kavim olmayı isterdi. _Bağlılık_ _Kişi, borç yükü altında ezilen sefil olabilir ama bunun karşılığında bir Roma yurttaşıdır, diğer ulusları yönetme ve kendi yasasını kabul ettirme görevinde onun da bir payı vardır. Öte yanda, ezilen sınıflar efendilerine duygusal olarak da bağlanabilir, özdeşleşebilirler. Düşmanlıklarına rağmen onlarda kendi ideallerini görebilirler. Bazı uygarlıkların nasıl olup da bu kadar uzun süre varlıklarını sürdürebildiklerini anlaşılıyor. Kültürel ideal tarafından sağlanan narsistik doyum, kültür düşmanlığıyla mücadelede başarı sağlayan güçler arasında da yerini alır. Bu doyum, yalnızca kültürün yararlarının tadını çıkarmakla kalmaz, kültürleri dışındaki insanları hakir görme hakkının, ıstırabını çektikleri haksızlıklara karşı bir telafi sağlaması nedeniyle ezilen sınıflarca da paylaşılır. _Yanılsama_ _Sütnine çocukları, din adamları halkı uyutur. Amerikadaki deneyde, her türlü uyuşturucuyu yasaklayarak, insanları dinle uyutmaya çalışıyorlar. _Kitleler asla gerçeğin peşinde koşmamıştır. Yanılsamalar isterler ve yanılsamasız yapamazlar. Yanılsamalar üzerine kurdukları sahte bir hayatta yaşıyorlar çünkü arzuları bunu istiyor. Arzu doyumu sağlayıcı ve teselli edici güçleri açısından da din en uygun sistemdir. Bilim ise yanılsama değildir. Ama bilimin bize veremediğini başka bir yerden alabileceğimizi sanmak, yanılsamanın ta kendisi olacaktır. _Bilimsel düşüncenin dönüşümleri devrimler değil, gelişme ve ilerlemelerdir. Önceleri geçerliliği evrensel olarak kabul edilen bir yasanın daha kapsamlı bir bütünün özel bir durumu olduğu ortaya çıkmakta veya bu yasa ancak daha ileride keşfedilebilen diğer bir yasayla sınırlanmaktadır; gerçeğe kaba bir yaklaşıklık, daha dikkatlice uyarlanmış ancak kendisi de ileride bir yetkinleşme sürecinden geçecek olan diğer bir yaklaşıklık ile yer değiştirmektedir. _Bilgi hazinesine ulaşan insan ne kadar çoğalırsa dinden kopuş da o kadar çoğalır. Avrupada dinin etkisi azaldı çünkü bilim gelişti. Eleştiri kültürü, dini kanıtları yontarak zayıflatmış. Bilimler, dinlerdeki yanlışları ortaya çıkarmış ve saygı duyduğumuz dinsel kavramlar ile ilkel insan düşünüşünün benzerlikleri tespit edilip şaşkınlığa yol açmıştır. _Yanılsamalar, arzulardan kaynaklanmaktadır ve psikiyatrik hezeyanlara yakın düşerler. Gerçekle çelişkili değildirler. Fakir genç kız, bir prensin gelip kendisiyle evleneceği yanılsamasına sahip olabilir. Hezeyanlar ise gerçekle çelişki halindedir. Dinlerin tümünün birer hezeyan olduğunu ve kanıtlanamaz olduklarını tekrarlayabiliriz. Hiç kimse bunların gerçek olduğuna inanmaya zorlanamaz. Bugün bilimin yanıtlayamadığı birçok sorun vardır. Ama dışımızdaki gerçeklik hakkında bize bilgi verebilecek tek yol bilimsel çalışmadır. Sezgi bir yanılsamadır; Aristo'nun böceklerin gübreden oluştuğu biçimindeki inancı bir hataydı; Kolomb'un Hindistan'a ulaşan yeni bir deniz yolu bulduğunu sanması ise bir yanılsamaydı. _Her çağda ahlaksızlık, dinden çok destek almıştır. Cehalet cehalettir; cehaletten herhangi bir şeye inanma hakkı çıkarılamaz. Dinde, insanlar her türlü üçkâğıtçılığa ve entelektüel cambazlığa girişirler. Kendileri için yarattıkları belirsiz bir soyutlamaya tanrı adını verir. _Dinler, deneylerle elde edilmiş sonuçlar değildirler; bunlar yanılsamalar, insanlığın en eski, en güçlü ve en acil arzularının doyumudurlar. Bu düşüncelerin gücünün sırrı, bu arzuların gücünde yatar. Çocukluktaki çaresizlik, baba tarafından korunma gereksinimine yol açmıştı ve bu çaresizliğin tüm yaşam boyu sürdüğünün bilinmesi, bir babanın varlığına bağlı kalmayı gerekli kılmıştır. Böylelikle Tanrı, tehlikelerinden kaynaklanan korkumuzu bertaraf eder; ahlaki bir dünya düzeninin kurulması, adaletin garantisi ve dünyadaki varlığımızın gelecekteki bir yaşamla sürmesi bu arzu doyumlarının gerçekleşeceği zaman ve mekân çerçevesini belirler ve bireyin ruhu için çok büyük bir rahatlık sağlar. _Niçin inanırız. 