Gönderi

( Sanatta ve Edebiyatta Güzelin Sırları ) _Seçkin insanların ve kıymetli düşüncelerin kaderi, çoğunluğu oluşturan avam takımının insafına kalmıştır. _İğdiş edilmiş bir erkek, üreme gücüne ne kadar sahipse, çoğunluk da bilince ancak o kadar sahiptir. Onlar hakiki olanı sahtesinden, sapı samandan, altını bakırdan ayırt etmeyi bilmezler. Hiç kimse ne ise o olarak kabul edilmez. Başkaları onu ne yaptıysa o öyle bilinip öyle kabul edilir. Bu öyle bir tezgahtır ki bu sayede kalburüstü kafalar zapturapt(disiplin) altında tutulup sindirilir. Seçkin kafaların mümkün olduğu kadar uzunca bir zaman hak ettikleri yükseklere erişmelerine mani olmak için bunu vasatlar kullanır. _(Demokrasilerin kötü tarafı, seçkin kişilerin, avam tarafından yönetilme talihsizlikleridir.) _Şaheserin tesiri, ona bakan kimsenin zihinsel kapasitesine bağlı olarak değişir. _Her zaman bayağı ayaktakımı, aynı lezzetle yer iyi ile kötüyü. Yriarte _(Aşağı türlere mensup cahil avam takımına kesinlikle özgürlüğün verilmemesi gerekmektedir. Bunun nedeni de bilinçsizlikleridir. Cahil ve sıradan kimseler, bilge insanlara karşı içgüdüsel olarak birleşip bir ittifak oluşturur ve onlara tabii düşmanları gözüyle bakar. Cumhuriyetlerde, hilekâr ve adaletsiz kişiler, yüksek konumlara ulaşabilir ve dolayısıyla doğrudan siyasi güce sahip, monarşiden daha güçlü olabilirler. Bu insanları bir araya getirip böylesine sıkı sıkıya kenetleyen şey de üstün zekâ sahibi insanlara karşı duydukları ortak kindir. Çok sayıda budala ve zayıf insan bulunur ve bir cumhuriyet idaresinde onları gölgede bırakmasınlar diye yetenek sahibi insanları bastırıp saf dışı etmek onlar için bir hayli kolaydır. Alçaklığın gördüğü değer, erdemlerin uğradığı ihanet, hep aynı mesleğin mensuplarının ellerinden gelir. Gerçeğe ve büyük yeteneklere karşı duyulan nefret, bilim insanlarının kendi sahalarındaki cehaleti; gerçek mamullerin neredeyse her zaman aşağılanması ve sahtelerinin rağbet görmesi böyle bir şeydir. ) _Değişim, zihnin iradeye geçici üstünlüğünden kaynaklanır. _İrade, öznellik ilkesi olarak her yerde bilginin karşıtı hatta hasmıdır. _Kıvılcım sıçraması elektrikli alet için neyse, edim de irade için odur. _Her güzel resim, her halis şiir resmettiği ruh halinin damgasını taşır. Her resim gelip geçici an’ı sonsuza dek sabitleyip onu zamandan koparmak suretiyle kalıcı olan ve her türlü değişim içinde hep aynı kalan ideayı sunar. _Hayatın bu büyük kukla gösterisinde herkes rolünü oynamak zorundadır ve neredeyse her zaman kendisini bu oyuna bağlayan ve hareket halinde tutan ipi hisseder. _Zeka, iradeden çıktığı için kendisini beyin, dolayısıyla iradenin nesnelleşmesi olan bedenin bir parçası olarak sunar. _Yargı gücünden sonra dünyadaki en nadir şey, elmaslar ve incilerdir. La Bruyere _İrade olarak dünya ilk dünya; tasarım olarak dünya ise ikinci dünyadır. İlki şiddetli arzulamanın, dolayısıyla ıstırabın ve bin türlü elemin dünyasıdır. Halbuki ikincisi esas itibariyle kendinde acısızdır; ayrıca görülmeye değer, bütünüyle anlamlı, en azından eğlendirici bir manzara içerir. Bu manzaranın verdiği zevk, estetik hazzı oluşturur. _Her güzel eserin, estetik objelerin verdiği zevkin veya büyük düşüncenin püf noktası, her türlü öznel arzudan arınmış, bütünüyle nesnel bir kavrayıştır. Dehalar bu duruma doğal olarak yatkındır. Ama eğer biri onun içindeyse, o zaman şeytan görsün onun