Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

_Bir insanı hiç bir sebep yokken yüreğinizde sıcacık hissediyorsanız, işte bu, gerçek sevgidir. _Sevgi, etkin olarak, bir başka insanın içine girmektir. Bütünleşme sayesinde, kişi hem kendini bulur, hem de karşısındakini keşfeder. Böylelikle insanı çözmüş olur. _İnsan seviyorsa iki şeyi asla yapmaz. Aldatmaz ve ağlatmaz. Çünkü aldatmak insan onuruna; ağlatmak ise insan yüreğine yapılmış en çirkin saldırıdır. _Nasıl ki müzik, resim, mimari gibi dallarda uzmanlaşmak için emek vermek gerekiyorsa; bir başka sanat dalı olan sevgi için de, geçerli olan budur, emek sarf etmek gerekir. _Tanrı sevgisi denen dinsel sevgi biçimi, psikolojik açıdan öteki sevgilerden farklı değildir; yalnızlıktan kurtulma, birliğe erme gereksinimlerinden doğmaktadır. _Sevgi almak değil, vermektir. Yaratıcı kişilik ise, vermeyi, güç ve kudret ile dolu olmanın en iyi anlatımı olarak görür. Verme eylemi, maddesel alandan ziyade, kendi içinde yaşattıklarını – sevinç, ilgi, anlayış, bilgi, üzüntü, manâ, şaka gibi değerleri paylaşmaktır. _Bilgi; karşımızdaki kişinin tepkilerinin esas nedenini görmemizi sağlar. Kızgın gözüken birinin, derinde yatan başka sebepler yüzünden öyle olduğu bilinirse, o kişi artık kızgın değil, acı çeken biri olarak algılanır. _Bir öğreti ne kadar mantıksız olursa olsun, toplum tarafından kabul edilerek güç kazandığında milyonlarca insan toplum tarafından dışlanmış hissetmektense ona inanmayı seçecektir. _Ümitsizlikten doğan cesaret, sevgiden doğan cesaretten farklıdır. _Yoğunlaşmayı/odaklanmayı öğrenmede atılacak en önemli adım, kişinin okumadan, radyo dinlemeden, sigara ve içki içmeden yalnız kalabilmeyi öğrenebilmesidir. Mantığa aykırı görünse de, yalnız kalabilme becerisi, sevme becerisinin ön koşuludur. Kişi kendi kendine yetemediği için, bir insana bağlıysa, o kişi ancak bir can simidi olabilir, aradaki bağın sevgiyle hiçbir ilgisi yoktur. _Çoğu insan, karşısındakini dinlemez, ama dinlermiş gibi yapar, öğüt bile verir. Karşısındakinin konuşmasını ciddiye almadığı gibi, kendi konuşmalarını da ciddiye almaz. _Narsist kişi, yalnız kendi içinde olanları gerçek sayar, kendisi dışında olan biten şeylerin gerçek olduğunu kabul etmez, olayları sadece yararlı ya da tehlikeli olarak değerlendirir. Narsizmin karşıtı olan kutup ise "Nesnellik"tir; bu yetenek, kişileri ve diğer şeyleri oldukları gibi görme ve bu görüntüyü kendi istek ve korkularından oluşmuş görüntüden ayırt edebilme yeteneğidir. Psikozlar (akıl hastaları) dış dünyayı nesnel değerlendirebilmekten tamamen yoksundur. Akıl hastası için tek gerçek, onun korku ve isteklerini içeren, onun içinde var olan gerçektir. Dış dünyayı, kendi iç dünyasının simgeleri, kendi yaratısı olarak görür. _İnsanlar arası ilişkilerde olduğu gibi, uluslararası ilişkiler incelendiğinde, nesnelliğin çok az rastlanan bir şey olduğu, az ya da çok, narsist çarpıtmaların neredeyse bir kural haline geldiği görülür. Kendi milletini ve ülkesini en soylu olarak gösterirken, başka ülkeler zaman zaman düşman olarak gösterilir. Düşmanın yaptığı iyi şeylere dahi, "bizi ve dünyayı kandırmak için hazırlanmış özel şeytanlık örnekleri" gözüyle bakılır; oysa kendi yaptığımız kötülükler yasal/meşru ve soylu amaçlara yöneldiği için mübah'tır. Nesnel düşünce becerisi "akıllılıktır, düşünme'nin ardında yatan duygusal durum ise "alçakgönüllü"lüktür. Bir insanın nesnel olabilmesi ve aklını kullanabilmesi için