1. Atalarımızdan gelen gelenekten dolayı. 2. Mucizeler ve kanıtlar var. 3. Asla, inanç gerçek mi diye sorulamaz. Kan dökülür. Bu yasaklamanın tek bir nedeni: Dinlerin ardında yatan temelsizliğin farkında olunması. Atalarımız cahildi ve birçok saçmalığa da inanırlardı. Bize bıraktıkları kanıtlar, her türlü güvenilmezlik belirtisini taşıyan yazılı eserlerdedir. Bu eserler çelişkiler, düzeltmeler ve tahrifatlarla doludur. Eğer bilseydik, inanmazdık. Balinaların nasıl doğurduğunu bilmeseydik farklı şeyler tasarlayabilir ve onlara inanabilirdik. Dinsel kanıtlar geçmişe aittir. _Korunma içgüdüsü, inancın nedenidir. Ailesi çocuğua iyi olur çalışırsan saygı görür iyi bir hayat yaşarsın ama çalışmazsan sürünürsün. İnsan bütün bu koşulları dine aktaracaktır. Cennet cehennem. Dua ise insana güçlü tanrının ilgisini ve sengisini sağlar. Dış dünya karşısındaki bağımsızlığımızı anlamaya bilim girişecektir; din ise gücünü bizim içgüdüsel isteklerimizi karşılamak olgusundan alan bir yanılsamadır. _İnsanlar doğa güçlerine soy gelişimsel bir yol izleyerek hem bir baba niteliği verir hem de bir tanrıya dönüştürür. Zamanla doğa güçleri insansı niteliklerini kaybetmişlerdir. Ama insanın çaresizliği, bunun yanı sıra babasına ve tanrılara olan özlemi sürüp gitti. Tanrılar üçlü görevlerini korudular. Doğanın dehşetini gidermeli, insanı -özellikle ölüm konusunda oluğu gibi- kaderin zulmüne alıştırmalı ve uygarlığın kabul ettirdiği acı için bir telafi sağlamalıdırlar. Doğa özerkleştikçe ve tanrılar doğadan uzaklaştıkça tüm beklentiler tanrıların üçüncü işlevine yöneltildi; ahlak. Artık tanrıların görevi uygarlığın acılarını düzeltmek, barışı sağlamak. _Dinler aşılması gereken bir çocuksuluk artığı. İnsanların, doğa karşısındaki çaresizlikleri sonucu teselliye ihtiyaç duyarlar ve başa çıkma yöntemi olarak din kurumu oluşturulur. Çocuk/baba ilişkisi dileğe uygun olarak nitelik değiştirir ve tanrılar haline gelir. Kaderin acımasızlığına, ölüm karşısındaki çaresizliğe karşı teselli bulabilmek, uygarlık acılarını azaltabilmek için tanrılara gereksinim vardır. Bütün hikmete, bütün iyiliklere ve bütün adalete sahip olan tek bir Tanrı ortaya çıkar. Babayla olan ilişkilerin içtenliğe yeniden ulaşılmış olur. Bunlar deneyimlerin ya da düşüncenin sonuçlan değil, yalnızca yanılsamalardır; insanlığın en eski, en güçlü dileklerinin doyumudur. Güçlerindeki giz, bu dileklerin gücüdür. _Uygarlık_ _Laiklik, uygarlıktır. Dinsel düşünce ise ilkelliktir. İnsanlar ilkellikten, uygarlığa eğitim ve bilgi yoluyla rahatça geçeceklerdir. Uygarlığa düşmanı, eğitilmemiş ve ezilen geniş kitleler de bilimsel düşüncenin sonuçlarını kabul etmeye hazırdırlar ama bilimsel düşünüşün insanlarda gerçekleştirdiği değişikliği geçirmemiş olarak. Bu kitlelerin uygarlığa duyduğu düşmanlığın, kendilerini işe zorlayan bu düzende buldukları zayıf noktaya yöneltilmesi tehlikesi yok mudur? Tanrı yoksa komşusunu öldürebilir. Bunu din engelliyordu. Demek ki uygarlık ve