yüzünü. _Saf bilme öznesi olmak demek kendinden geçmek demektir. Sanatçının yeteneğini ve meziyetini oluşturan budur. Fakat çoğunluk buna muktedir değildir. _Her türlü istemenin bilinçten çıkmasıyla birlikte geriye sadece haz durumu kalır. Mutluluk yahut tatminin menfi bir tabiatı vardır yani sadece bir ıstırabın sona ermesine dayanır. Oysa acı ve ıstırap müspet bir şeydir. Bu, akıldan çıkarılmamalıdır. _Herkes, haz ve tatminin ancak irademizle ya da hedeflerimizle ilişkisinden kaynaklanabileceğini hisseder. Dolayısıyla bizi heyecanlandırmayan haz bir çelişki gibi görünür. Bu muammaya benim önerdiğim çözüm şuydu: Güzelde biz her zaman canlı ve cansız doğanın temel ve asli biçimlerini, dolayısıyla Platon'un idealarını kavrarız ve onun koşulu olarak iradeden bağımsız bilme öznesi, bir başka ifadeyle, amaçları ve tasarıları olmayan bir saf akıl vardır. Bir estetik kavrayış gerçekleştiğinde irade onunla birlikte bilinçten bütünüyle kaybolur. Ama bütün kederlerimizin ve ıstıraplarımızın kaynağı tek başına odur. Güzelin kavranışına eşlik eden tatmin ve hazzın kökeni budur. ___ _Seçkinlerin Kaderi_ _İyi olanın, ellerinden sadece berbat şeyler gelenlerce tanınıp takdir edilinceye kadar beklemek zorunda kalması, düşünsel üstünlük için bir talihsizliktir. _Özgün ve kusursuz bir eser ortaya çıktığı anda, yolu üzerinde bulduğu en temel güçlük sahayı çoktan ele geçirmiş ve sanki iyiymiş gibi kabul görmüş olan kötü eserlerdir. İnsanlar gayet serinkanlı ve sakin bir şekilde dehanın yanına yerleştirmek için yapmacık, özentili, kalın kafalı, sakar bir taklitçiyi bulup çıkarırlar. Çünkü onlar arada fark görmezler, gayet ciddi bir şekilde taklitçilerinin de onun gibi büyük bir adam olduğunu düşünürler. Jacobi'nin sofuluk taslayan iğrenç hezeyanları Kant'ın ciddi felsefesinin yerini aldı ve sonunda Hegel gibi sefil bir şarlatan çıktı ve onunla aynı kefeye konuldu. _Avam nerede olursa olsun mükemmel ve kusursuz olana dair bir anlayışa sahip değildir ve dolayısıyla şiirde, sanatta veya felsefede gerçekten bir şey ortaya koymaya muktedir olanların ne kadar az bulunur olduklan konusunda bir fikri yoktur. _Bunlar buğdayın boy atmasına izin vermeyen dolayısıyla her şeyin üzerine yayılan yabani otlardır. _Küstahça bağırıp çağırmalar: "Hiçbir şey yapılmadı!" Ama olgunlaşır büyük eser yine de. Ortaya çıkar görünmeden. Ve boğulur çığlıklanyla. Sessizce geçip gider. Kimsenin sezmediği bir kederle. Feuchtersleben. Bu dizeler bütün bilgi dallarının sakarlanna her gün korkmadan çekinmeden hatırlatılmalıdır. _Yargı gücünden yoksulluk bilimlerde, yanlış ve çürütülmüş teorilerin direngen yaşamında da aynı ölçüde görülür. Eğer bir kez kabul edilecek olurlarsa, tıpkı bir taş iskelenin denizin dalgalarına karşı koyduğu gibi, elli hatta yüz yıl ve belki de daha fazla hakikate ayak diremeyi ve meydan okumayı sürdüre bilirler _Günümüzde Goethe'nin renk teorisinin yayımlanmasından kırk yıl geçtikten sonra Newton'un saçma renk teorisi alana hala tam olarak hakim durumdadır. Her ne kadar Hume, çok erken bir tarihte başlamış ve tamamen herkesin anlayacağı bir üslupta yazmış olsa da, elli yaşına kadar dikkatlerden kaçmış ve görmezden gelinmiştir. Kant bütün hayatı boyunca yazdı ve ders verdi ama ancak altmışından sonra şöhreti yakalayabildi. Portekizliler hala biricik şairleri Camoes ile övünürler ama o Hint Adaları'ndan satın aldığı bir siyah