alçakgönüllü tavır içinde olabilmesi şarttır. _Çekicilik, zamanın modasına uygun bir paket olarak değişim gösterir. _Saygı herkese, sevgi layık olana verilir. _Sevgi etkinliktir. Örneğin, para hırsıyla durmadan çalışan adam, tutkularının esiri olmuştur, yani etkin görünmesine karşın, aslında, edilgindir (pasif). Öte yandan, kendini tanımak ve evrene kulak verebilmek için, hiçbir şey yapmadan oturup düşünen adam, edilgin gözükmesine karşın, aslında, etkindir. _Sevgi "İlgi" yaratır. Sevgi "Sorumluluk" yaratır. Saygı ise Bilgi yaratır. Saygı duyabilmek için, bir insanı tanımak gerekmektedir. Bilgisiz insanın ilgi ve sorumluluğu körü körünedir. _Ancak kendimize inanç duyduğumuz zaman, başkalarına da inanç duyabiliriz. _Sevginin kazanılması için en önemli koşul kişinin kendi narsisizmini yenmesidir. _Bilmek ve hala bilmediğimizi düşünmek en yüce marifettir. Bilmemek ve buna rağmen bildiğimizi düşünmek bir hastalıktır. _Anne, çocuğu kendisinden bir parça sayarak; ona gösterdiği sevgi ve aşırı düşkünlük ile kendi narsisizmini doyurmaktadır. _Çaresiz ya da yoksul durumda olanı, yabancıyı sevmek, kardeş sevgisinin başlangıcıdır. _Sabra en iyi örnek çocuğun yürümeyi öğrenmesidir. Düşer kalkar düşer kalkar. _Tüm kültürel geleneklerimizin ayakta durması, belli başlı bazı bilgilerin aktarılmasına bağlı değil, bazı insancıl özellikler ve değerlerin aktarılmasına bağlıdır. Eğer gelecek nesillerin bu özelliklerden haberleri olmaz, yalnız bilgiler geliştirilip, aktarılacak olursa, beşbin yıllık bir uygarlık yok olacaktır. _Çoğu ev kadını, çocukluğunda bir parlak şövalyenin hayali ile büyüdüğünden, kocasını duygusuz ve aptal bulur. _Tom jerry_ Küçük bir şey kendisini öldürme ya da yutmakla tehdit eden, yenilmez ölçüde güçlü bir şey tarafından kovalanıyor. Küçük şey kaçıyor ve sonunda düşmanına zarar vermeyi bile başararak kurtuluyor düşman tarafından korkutulan küçük şey, izleyicinin ta kendisi olsa gerektir; o böyle hissediyor, kendi konumunu bu durumla özdeşleştiriyor demektir. İzleyici, film boyunca kendi korku ve küçüklük duygularını yaşamakta, sonunda her şeye karşın kurtulduğu hatta, güçlüyü alt ettiği duygusuyla rahatlamaktadır. _Aklın ve mantığın dahil edilmediği inançtan, us dışı bir otoriteye (bir insana ya da bir fikre) boyun eğmeye dayalı inanç çıkarılır. Mantıklı inanç ise, kendi düşünce ve duygularındaki deneyimler aracılığıyla kişinin içinde kökleşmiş olan bir inançtan söz edilir. Mantıklı inanç, öncelikle bir şeye inanmak değil, yargılarımızın ne denli kesin ve değişmez oluşudur. İnanç, özel bir inanma şekli değil, tüm kişiliği kapsayan bir karakter özelliğidir. _ Kişi, kendi sevgisine olan inancı ile, başkalarında da sevgi yaratabileceğine inanır. Eğer kendi varlığımızın kalıcılığına inancımızı yitirirsek, özümüz, hakkındaki duygumuz sarsılır. Sonucunda duygularımız için başkalarının onayına bağımlı kalırız. Ancak, kendine inancı olan bir kişinin, başkalarına da inancı olur, çünkü o gelecekte, şimdiki gibi olacağını, neler düşünüp, nasıl davranacağını bilir. Annenin çocuğuna inanması. Büyüyecek okuyacak… _Eğitim, bir çocuğa özel yeteneklerinin farkına varması için yardım etmektir. İçindeki tohumu filizlendirilmelidir. Bu eğitimin zıddı ise, çocuğu yönlendirmektir. Yönlendirme özel yeteneklerin geliştirilmesine önem vermez. _Bir çocuğu yetiştirmek, uykuya dalmak, herhangi bir işe başlamak, hep inanç gerektirir. ________ İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri _Ortaçağ karanlıktı, çünkü bilimden yoksundu ve bilim, insanın özgürlüğüne yol açar. _Hiçbir diktatör kendisini diktatör olarak adlandırmaz ve halkın istencini dile getirdiğini öne sürer. _Saldırganlık belirsiz anlamlarda kullanılmıştır. Nefsimüdafa, soyguncuyu, sadist, cinsel yaklaşım için bu terim kullanılmıştır. Yumuşak saldırganlık= Savunmaya dönük, Kıyıcı saldırganlık= Yıkıcılıktır. _Militan, bir öğretiye körü körüne bağlı olan ve onu savunmak için saldırganlaşan savaşçı demektir. Militanca coşkuya kapılan kişi, kutsal bir görev gibi görünen şeyin uğruna her şeyi terk etmeye hazırdır. Bütün değerler tersine dönerek bütün mantıklı savları susturur; bunların yalnızca savunulamaz değil, alçakça ve onur kırıcı gibi görünmelerine yol açar. Mantıklı düşünce ve ahlâkî sorumluluk en alt düzeyindedir. Bir Ukrayna atasözü: «Sancak bir kez açıldığında bütün mantık borazandadır» _Kişilik, insanın ikinci doğasıdır ve o yeterince gelişmemiş içgüdülerinin yerini tutar; sevgi, şefkat, özgürlük, yıkım, sadizm, mazoşizm arzusu, iktidar ve mülk açlığı, varoluşsal gereksinmelere birer tepkidir. _İnsanın doğası nedir? insan tutkularını açıklama, Freud'un fizyolojik ilkesinden, sosyobiyolojik ve tarihsel bir ilkeye kaydırıyoruz. _Saldırgan davranışı değil, saldırganlık tepilerinin kökenini inceleyeceğiz. _Holizm, kendisini oluşturan parçaların toplamından daha başka bir kimliğe sahip olduğunu savunan kuramıdır. _Kişilik değişimi olanaklıdır. _İnsan, rüşvet ve şantajla, yani koşullandırmayla, kişiliksizleşerek robota dönmeye ikna edilebilir. _ En sadist ve en yıkıcı insan bile bir insandır; azizler ne kadar insansa, o da o kadar insandır. Kurtuluş arayışında yanlış yolu tutmuş sapık ve hasta bir kişi olarak adlandırılabilir. _Nekrofili, ölü severliktir. Ölüm sevgisini yenebilecek tek güç: yaşam sevgisidir ve böylece gerçek özgürlük sağlanabilecektir. _Çinli bilge: Reçeteleri okumak insanı sağlığa kavuşturmaz. _İç savaşlar, uluslararası savaşlardan daha tehlikeli ve yıkıcıdır çünkü uluslararası savaşta ulusların yok edilmesi amaçlanmamakta, sadece zarar vermek amaçlanmaktadır. Örn: Almanya yenilgilerinden her zaman daha güçlü çıkmıştır. _İnsanın dünyada yalnızlık duygusuna kapılmamak için duyduğu gereksinmeyi baba Tanrı kavramı gideriyordu ama evrimle yıkıldı. Bazılan yeni bir Tanrı ilan ettiler: Evrim. Darwin'e de bu Tannnm peygamberi olarak taptılar. Evrim putperestliği. _Mavi yakalı işçiler için yaratıcılığa sahip olmak bir lüks ya da tüm sistemin pürüzsüz işleyişine bir tehdit olur. _İçgüdücülük_Davranışları içgüdülerin yönlendirdiği varsayımı. Çağdaş olarak Charles Darwin'in çalışmalarıyla başladı. William James ve William McDougall (İçgüdü doğal bir eğilimdir ve motor mekanizmasından bağımsız hareket edebilmektedir) Yeni-içgüdücüler» Sigmund Freud ve Konrad Lorenz. Freud da hidrolik bir tasarım kullandı. Cinsel arzu artar > gerilim yükselir - hoşnutsuzluk artar. Cinsel hareket, gerilimi ve hoşnutsuzluğu azaltır. Freud, bütün içgüdüleri iki sınıfta birleştirmesi tarihsel gelişimi içinde son adım olarak görülebilir. _Freud: Yaşamın başlangıcına ilişkin biyolojik koşutluklardan yola çıkarak, yaşayan maddeyi korumaya yönelik içgüdünün yanı sıra parçalamaya çabalayan, öncekine karşıt bir başka içgüdünün olması gerektiği sonucunu çıkardım. Bir başka deyişle, bir Eros olduğu kadar bir de ölüm içgüdüsü vardı. Ölüm içgüdüsü, cinsellikle birleştiğinde, sadizmde, mazoşizmde