din arasındaki ilişki temel bir revizyondan geçmelidir. _Uygarlığın uyguladığı baskı uygarlık düşmanlığına neden olur. Uygarlık, insanı hayvansı durumundan çekip ayırmaya başladı. Bu yoksunluklar uygarlık düşmanlığının çekirdeğini oluşturuyor. Her birey gerçekte bir uygarlık düşmanıdır. Uygarlık bireye karşı korunmalıdır ve uygarlığın kuralları bu amaca yöneliktir. Kişiler, uygarlığın azınlık tarafından çoğunluğa zorla kabul ettirilen bir şey olduğu zannediyor. Kitlenin bir azınlık tarafından denetiminden vazgeçmek ne kadar olanaksızsa, uygarlığın işleyişinde zordan vazgeçmek de o kadar olanaksızdır. Çünkü kitleler tembel ve bilinçsizdirler; içgüdüsel feragatten hoşlanmazlar ve bunun kaçınılmazlığı konusunda tartışma yoluyla ikna edilemezler. Önder olarak tanıdığı bireylerin etkileri aracılığıyla çalışmaya ve uygarlığa yöneltilebilirler. _İnsanlar, ahlaki açıdan güvenilir değildir. Cinayetten kaçınan ama hırslarının veya arzularının doyumundan kendilerini yoksun bırakmayan ve diğer insanları, karşılığında ceza görmedikleri sürece yalanlarla incitmekte bir an bile tereddüt etmeyen sayısız uygar insan vardır. _Medeni azınlık, zengin ve mutlu bir hayat sürerken, çoğunluğun yoksul hayat sürmesi ve sömürüldüğünü düşünmesi, nefrete ve isyana neden olacaktır. Ezilen bu insanlar da asla medeni kültüre uyum sağlamayacak ve medeni düzeni yok etmek isteyeceklerdir. Bu insanların uygarlığa düşmanlıkları apaçık görülür. _Uygarlığın esas görevi, bizi doğaya karşı savunmaktır. Uygarlık olmasaydı güçlü olan her istediğini yapabilecekti. İstediği kadını alabilecek, istediği soygunu yapabilecek ve iktidar araçlarını ele geçirip diktatörler çıkabilecekti. Uygarlığın kaldırılması için çabalamak nankörlük, bir basiretsizliktir. _Sanat, eğitimsiz ve ağır iş yükü altındaki insanlara erişemese bile ayrı bir tür doyum sağlar. Sanat, en eski ve hâlâ en derinden hissedilen kültürel feragatlerin yerini alan doyumlar verir ve bu nedenle bir kişiyi uygarlık için yapmış olduğu özverilere alıştırmada başka hiç bir şey onun yerini tutamaz. Sanatsal yaratılar özdeşleşme duygularını, yüksek değer verilen duygusal yaşantıları paylaşma fırsatı sağlayarak yükseltir. Bu yaratılar, kişinin kendi özel kültürünün başarılarını resmedip kültürün ideallerini çarpıcı bir biçimde kişiye anımsattıklarında, onun narsistik doyumuna da hizmet ederler. _İnançlı kişi, dinin öğretilerine belirli duygusal bağlarla bağlıdır ve herhangi bir tartışma nedeniyle kendi inancından vazgeçmeyecektir. _On yıllar boyu uyku ilacı almış bir insan, bundan yoksun bırakılırsa elbette uyuyamaz. Bu insanlar, dinin tehditlerinden gözleri korkup yıldıkları için uygarlığın hükümlerine boyun eğmemektedir. _Dinler ve uygarlık, doğaya karşı bir savunma mekanizmasıdır. Dinler, uygarlığın ürünleridir. Birey, atalarının mirasını çarpar, böler, çıkarır ve özümseyerek devralır. Dinler, çocukça çaresizliğe karşı geliştirilmiş olan savunmadır. _Arkeolojiye duyulan ilgi hiç kuşkusuz çok övgüye değer, ama eğer bir kazı sırasında konutların altını kazarak çökmelerine ve insanların yıkıntılar altında kalmasına neden olunacaksa bu arkeolojik kazıyı kimse üstlenmez. Uygarlığımız bu dini doktrinler üzerine kurulmuştur ve insan toplumunun devamı, insanların çoğunluğunun bu doktrinlerin gerçekliğine inanmasına bağlıdır. Eğer dinin saçmalığı öğretilirse bir çok kişi, korku duymaksızın kendi bencil içgüdülerini izleyecek ve kendi hükmünü geçirmeye çalışacaktır