Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
8/10 puan verdi
Ben ne okudum?
Herkese merhaba. Bu yıl hiç inceleme yapmadım. Umarım bu incelemede toslamam:) Nereden nasıl başlayacağımı da bilmiyorum ama azar azar gideceğim. Kitap otobiyografik bir tür. Yazarın intihar etmeden bir ay önce bitirdiği bir kitap. Benim de okuduğum ilk Japon kitabım. (Mangalar hariç) Kitabın anlatım dili sade. Anlatılmak istenen net bir şekilde ortaya konulmuş. O yüzden kitaba 8 puan verdim. Ama... gel gör ki yazarımızın yaptıklarını; yaptığı edebiyat kadar beğenmedim. Size birkaç neden sıralayabilirim: -Spoiler içerir!!! Kitabımız yazarımızın çocukluğundan başlıyor anlatımına. Lâkin yazar o kadar garip bir insan ki okurken çıldırmadan edemedim. Gariplikten kastım, yazarın durmadan kendini üzmek için yırtınması! Sanki bu dünyaya sadece üzülmek için gelmiş gibi. Çocukken yatak çarşaflarını hiç sevmediğini belirtiyor mesela. Ya diyorum, bi insan yatak çarşafını neden sevmez? Hemen ardından açıklıyor yazarımız; yatak çarşaflarının sadece insanların işini kolaylaştırmaya yarayan birer nesne olduğunu öğrendiğimden beri, yatak çarşafını sevmiyorum... Yani... söyleyecek bir şey bulamıyorum. Adamın yatak çarşafına yüklediği anlama bakar mısınız? Ya ne olacaktı sevgili yazar? Yatak çarşaflarına âşık falan olacak hâlimiz yok ya! Elbette ki hayatımızı kolaylaştıran bir nesne olduğu için kullanıyoruz. Sadece yatak çarşafı da değil, trenlerle ilgili de aynı şeyi düşünüyor yazarımız. Bu gerçekten çok garip. Ki kendisi de zaten garip olduğunun farkında ki "ben hepinizden farklıyım eziklerrr" havasını kitabının her sayfasında hissettiriyor. Yazarımız yürüyen bir EGO! Her neyse, çocukken okulda hiç çalışmadan hep en yüksek notları aldığını (tamam anladık en zeki sensin) ve okulun "şakrabanı" olduğundan bahsediyor yazarımız birkaç sayfasında da bunu açıklamış. İnsanlardan çok korktuğu ve onlardan çekindiği ama bunu gizlemek için onları hep güldürerek iletişimde bulunduğunu da anlatıyor. Hatta öğretmenlerini bile güldürürmüş. Aslında bu kısımda adama biraz üzüldüm. Çok küçük bir yaşta bu kadar korku ve insanları memnun etmeye çalışmak bir çocuk için çok ağırdır eminim ki:( Tek şakrabanlık yaptığı kişiler sadece okuldakiler değil. Siyasetçi ve zengin bir aileye mensup olan yazar, evde de bu şakrabanlık işini yürütüyor. Asık suratlı ve otoriter bir baba, ilgisiz bir anne ve kendisinden büyük ağabey ve ablalara sahip. Ha bir de hizmetçiler tabii. Bu kısımda, yani ailesini anlattığı kısımda annesine fazla değinmeyip daha çok babası ve kız kardeşleri üzerinden anlatımına devam etmesi bende babası ve kadınlara karşı olan takıntısını merak etmeme neden oldu. Hatta öyle ki, yazar ileriki yıllarını sadece kadınlar üzerinden yürüterek anlatıp, kitabını da babasına gönderme yaparak bitiriyor. Buradan da şunu anlayabiliriz ki, babasının, istediği her şeyin olmasını istemesi, çocuğuna söz hakkı vermeden onun hayatı hakkında karar vermesi yazarımızın geleceğini karartan asıl sebep-mi acaba? Birazdan bu konuya tekrar değineceğim. Liseye geçtiğinde yazarımız Tokyo'da özel bir liseye başlıyor. Babasının hâlihazırda olan bir evinde kalarak okula gidip geliyor yazarımız. Ailesi de köyde yaşamaya devam ediyor. Şimdi size soruyorum; hâlihazırda sıkıntılı bir psikolojiye sahip olan bir çocuk, kendi başına bırakılınca ne olur? Hemen cevap vereyim; Lisenin ilk yılında alkolik oluyor, lisenin ikinci yılında da kendisinden iki yaş büyük evli bir kadınla beraber int*har ediyor. Okyanusa atlayan bu ikiliden kadın ölürken adam yaşıyor! Düşünsenize, çocuğunuzu liseye gönderiyorsunuz, buradaki amaç ne? Okuyup bir şeyler öğrenmesini sağlamak. İki yıl sonra 15 yaşındaki çocuğunuzun biriyle intihar ettiğini öğreniyorsunuz. Ne yapardınız? Burada yazar olayı anlatırken kadının intihar teklifini ilk ortaya atan kişi