anlatımını bulan daha az zararlı dürtülere dönüşür._Freud ilk modern ruhbilimciydi. Çok iyi bir insan gözlemcisidir._Freud’e göre yıkıcılık, ölüm içgüdüsüdür ve sevgi tutkusu da, yaşam içgüdüsü ve ikisi eşit güçtedir. İnsanlar ise freudculuğu cinsellikle ilişkilendirmeye devam etmişlerdir. _Freud kendisini, bir «pasifist» olarak adlandırır _Konrad Lorenz hayvan gözlemcisidir. _Konrad Lorenz'in savları, çok sağlam olduğu için değil, halk bunlardan etkilenmeye çok açık olduğu için bu denli başarılı olmuştur. _Lorenz: insanın saldırgan davranışı, boşalma yollan arayan ve uygun bir durumun doğmasını bekleyen, doğuştan bir içgüdüden kaynaklanır. _Lorenz: saldırganlık, tıpkı Freud'un cinsel arzu modeli gibi, kapalı bir kapta depolanmış suyun ya da buharın uyguladığı basınca benzediğinden hidrolik saldırganlık anlayışı, Lorenz'in kuramının dayanaklarından birisidir. Lorenz, tür içi saldırganlığın türün varlığını sürdürme gücünü artırma işlevi gördüğünü varsayar. Saldırganlık Evrimsel olarak da tehditlere karşı türe zarar vermeden bir ayıklama işlemi yapar. _Lorenz: Nefret, sevginin küçük kardeşidir. Birini ancak seviyorsak ondan nefret edebiliriz ve bu duygular birbirine dönüşür. Fromm ise. Nefrete yol açan şeyin sevgisizlik olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Sevdiği durumlarda nefret ettiğini öne sürmek, saçmalığa dönüştürür. _Özerk içgüdü olmasaydı, «ne sanat, ne bilim, ne de insanlığın büyük uğraşlarından herhangi birisi ortaya çıkmazdı _Koşullandırmak: Bağlamak. Bir şeye alıştırarak ondan başkasına yönelemez duruma getirmek. İnsan, her istenilen biçimde davranmaya koşullandırılabilir ve buna da değişik tepkileri olur. İnsan köle yada robot olmaya koşullandırılabilir. Buna da sıkıntı ve saldırganlık olarak tepki gösterecektir. Koşullandırmayla yönetilen insanının cehennemini, cennet olarak salık vermektedir. _Skinner, pavlova karşı koşulsuz uyarımlarla davranışların değiştirilebileceğini kanıtlamıştır. Bir çocuk ıspanak yer ve annesi de onu ödüllendirerek pasta ikram eder. Olumlu pekiştirmeler uygular. Kültür tasarımına yol açar. _Çevrecilere göre. İnsanın davranışını yalnızca çevrenin etkisi biçimlendirmeli. Bu görüşü Aydınlanma Çağı düşünürleri de ortaya koymuşlardı. _Bu sıçan, bir başka sıçana, deneycisini ne denli iyi koşullandırdığını anlatır. Sıçan her ne zaman belli bir manivelayı iterse, deneycinin yiyecek vermesi gerekmektedir. Yeni davranışçılıkta, zorla, yapay olarak ya da gönülden yapılan bir eylem aynı şeydir. Müşteriye gülümseyen bir satıcı ile seviçten gülümseyen birinin gülümsemesi aynıdır. Menfaat önemlidir ve şekilden şekle girilir. _Rüya analizi_ _Bir partiye katılan bir erkeği gözlemliyoruz. Çok mutlu ve hoşnut görünüyor. Partiden ayrılma vakti ve kapı kapanır. Yüzünde ani bir değişiklik fark edilir. Gülümsemesi kaybolmuştur. Yüzünü derin bir hüzün. Yaşadığı akşamı düşünür. O gece, düşünde yine orduda olduğunu görür. Düşman hattına girip düşman karargahına sızma emri almıştır. Alman üniformasına benzeyen bir subay üniforması giyer ve ansızın kendisini bir grup Alman subayın arasında bulur. Karargahın böylesine rahat olması ve herkesin kendisine dostça davranması karşısında şaşırmıştır ama kendisinin bir casus olduğunu anlayacakları korkusu giderek artar. Genç subaylar arasında, özellikle hoşlandığı biri ona yaklaşır ve "Kim olduğunuzu biliyorum. Kaçmanızın tek bir yolu var. Fıkralar anlatmaya başlayın ve onları öyle çok güldürün