ve kaos geri gelecektir. Dinin gerçeğin kapsamı içinde olmadığını bilsek ve ispat edebilsek bile, bu gerçeği gizlemeli ve Sanki felsefenin önerdiği gibi davranmalıyız; Sayısız insan tek huzuru dinsel doktrinlerde bulmakta ve ancak bunların yardımıyla yaşama katlanabilmektedir. Karşılığında daha iyi bir şey vermeden onları bu destekten yoksun bırakacaksınız. _İnsanların artık Tanrıya inanmadıklarını, öğrenmenin tehlikeli, gerçekten çok tehlikeli olabileceğini kabul ediyorsunuz. Uygarlığın emirlerini dinsel bir temele oturtmanın uygarlık için tehlike yarattığı biçimindeki savınız, inançlı bir insanın inançsız bir insan haline döndürülebileceği varsayımına dayanmaktadır. Tam bir çelişkidir. İnsanların din olmadan yapamayacakları gerçeğinin olduğu gibi kabul edilmesi görüşünde değil misiniz? Fransız ve rus devrimlerinde görüldü. _Uygarlığı zenginleştirebilecek hazinenin bir dinsizlik eğitimi deneyine değeceği umudunu beslemekte haklı olduğumu kabul etmelisiniz. Bu deney beklenen sonuçları vermediği takdirde, bu reformdan vazgeçip insanın içgüdüsel arzularıyla yönetilen, akıl yönü zayıf bir yaratık olduğu biçiminde eski yargıma dönmeye razı olacağım. ___ _Tanrı güçlü ve iyi, insan ise zayıf ve günahkârdır. Rahipler, ilahi lütuflara mahzar olabilmek için günahın vazgeçilmez ön koşul olduğu, dolayısıyla sonuçta günahın Tanrının hoşuna gittiği sonucunu. _Yitirilenden daha fazlasının kazanılması olasılığı vardır ve böylelikle büyük bir tehlikeden sakınılabilinir. Aziz Boniface, saksonların kutsal olduğu gerekçesiyle ululadıkları ağacı kesip devirdiğinde olayı seyredenler kutsal ağaca yapılan bu saygısızlığı korkunç bir olayın izlemesini beklediler. Ama hiçbir şey olmadı ve Saksonlar vaftiz olmayı kabul ettiler. __ _Uygarlığın Huzursuzluğu_ _Uygarlığın en önemli tarafı maddi servet değildir. Önemli olan, idealizme, bilim ve sanat yaratılarına olan katılımdır. Uygarlık becerisi, tekil insanların, diğerlerinin hatırı için, kendilerine acı gelse de dürtülerden vazgeçmeye katlanmalarını gerektirir. Böylelikle kendi toplum karşıtı eğilimlerini aşacaklardır. _İnsan zekâdan yana zayıf bir yaratıktır ve yalnızca dürtü dileklerinin egemenliğindedir. _İlkel atanın devrilişi_ _Yüzyılın en korkunç despotu II. Abdülhamid, çağdışı imparatorluğun sultanıdır. Bu despot bütün tebaası üzerinde yaşam ve ölüm yetkisini tek başına elinde tutmakta, zindanlarda Türk aydınlarını boğdurtmakta, bir kısım azınlıklarla birlikte kendi öz oğullarını da acımadan öldürmekte, hareminde de binlerce kadını kendi keyfi için tutmaktaydı. 1908'de oğullar zalim babaya karşı bir olup ayaklandılar. Genç Türkler sultanı tahttan indirerek ulusal bir toplum düzeni kurdular. Osmanlı İmparatorluğu'nda sanatların ve düşüncenin bir anda yeşerip geliştiği gözlendi. _Filozof Alexander von Humboldt, ibni Halduna benzer şekilde kültürü, özgün bir halkın, insanlığın ortak uygarlığına yapmış olduğu, diğer halklarınkinden farklı, özgün katkılarının bütünü olarak ele almış ve kültürler arasındaki yüksek ya da ilkel gibi farklılıkları tümüyle reddederek ilkel kavramına da karşı çıkmış. Bu farklar sadece çevreye uyumdan kaynaklıdır. _Almanlar kulturvölker dedikleri zaman, yüksek kültürü olan ileri Batı uygarlığı ülkelerim değil, özgün bir uygarlığa sahip olan halkları kastederler. Örneğin Mayalar, Papualılar ya da Yakutlar birer Kulturvolk'turlar. Kültürü olmayan insanların kültürle karşılaştıklarında apışıp kalmaları değil, iki