çocuk tarafından her akşam caddede kendisi için dilenilen sadakalarla geçinirdi. Elbette zaman içerisinde herkes hak ettiğini bulacak ama bunun gelişi eskiden Wetzlar'daki İmparatorluk Mahkemesi'nden gelen cevap kadar yavaş ve geçtir ve bekleyenin artık hayatta olmaması zımni şarttır. _Ölümsüz eserler vücuda getirmiş olan kimse tesellisini şu Hindu mitosunda aramalı: ölümsüzler arasında geçen hayatın dakikaları yeryüzünde yıllara bedeldir ve benzer şekilde yeryüzündeki yıllar ölümsüzlerin dakikaları gibidir. _Bilmenin talep ettiği değişiklik_ _Bir ideanın kavranılması, onun bilincimize dahil olması ancak bizde bir değişimle mümkün olabilen bir şeydir. Bu değişim, aynı zamanda bir kendi kendini yadsıma edimi olarak da görülebilir. Bu şekilde belirlenip bir forma sokulan bilgi, bir köken olarak her hakiki sanat eserinin temelini oluşturmalıdır. Bu nedenle öznede gerekli olan değişim, her türlü istemenin ortadan kaldırılmasına dayandığı için, iradeden kaynaklanamaz. Tam tersine bu ancak zihnin iradeye geçici üstünlüğünden kaynaklanır. _Bilincimizin iki yanı vardır. Kendi öznel irademiz ve dış dünya nesnelerinin idraki. Bilincimizin bir yanı ne kadar öne çıkarsa diğer yanı o kadar geri çekilir. Kendimizin ne kadar az bilincinde olursak, başka şeylerin bilinci o kadar nesnel hale gelir ya da kendimizin ne kadar çok bilincinde olursak, dış dünya kavrayışımız da o kadar zayıf ve kusurludur. _Saf iradesiz bilgi için kendi bilincimizin kaybolması zorunludur çünkü böyle bir yüksekliğe başka şeylerin bilinci çıkar. Biz ne kadar münhasıran onların bilincinde ve ne kadar az kendimizin bilincinde olursak her şey o kadar güzel görünür. _Saf iradesiz bilgiye, kendi bilincimiz kaybolacak kadar yüksek bir potansiyele ulaşan başka şeylerin bilinciyle erişilir. _Kavrayışın saf nesnelliğini artıran ve genişleten her şey, bu duruma katkıda bulunduğu kadarıyla geçici koşullara sahiptir. Burada alkollü içkileri veya afyonu düşünmeyelim; tam tersine gerekli olan şey sakin bir gece uykusu, soğuk bir duş, kan dolaşımını ve mizacı sakinleştirerek beyin etkinliğine zorlama olmayan bir üstünlük sağlayan her şeydir. İrade, bilinçten kendiliğinden ayrılacağı için her şey önümüzde artan açıklık ve seçiklikle belirir. _Her türlü ıstırap, gerçek benliği oluşturan iradeden kaynaklandığı için her türlü ıstırap ihtimali bilincin bu yanının geri çekilmesiyle eşzamanlı olarak ortadan kalkar. Bu şekilde saf kavrayış nesnelliği durumu kendimizi kesinlikle mutlu hissetmemize neden olan bir durum haline gelir; böylece ben onda estetik hazzı oluşturan iki unsurdan birini göstermiş oluyorum. İrade tekrar üstünlüğü ele geçirdiğinde huzursuzluk ortaya çıkar. Çünkü irade öznellik ilkesi olarak her yerde bilginin karşıtı hatta hasmıdır. _Öznelliğin en büyük yoğunlaşmasını gerçek irade ediminde buluruz ve bu yüzden biz onda kendimizin açık şekilde ayırdında oluruz. Kıvılcım sıçraması elektrikli alet için neyse, edim de irade için odur. _Her bedensel algı, bizatihi iradenin uyarılmasıdır. Düşünsel yoldan iradenin uyarılması güdüler sayesinde gerçekleşir; dolayısıyla öznellik burada zayıflar ve bizzat nesnellik tarafından harekete geçirilir. Bir nesne bütünüyle nesnel bir tarzda, dolayısıyla her türlü çıkar ve yarar duygusundan uzak olarak kavranılmadığı, arzu veya nefret uyandırdığı anda bu gerçekleşir; çünkü çoktan bir güdü olarak müessir olur. _Duyu