ki, sizin fıkralarınız onları sürüklesin, size dikkat edemez hale gelsinler." Bu öneriden dolayı minnet duyar ve fıkralar anlatmaya, gülmeye başlar. Giderek fıkraları öyle bir çoğalır ki, diğer subaylar kuşku duymaya başlarlar, onların kuşkulan arttıkça fıkralar ve gülüşler daha zoraki görünür. Sonunda adamın içini müthiş bir korku kaplar, daha fazla kalmaya dayanamaz hale gelir; birden ayağa fırlar, hepsi peşine düşerler. Derken sahne değişir, evinin tam önünde durağı bulunan bir tramvayda oturmaktadır. Sırtında iş giysileri vardır ve adam savaşın sona erdiği düşüncesiyle büyük bir rahatlık duymaktadır-------Birkaç çağrışımı buraya alacağız. Alman üniforması dün akşam partide ağır bir Alman aksanıyla konuşan bir konuk olduğunu hatırlatıyor. Üzerinde iyi bir izlenim bırakmak için yapmadığını koymamasına karşın, kendisine (düşgörene) pek ilgi göstermemesinden ötürü bu adamın kendisini rahatsız ettiğini hatırlıyor. Bu düşüncelere dalmışken, partide bir an için Alman aksanıyla konuşan bu adamın kendisiyle düpedüz alay ettiğini sandığını, ve söylediği bir söz üzerine terbiyesizce gülümsediğini anımsıyor. Karargahın bulunduğu rahat salonu düşündüğünde, dün akşamki partide oturduğu odaya çok benzediğini ancak pencerelerinin, bir zamanlar başaramadığı bir sınava girdiği bir odanın pencerelerini andırdığını hatırlıyor. Bu çağrışıma şaşırıyor ve partiye gitmezden önce, kısmen konuklardan birinin ilgisini çekmek istediği bir kızın ağabeyi olması ve kısmen de ev sahibinin, kendi mesleksel başarısı ellerinde olan bir müdürle çok sıkı fıkı olması nedeniyle, bırakacağı izlenim konusunda biraz kaygılı olduğunu hatırlıyor. Müdürden söz edince, ondan hiç hoşlanmadığını, ona karşı dostça davranmak zorunda olmanın kendisine çok aşağılayıcı geldiğini, daveti yapan ev sahibi hemen hemen farkında olmasa da, ondan da pek hoşlanmadığını söylüyor. Çağrışımların biri de kabak kafalı bir adam hakkında gülünç bir olay anlatmış olması ve sonra, kendisi de nerdeyse kabak kafalı olan ev sahibini incitmiş olabileceğini hissetmesi. Tramvay ona garip gelmişti, çünkü ray yok gibiydi. Bu konuda konuşurken, okula giderken bindiği tramvayı anımsadı; tramvay sürmeyle otomobil kullanmak arasında pek büyük bir farkın olmadığını düşünerek şaşırmıştı. Öyle anlaşılıyor ki, tramvay, eve gelirken sürdüğü kendi arabasının yerini almıştır ve eve dönüşü de ona okuldan eve dönüşünü anımsatmıştır.-------Düş, adamın bir önceki gece partide yaşadığı gerçek, duyguyu açığa çıkarmaktadır. Kaygılıydı, istediği izlenimi vermeyi başaramamaktan korkuyordu, kendisini aşağıladıklarını sandığı ve yeterince hoşlanmadığı birkaç kişiye öfkelenmişti. Düş, adamdaki neşenin kaygı ve öfkesini örtbas etme ve aynı zamanda öfke duyduğu kişileri yatıştırma aracı olduğunu göstermektedir. Yüzündeki neşe bir maskeydi; kendi içinde varlık kazanmamış, "onun" aslında hissettiklerine, yani korku ve öfkesine örtü görevi görmüştü. Bu durum onun konumunu öylesine güvensiz kılıyordu ki kendini, bir düşman kampında her an açığa çıkabilecek bir casus gibi hissetti. Bu adam nevrotik değil olsa olsa çağdaş insanlarda yaygın olan kaygı ve onaylanmak gereksinimi taşımaktadır. Neşesinin "kendisine" ait olmadığının farkında değildi; çünkü, belli bir durumda kendisinden beklendiği şekilde davranmaya öylesine alışıktı ki, herhangi bir şeyin "garip" olduğunu fark etmesi olağandışı bir davranış olurdu.
··
286 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.