farklı kültüre ilişkin töre, âdet ve dünya görüşlerinin birbiriyle karşılaştıklarında yaşanan şaşkınlıktır. __ _Musa ve Tektanrıcılık_ _Din, insanlığın başına musallat olmuş bir nevrotik saplantı. _Tanrı, büyük bir imparatorluğa egemen olan firavunun bir dışa yansımasıydı. _Algıda belirleyici faktör genelde arzu edilen şeyi görmektir. _Travmalar sadece kişinin yaşadığı tecrübeler değil, doğuştan var olan arkaik kalıntılardır. _Hayvanlardaki içgüdülerin karşılığı, insanda ilkel mirastır. _Eğer Eski ve Yeni Ahit aynı tanrıdan geliyorsa neden Eski Ahit’te tanrı ‘Gaddar’, Yeni Ahit’te ‘Sevecen’ bir karakter çizmektedir. Wellhausen, Yahudiliği, Hegelci felsefenin tesiriyle sentezci bir yoruma tâbi tutmuştur; Hegel’in tez, antitez ve sentez diyalektiğini içeren bir sistem ortaya koymuştur. Buna göre her kavram veya tecrübe zıttıyla kâimdir. _Oğlan, kendisiyle özdeşleşmekten vazgeçtiği babasından çekinmeye başlamış ve babası tarafından kötü davranılıyor gördüğü annesiyle özdeşleşme olanağına kavuşmuştu. Babaya karşı kasıp kavurucu bir kin, hiçbir şeyi umursamayan ve kendini helak etmelere kadar varan bu aşırı öfkeli tutum oğlanda başarısızlıklara ve sürtüşmelere yol açıyordu. _Yahudilik bertaraf edilirse, kaynağını Yahudilikten alan İslam da bertaraf edilecektir. _İnsan, yeni bir şey öğrendiğinde bu eğer kanaatlerine aykırıysa ona karşı koyar. Belli bir süre tereddüt eder, kendini savunan deliller bulmaya çalışır, kendisiyle mücadele eder, ama neticede bu yeni şeyi kabullenir. Egonun aklî yönünün duygusal yönünü yenmesi için zamana ihtiyaç vardır. _Kendi çalışmamdan emin olma hissini tadamıyorum. _Meissner: Freuda kendini yeni musa ile özdeşleştirmiştir. O artık yeni bir din ortaya koyan, halkını vaadedilmiş psikolojik özgürlüğe taşıyan bir mesihtir _Zion, Kudüs tepelerininden birinin üstündeki kaledir. Zion kızı ise Yahudi ulusudur. _İbranice: RUH- Ruach, esinti _Rabbani Yemek – Efkaristiya: İsa'nın simgesel bedeni ekmek ve simgesel kanı şarapla yapılan kutsama. _Nevrozun formülü: Travma -kendini savunma- uyuklama evresi, geriye itilmiş nesnenin kısmen dönüp gelişi. Nevrozlu hasta, eski bir travmaya takılıp yineleme saplantısı ile sürekli geçmişe bağımlı kaldığı için tutukluk yaşar. Aşırı şevkat gören çocuk hep bunu arayacak ve tacize uğrayan kız da hayatı boyunca bununu için teşhirci obje olacaktır. _Musa bir mısırlı. Bir sandıkçık içine konularak suya bırakılma motifi, doğum olayının simgesel yoldan açık seçik bir anlatımıdır ve bu anlatımda sandıkçık ana rahminin, su ise rahimdeki amniyon suyunun yerini tutar. _Musevilik bir mısır firavun dinidir. Devrimci firavun Amenhotep, dünya tarihinde ilk tek tanrılı aton dinini getirmiş ama o ölür ölmez getirdiği yeni din de kaldırılıp bir kenara atılmış. Kafir gözüyle bakılan kralın anısı lanetlenip aforoz edilmiştir. Herodotos, sünnet adetinin Mısır'da uzun süredir yaşadığını anlatır. Sünnet bir soyluluk sembolü sünnetsizlik ise cenabetlik. Bir zaman atalarının ellerindeki toprakları Tanrı Yehova'nın kendilerine geri vereceğine ilişkin sözler, uydurmalardan başka bir şey değildi. Musa Yahudileri kendi kavmi yapmıştı. Yehova Kaba, dar görüşlü yerel bir tanrıydı belki; zorba ve kana susamış biriydi. _İsa, yeniden dirilen Musa ve primal baba olarak ortaya çıkmıştır. Mezmurlar Akhenaton’a aittir. _Eski mitlerde çocuk aristokrat ailede doğar, terkedilir ve yoksul bir ailece alınır ya da bunun tam tersi olur. Aslında bu, kahramanlara