yoluyla kavranılan nesneler söz konusu olduğunda buna resimsi, sadece düş gücünde görülenlerin durumunda ise şiirsel denir. _Şairler açık aydınlık bir sabahı, güzel bir akşamı, ay ışığının aydınlattığı sessiz sakin bir geceyi ve bu türden daha pek çok şeyi terennüm(mırıldanmak) ettiklerinde övgü ve yüceltmelerinin kendilerinin meçhulü olan gerçek konusu doğanın bu güzelliklerinin çağırdığı saf bilgi öznesidir. Onun ortaya çıkmasıyla irade bilinçten çekilmiş ve böylece başka türlü bu dünyada ulaşılamayan gönül huzuru ortaya çıkmıştır. Sözgelimi başka türlü şu şiir, nasıl bizi bu kadar iyi ve olumlu yönde etkileyebilir, nasıl bizi böylesine büyüleyebilirdi? Yaşayanların üzerinde böyle bir etki uyandırmayan nesnelerden bir yabancının veya geçip giden yolcunun resimlik ya da şiirlik etkiyi hissetmesi, her türlü yarar çıkar güdüsünden uzak safi nesnel kavrayışın konusu olan nesnelerin yeniliğinin ve tamamen yabancılığının da bu tür bir etki için elverişli olmasıyla açıklanabilir. _Yabancı bir kasabanın görünümü, çoğu kez yolcu üzerinde görülmedik derecede hoş bir izlenim bırakır. Oysa söz konusu kasaba aynı etkiyi orada yaşayan kimseler üzerinde kesinlikle doğurmaz çünkü bu etki yolcunun kasabayla ve onun sakinleriyle her türlü ilişkinin dışında olarak onu bütünüyle nesnel bir şekilde kavramasından kaynaklanır. Yolculuğun zevki kısmen buna dayanır. Öyle görünüyor ki bu aynı zamanda anlatıma veya temsile dayalı eserlerin etkisinin neden sahne uzak zamanlara ve ülkelere, sözgelimi Almanya'da İtalya ve lspanya'ya, italya'da Almanya, Polonya ve hatta Hollanda'ya kaydırılarak artırılmasına çalışıldığının sebebini de açıklar. _Şimdi eğer estetik objelerin verdiği zevkin koşulu her türlü istemeden arınmış bütünüyle nesnel, sezgisel kavrayış ise, bu onların ortaya konulması veya vücuda getirilmesi için çok daha fazla böyledir. _Her güzel eserin, her derin veya büyük düşüncenin Püf noktası, bütünüyle nesnel bir kavrayıştır. Ne var ki böyle bir kavrayışın mutlak koşulu kişiyi saf bilme öznesi olarak bırakan iradenin tam sessizliğidir. Bu durumun baskınlığına doğal yatkınlık deha dediğimiz şeydir. _Bu hayatta her durum, her kişi, her sahne ilgi çekici, keyif verici ve imrenilesi olmak için sadece salt nesnel biçimde kavranılmaya ve ister fırça darbesiyle ister sözcüklerle bir tasvir ya da taslağın konusu olmaya muhtaçtır. Ama eğer biri onun içindeyse, eğer biri bizatihi oysa, o zaman (çoğu kez söylendiği gibi ) şeytan görsün onun yüzünü. _İstemenin bilinçten kaybolmasıyla gerçekte bireysellik ve onunla birlikte onun keder ve ıstırabı ortadan kalkar. Bu yüzden o zaman geri kalan saf bilme öznesini ezeli ebedi dünya gözü diye tanımladım. _Güzelin algılanışı, bizi neden mutlu eder?_ _Herhangi bir meselenin getirilecek açıklamalarla aydınlığa kavuşturulabilme ve böylece hoş karşılanma ihtimali varsa, geri bırakılmaması daha iyidir. _Bireysel irade bir an için tasarım gücünü serbest bıraksın ve varoluşunun sebebi olan hizmetten muaf tutsun, böylece bu güç düzenli işi olan iradeye veya o kişiye ilgisini terk etsin ama enerjik biçimde etkin olmaktan ve sezgisel olarak kavranılabilir olanı açıkça ve neredeyse vecit halindeki bir dikkatle kavramaktan kesilmesin, işte o zaman bu güç derhal bütünüyle nesnel hale gelecek, bir başka deyişle, nesnelerin gerçek aynası veya daha doğrusu söz konusu nesnelerde kendisini gösteren