olduğunu söylüyor ama bu bana hiç inandırıcı gelmedi. Ben yazarın kadını ikna ettiğini düşünüyorum. Yahu, olabilir. Hepimiz bazı zorluklardan geçtik. Belli ki bu kadıncağız da bazı zorluklardan geçiyor. Ne diye kadını int*har etmeye ikna ediyorsun ki? İnt*har edeceksen kendin tek başına et! Kadının başını niye yakıyorsun? Neyse efendim, bu adamın ciddi anlamda bir tedaviye ihtiyacı varken ailesi bunu yapmaktansa çocuğun yaşadığı evi satıyor ve çocuğu beş parasız bırakıyorlar! Aha alın işte ceza! Bu çocuğun cezaya değil tedaviye ihtiyacı var derken havaya konuşuyoruz zaten... Neyse efenim, yazarımız beş parasız kalıp bir köhne pansiyona yerleşiyor. Fakir ama alkolik bu gencimiz yemek yemeyip her gün karnını alkolle doyurarak lise dördüncü sınıfa geliyor. Burada da ter*rist bir gruba katılıyor:))) al işte, sırf ailesinden intikam almak için yapmıyorsa ben de Sherlock değilim. Bunun sonucunda da ailesi evlatlıktan reddediyor zaten kendisini. Üniversiteye başlıyor beyefendimiz. Fransız Dili ve edebiyatı. Ooo, sen siyasetçi oğlusun nasıl bu bölümde okursun deyip bir kez daha evlatlıktan reddediyorlar. Daha sonra evleniyor karakterimiz. Şimdi siz diyeceksiniz ki, böyle bir deliyle kim evlenir? Onun gibi bir deli elbette:)) bu dönemde de tabii ki yine intihara teşebbüs ediyor yazar. (Bu sefer tek başına) ve evet yine ölmüyor! (Sen de bi ölmedin gitti haa) Hayatı boyunca tam 5 kez ölmeyi deneyen yazar (2 tanesinde yalnız. Diğerleri hep kadınlarla ve ne hikmetse hepsinde de kadınlar adamı ikna etmişler gel intihar edelim diye ve 4 tanesinde de yaşamayı başarmış zilli) En son intiharını sevgilisiyle yapan yazar sonunda ölüyor. Hem de doğum gününde! Şimdi şuraya değinmek istiyorum; ailesi elbette ki hatalı. Çocuklarındaki problemin üzerine gitmeyip sadece cezalandırarak bir yere varamazsınız-ki nitekim varamadılar! Ama tek suç da ailede değil. Çocuk kendi hayatını mahvetmek için ultra çaba gösterdi resmen. Oğlum sen zengin çocuğusun. Ne işin var ter*rle? Ne işin var int*harla? Git dünyayı gez. Git, kendini geliştir. Hani zekiyim diye geziniyorsun ya orada burada, git o beyni çalıştır da, dünyaya daha yararlı olduğunu kanıtla. Kadınların eteklerinin arkasına saklanıp denize atlamak değilmiş hayat değil mi? Hayat kolay değilmiş. Yaşamak için emek gerekiyormuş değil mi? İşte sende o emek yok. Sadece iki kitap yazmak değil hayat. Sen bu edebî zekanla yine yazardın o kitapları. Ama insanlara daha yararlı kitaplar yazardın. Arkanda gözü yaşlı, senden utanan bir aile değil, seninle gurur duyan bir aile bırakırdın. Ben de burada böyle utanç bir inceleme değil, ne kadar mükemmel bir yazar-ki böyle manyak bir karakteri, kendi karakterine çok zıt olmasına rağmen yaratabilmiş, derdim. Ama maalesef yazdığın karakter aslında sensin ve ben bu karakteri hiç sevmedim. Kitaba 8 puan verdim ve yine söylüyorum edebî yönü kuvvetli olan yazarımızın ne yazık ki kendi hayatını hiç beğenmedim. Yine de teşekkür ediyorum bizi kaleminle buluşturduğun için... İnceleme bu kadardı arkadaşlar. Spoi vermek zorunda kaldım ama vermeden de bu incelemeyi yazamazdım. Benim için farklı bir deneyim oldu. Ne hayatlar varmış dedim. Yazarın başka kitaplarını da okumayı isterim. Sağlıcakla kalın...
İnsanlığımı Yitirirken
İnsanlığımı YitirirkenOsamu Dazai · Karakutu Yayınları · 200633,5bin okunma
·
179 görüntüleme
Szweig okurunun profil resmi
Yazarın, yatak çarşafının anlamını sorguladığı senin de bu sorgulamayı sorguladığın bölümden çıkamıyorum sherlock :)))
Sherlock Holmes okurunun profil resmi
😂😂 o kısımda ben de takılı kaldım biliyor musun? Ama en çok da Azrailin seni istemiyorum, gelme demesine rağmen, yine ve yine intihar etmesi beni daha çok etkiledi 😂
2 sonraki yanıtı göster
Elif okurunun profil resmi
Adanın fotoğraftan bile hüzün akıyor. :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.