asalet sağlar. Freud’a göre, Musa Akhenaton’a yakın bir aristokrattı. Ya bir general ya da bir din adamıydı. Hayallerinin Mısır’da gerçekleşemeyeceğini fark edip çözümü buldu. Mısırlılar’ın hor gördüğü dini başka bir halka benimsetebilir, yeni bir krallık kurabilirdi. Neticede Yahudiler’le anlaştı, onların başına geçti, onları Mısır’dan çıkarıp bu monoteist dinde eğitmeye karar verdi. Musa’nın halk dinine karşı olan Aton dinini Yahudiler’e empoze etti. _İlkel kabileler kendilerini en üstün kabile sayarlardı. Bu gelenek en üstün ırk Yahudilerdir olarak yeniden canlandı. Bir baba evlatlarından birini ötekilerden üstün tutuyorsa, öbür kardeşlerin kıskançlığa kapılması bizi şaşırtmamalıdır. _Musevilik bir baba diniydi. Hıristiyanlık ise bir oğul dini kimliğiyle ortaya çıktı. Komşulardan aldığı ana tanrılığı yeniden diriltmiş, çok tanrıcılığı kamuflajla bünyesine yerleştirmiş. Müslümanlık da Museviliğin kısa bir tekrarıdır. Museviliğe bir öykünme olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü Resülullah başlangıçta Museviliği bütünüyle benimsemek gibi bir amaç taşımaktaydı. Doğu dinleri atalar kültüdür. _Büyük adam özlemi: Herkesin çocukluğundan başlayarak yüreğinde duyduğu baba özlemi, efsane kahramanının yenilgiye uğratmakla övündüğü babanın özlemidir bu. Güçlü iradesi, baskı, özgürlüğü, kimsenin gözünün yaşına bakmazlığa kadar varan o tanrısal umursamazlığı, baba tablosu özelliklerdir. Musa kendi şahsındaki gazap ve amansızlık gibi karakter özelliklerini Tanrısının karakterine maletmiştir. _Paulus- Hristiyan kilisesinin gerçek kurucusu ve ilk tanrı bilimcisi sayılır. Paulus yasaların geçersizliğini ilan ederek, tanrısal hükümdarlığın kurulacağı; Messias'ın insan suretine görünerek yeryüzüne indiği inancını yayarak putperestlerin yeni dini benimsemelerini sağlamıştır. _Feci bir kazadan yara almadan kurtulan bir kişi bile travmatik nevroza maruz kalır ve bir kaç haftalık “Yumurtlama dönemi”nden sonra ruhsal semptomlar meydana gelir. Freud’un bu taravma tecrübesiyle söylemek istediği şudur: Yahudiler Musa’yı öldürmekle ve onun öğretilerini ters yüz etmekle bir travma yaşadılar ve neticede pişman olarak ona döndüler. Kişilik özelliklerine benzenilmek istenmeyen anne-babaya ileriki yaşlarda benzenilir çünkü çocukluk yıllarında onlara özenilmiştir. İşte Musa’nın dinine karşı halkın tutumu da böyle olmuştur. _Yahudiler rabbın emirlerine itaat etmedikleri için cezalandırıldıklarına inanıyorlardı. Bu duygu peygamberler tarafından sürekli canlı tutulmuş. Bu suçluluk duygusu Yahudiler’den başka halklara da sıçramış. Pavlusa göre mutsuz olmamızın sebebi “Baba tanrıyı öldürmemizdi. İsa’nın fedakarlığı ile bu suçtan kurtulduk çünkü birimiz hepimizi kurtarmak için kendini feda etmiştir. Pavlos: “Bakın, mesih geldi ve gözlerinizin önünde öldürüldü. İsa tekrar dirilen Musa’dır. _Muhammed başlangıçta Yahudiliği kendisi ve halkı için kabule niyetlenmişti. Tek büyük primal babanın yeniden elde edilişi Araplar’ın özgüvene kavuşmasına neden oldu onları büyük başarılara taşıdı. Allah Araplar’a Yehova’nın Yahudiler’e davrandığından daha cömert davrandı. _İlk Çağda güçlü bir adam tüm sürünün efendisiydı. Otoriteden yararlanarak zorbaca davranışlara başvuruyordu. Oğulların el ele vererek babalarını yenilgiye uğratması ve çiğ çiğ yemişlerdir. Sonra kardeşler arası boğuşmalar, birlik ve beraberliğin, bir çeşit toplumsal sözleşmenin doğmasını sağlamıştı. İhtimal başlangıçta