iradenin nesnelleşmesinin aracı olacaktır. _İradenin en derin özü şimdi, sezgisel kavrayış ne kadar uzun sürerse, bu derin özü bütünüyle tüketinceye kadar, tasarım gücünde daha tam olarak ortaya çıkacaktır. Saf özneyle birlikte saf nesne, bir başka deyişle, sezgisel biçimde kavranılan nesnede beliren iradenin kusursuz tezahürü ancak böyle ortaya çıkar; bu tezahür tam da onun (Platonik) ideasıdır. _(Saf bilme öznesi, sezgisel biçimde kavranan objelerde bütünüyle kaybolmak için kendimizi unuttuğumuzda ortaya çıkar, öyle ki ( bu kayboluş durumunda) bilinçte kalanlar sadece bunlardır.) _Nesnelliği sayesinde deha düşünceli, dikkatlidir ve başkalarının görmediği her şeyi görüp kavrar. Bu bir şair ya da bir ressam olarak ona tabiatı böylesine açık, hissedilir ve canlı bir şekilde tasvir veya tersim yeteneğini sunar. _Bilinenin iletilmesinin amaçlandığı yerde irade, sırf bir amaç var olduğu için, tekrar etkin hale gelebilir. Nitekim ressam çiziminin doğruluğuna ve renklerin kullanılışına aldırmazlık edemez. _Bilgi kökeniyle, iradeyle bağlarını koparmakta ve onu terk etmektedir. Sırf iradeye hizmet etmek için ortaya çıkmış olan ve insanların neredeyse tümünde bu hizmeti sürdüren zeka, böyle bir kullanım ve onun sonuçları hayatlarını yuttuğu için, bütün özgür sanatlarda ve bilimlerde olağan dışı biçimde kullanılır. ___ _Sebep ve sonuç bilgisinin söz konusu olduğu her yerde ve dolayısıyla doğa bilimi ve matematiğin bütün dallarında, ayrıca tarih vb. alanlarda araştırılan bilgi, iradenin bir amacı olmalıdır. Benzer şekilde devlet işlerinde, savaşta, ticari veya mali meselelerde, dolap ve dalaverenin her türünde vb. irade her şeyden evvel arzulamasının hararetiyle zekayı bütün gücünü kullanmaya ve böylece söz konusu meselenin illet ve istidlallerinin tümü için en uygun hal çaresini bulmaya zorlamalıdır. _Şeylerin (Platon'un sözünü ettiği) idealarının kavrandığı saf nesnel sezgisel kavrayış ancak kişinin iradesinin bütünüyle ortadan kalktığı saf bilme durumunda ortaya çıkabilir. Bu her zaman sezgisel bilgi olmalıdır. Bu daha sonra hakiki bir sanat eserinin, bir şiirin ve hatta esaslı bir felsefi temellendirmenin gerçek malzemesini ve çekirdeğjni, deyiş yerinde ise ruhunu oluşturur. Dehanın eserlerinde her zaman gözlemlenen bu dolayımsız, tasarlamasız ve hatta kısmen bilinçsiz ve içgüdüsel unsur tam da ilk sanatsal bilginin iradeden bütünüyle ayrı bağımsız, iradesiz bir bilgi olmasının bir sonucudur. _Çok gerekli hatta vazgeçilmez olan irade, saf düşünce durumlarında bütünüyle bir kenara bırakılmalıdır. Çünkü burada faydası olan tek şeyi zeka kendi başına ve kendi imkanlarıyla gerçekleştirir ve gönüllü bir hediye olarak sunar. Burada her şey kendiliğinden olmalıdır; bilgi tasarlamadan faal hale gelmeli ve dolayısıyla iradesiz olmalıdır. _Kavramlar, akıl melekemizin suni ürünüdürler ve bu bakımdan zaten bir tasarlama/düşünüp taşınma işidirler. Zihnin her türlü soyut kullanımında irade de hükümrandır. Tasarılarıyla zihnin kullanımına yön verir. Her ne kadar bilgi, iradeden kaynaklansa ve kök salsa da yine irade tarafından bozulur. Bu sebepten dolayı biz şeyleri onlara ilgi duymadığımızda, irademizle herhangi bir ilişki içinde bulunmadıklarında kavrayabiliriz. Bundan da şeylerin idealarının bize gerçekliğe kıyasla sanat eserinden daha kolay hitap ettiği çıkar. Çünkü bizim bir resimde veya bir şiirde sadece seyrettiğimiz