kendisinden sürekli korkulan güçlü bir hayvan, baba yerine geçirilmiştir. Babanın kurban edilip yenmesine totem şöleni denilmiş ve kuşaklar boyunca kutsal bayram olarak kutlanmış. Zamanla hayvanların yerine, kaynağını açıkça totemden alan hayvan maskeli insan tanrılar geçirilmiştir. _Babaların yenmesi sonrası analar kültü başlaması. _Üstben tüm baskıcı gelenekleri sürdürür bir aile görevindedir. Benlik ise efendinin takdirini bir özgürlük ve doyum olarak hisseder, suçlamalarını ise vicdan azabı olarak duyumlar. Üstben’e içgüdüsel bir isteği kurban eden Ben, özverisine karşılık Üstben tarafından daha çok sevilmeyi bekler. Çocukta “usluluk” ve “yaramazlık” diye bakılan şey, ileride toplum ile Üstben anne ve babanın yerini aldığında “iyi” ve “kötü”, erdemli ve erdemsiz diye nitelendirilir. _Tanrının evrensel bir Tanrıya dönüşüp tüm uluslara kucak açması, nihayet ona ilk inananlar için Tanrıyla aralarındaki mahremiyetin elden çıkarılması anlamını taşımaktaydı. ___ _Günlük Yaşamın Psikopatolojisi _ _Ad unutma yüceltilmiş bir kıskanma ve kin içerebilir. Unutulan düşüncelerin yerine bastırılmış diğer düşünceler çıkar. _Bellek taraflıdır. Çocukluk izlenimleri saklanır ve gelecekte hiç fark etmeksizin kararlarımızı etkiler _Bütün olgularda 2 karşıt etmenin aynı sürecin 2 ayrı yolunu oluşturacak şekilde birlikte etki gösterdiği doğrudur. _Paramnezi: Adların unutulması, çarpık anımsama demektir. Gerçeğin yerine simge adlar geçer. _Parafazi - Dil sürçmesi: Bir sözcüğün yerine bir başkasını kullanmak. Dil sürçmeleri gerçek niyeti anlatır. Dil sürçmesi çoğu zaman insanın gizlemeye çalıştığı fikirdir. Bilinçaltında yüzen ve ya dolaşan konuşma imleri-saplantıları bulaşarak işlerlikle yer değiştirirler. Baylar yeterli sayıda üyeyi görüyor ve oturumu kapatıyorum. Oturumu kapatmayı gizlice arzuluyor olmalıydı. İsim insanın parçasıdır ve onu gururlandırır. Napolyon 20 yıl önceki bir kasaba belediye başk. adını hatırlayınca adam kendini onun hizmetine sunuyor. Ad unutmak hakarettir. _Perde anı, unutulmuş anılardan oluşur. Çocukluk anıları, perde anılar ve mitler benzerlik gösterir. _Bazı şeyleri unutmak için baskılarsam, benzer diğer şeyleri de unutuyorum. _Unutulan çarşaf insana kefeni hatırlatıyor ve ve ölen ağabeyini. Bilinçaltında beyaz kefene sarılmış köknar ağacına benzetti. _Masumluk maskesi altındaki erotik amaç. _Goethe: İnsan soylu, iyi ve yararlı olsun. Kendisini yukarı doğru çok yükseltirse rüzgarlar oynar onunla. _Ev kadını psikozu-temizlik takıntısı- bastırılmış histerik duyguların yansıması, beni hizmetçiye çevirdiniz. _Çocuk annesinin hamileliğini ve karnında birçok canlı olarak düşünür ve birçok rakip. Hizmetçiyi içeri tıktık diyen ağabeyi aklına gelir ve kaybolan annesinin dolaba tıkıldığını düşünür. Çağrışım ve dolapta olmayan anneyi görünce düş kırıklığı ve çocukların da anneye geri takılamayacağı düşüncesi vardı. _Vurulan her çamur topağını fransız kafası olarak görüp hırsını arttırmak. _Erkeklerin hoşuna gitmek için kadınlar güzel olmak zorundadır ama erkeklerin 5 duyusu açık olsun tüm kadınların hoşlarına giderler. _Teyzesine anne, kocasına abi deyip özdeşleştiriryor. _Biri beni dövdüğü zaman, ona karşı kendimi kolaylıkla savunabilirim; ancak, biri beni övdüğü zaman, ona karşı tamamen savunmasızım. _Para, mutluluk getiremez çünkü mutluluk, çocukluk arzularının tatmin edilmesidir; para da bu arzuların nesnesi değildir. _İnsan bir şeyden haz alabilmek için o şeyin