şey irademizle her türlü ilişki ihtimalinin dışında durur. Deha, tam da bireysel bir iradenin hizmeti için gerekli olan bilgi gücünün fazlasının mevcudiyetine dayanır ve bu fazla serbest hale gelir. İşte o zaman dünyayı iradeyle irtibatsız olarak kavrar. Bu sebepten ötürü sanat eseri estetik hazzın temelini teşkil eden ideaların kavranmasını büyük ölçüde kolaylaştırır. Bunun sebebi sadece sanatın öze ait olanı ön plana çıkarıp özle ilişkisi olmayanı dışarıda bırakarak şeyleri daha açık ve karakteristik biçimde sunması değildir. Sonucu aynı zamanda yarar-çıkar gözetmeyen, içinde irade/isteme bulunmayan dolayısıyla bütünüyle nesnel nitelikte olan kavrayış da doğurur. _Şimdi nasıl ki güneş ışığını görmek için bir göze, müzik notalarını işitmek için bir kulağa ihtiyaç duyuyorsa, sanat ve bilimdeki bütün şaheserlerin değeri de bunlara akraba ve denk olan dimağı/ruhu gerekli kılar. Çünkü şaheserler muhatap olarak kendilerine bunları kabul ederler. Bu tür eserlerde saklı ruhları canlandırıp ortaya çıkaracak sihirli sözcüğe ancak böyle bir kafa sahiptir. Sıradan kimse onların önünde mühürlü sihir dolabının veya çalmasını bilmediği ve bu yüzden her ne kadar kendisini bununla aldatmaktan hoşlansa da ancak karmaşık ve düzensiz notalar çıkardığı bir çalgının önündeki biri gibi durur. Nasıl ki bir yağlıboya tablonun etkisi karanlık bir köşede veya görülmesine veya güneşin üzerinde parlamasına bağlı olarak değişirse aynı şaheserin tesiri de ona bakan kimsenin zihinsel/düşünsel kapasitesine bağlı olarak değişir. Dolayısıyla güzel bir eser gerçekten varolacak ve hayatta kalacaksa hassas bir ruha, iyi düşünülmüş bir eser düşünebilen bir zihne ihtiyaç duyar. Fakat dünyaya böyle bir eser sunan kimse daha sonra genellikle kendisini, hazırlaması bunca zaman ve emeğe malolmuş havai fişekleri, sırf yanlış yere geldiğini ve bütün izleyicilerin körler enstitüsünün sakinlerinden ibaret olduğunu öğrenmek için coşkuyla ateşlemiş bir havai fişek göstericisi gibi hissedebilir. Ancak belki de bu onun için izleyicilerin havai fişek göstericilerinden ibaret olmasından daha iyidir çünkü bu durumda eğer gösterisi fevkalade güzel olsaydı bu onun kellesine mal olabilirdi. … _Önsöz_ _Schopenhauer felsefesi, hem Kant idealizmine hem de Hint filozoflarına dayanır. Bütün doktrinini, özneyi de nesneyi de kapsayan tasavvur ve irade gücü kavramı üstüne kurar. Dünya bir tasavvurdur, yani o, akılda tasavvur edildiğinden başka bir şekilde düşünülemez (idealizm). Schopenhauer, bu fenomenler dünyasının dayanağına, "irade" (istenç) adını verir ve her kuvveti bir irade olarak görür (iradecilik). Bu irade varlıklarda, yaşama isteği veya yok etme sebeplerine karşı direnme ve onlara hakim olma eğilimi olarak belirir. Zeka bile yaşama isteğini n hizmetindedir; bununla birlikte, insan, her yaşantıda ve çabada kötülük ve acının bulunduğunu anlayınca, yaşama isteğinden kendini gene zeka yoluyla kurtarabilecektir. _Zapturapt : Disiplin _Düşünsel üstünlük - fakirlik _Kalburüstü : Seçkin _Hüviyet : Kimlik _Püf noktası - punctum saliensi : Bir işin en ince, en önemli yeri _Edim : Eylem _Tefekkür : Düşünce _Cevher : Öz _İllet : Hastalık, engel _İstidlal : Sonuç çıkarma işi, çıkarım. _Yeter sebep ilkesi : Bir şeyin var olabilmesi için yeterli sebebin olması gerektiğini öne süren mantık ilkesi. ...
·
203 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.