yokluğunu, ısdırabını tatmaya muhtaç; açlık gibi, soğuk gibi, yalnızlık gibi ama istenen bir kere ele geçti mi verdiği haz sönüp gidiyor. _İnsanlık, bilimin elinden iki kez darbe yemiştir ve naif öz sevgisinin incinmesinin acısını yaşamak zorunda kalmıştır. Birincisi, dünyanın merkezi olmadığını, akıl almaz büyüklükte bir dünyalar sistemi içinde sadece bir nokta olduğunu anladığında; ikincisi, biyolojik araştırmalar özel yaratılmışlık ayrıcalığını elinden alıp soy kütüğünü hayvanlar alemine düşürdüğünde _Bir zaman gelecek ve bizler tüm ümitlerimizden tek tek vazgeçmek zorunda kalacağız. İşte o vakit anlayacağız ki bir zamanlar körü körüne bel bağladığımız ümitler, aslında hayatımıza daha fazla acı ve zorluk katan yanılsamalardan başka bir şey değil. _İnsanların büyük çoğunluğu, hayran olacakları, karşısında boyun eğecekleri, onlara hükmedecek ve hatta bazen kötü davranacak bir otoriteye ihtiyaç duyarlar. _Kişi komplekslerini yok etmeye değil onlarla uyumlu olmaya mücadele etmelidir. Dünyadaki davranışlarını uygun şekilde yönlendiren onlardır. _Hayat çok zordur; karşımıza bir sürü acı, hüsran ve imkansız vazifeler getirir. Yarıştırıcı çareler olmadan hayatın üstesinden gelemeyiz. bu çarelere üç örnek sayabiliriz: acımızı hafifletecek güçlü saptırmalar, acımızı geçirecek ikame mutluluklar ve acıya karşı bizi duyarsızlaştıracak uyuşturucu maddeler. _İnsan hayatının anlamını ve değerini sorgulamaya başladığı anda hastalanır; çünkü ikisinin de nesnel bir varlığı yoktur. Bu soru tatmin edilmemiş bir libidonun, başka bir şey olduğunun itirafıdır ki bu da üzüntü ve depresyonla sonuçlanacak bir mayalanma sürecidir. __ _Kendi Kendine Psikanaliz_ _Cinsellik tüm aktivitelerin yegane motivasyonudur. Milyonerler ve hayalperestler ateşli bir aşkla aynı şeyi isterler; değerini göstermek ve ulaşmak; sahip olmak. Bir devrimci aşkına ulaşmak için dünyanın yarısını yakmaya hazır biridir. Onun için devrim dahi bir tür cinselliktir. Toplumsal mücadele ve güç mücadelesi de bilinçaltında bir kadın için verilen mücadeledir. _Şarlatan hekim: Eğitimi olmadan psikanaliz yapan amatörlere denir. Hastayı konuşturarak, sırrın baskısından hastayı kurtarıyor ve onu hafifletiyorsunuz. Konuşmaya dayalı terapi, kişinin duygusal semptomlarını ve kaygısını azaltıyor. Günah çıkarma işleminden başka bir şey değil. Herkes canı istediği gibi koşturabiliyor ruhbilimde. _Puro bazen sadece bir puro değildir. Ağzınızdaki sigara başka anlamlara geliyor mu? Bir çeşit yetişkin emziği? Bir zamanlar aç veya kaygılı hissettiğinizde emdiğiniz anne memesi? _Eğer üzerinizde saldırgan bir izlenim bırakıyorsam, bu sadece kendimi savunmak istediğim içindir. _Ben bir kabuktur. İç alemin modifiyeli halidir. _Nevrozlu bildiğinden fazlasını söylemek zorundadır. _Düşten ayrı bir psikoloji düşünülemez. _Hiçbir şey kaza veya tesadüf değildir. Zihnimize öylesine gelen hisler bile aslında bilinçaltına ait bir arzunun anlaşılmaz biçimidir. Sevgilinizin evinde eşyalarınızı unutmuş olmak belki sizi zora soktu ama belki de bu, oraya geri dönmek istediğinizin bir belirtisidir. _Cinsellik herkesin hem en zayıf hem de en güçlü yanıdır. _Hayallerimiz de arzularımızın bir formudur. Düşünce, arzunun çarpıtılmış bir biçimidir. Fantezinin belki de asla gerçektekine ulaşamamasını veya fantezi bir şekilde gerçek olsa bile fantezinin kendisi kadar doyurucu olmamasını buna bağlar. __
·
1,078 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.