Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Çevre katliamı
                   ÇEVRE KATLİAMI Değerli okurlarım, Şehirlerde yeşil alanlar,Ege’de zeytinlikler, Karadeniz’de dere yatakları Artvin’de ve farklı şehirlerde maden ve Hes’ler yabancı şirketlerin kalkınmasına kurban edilirken, Batı’da orman yangınları her yaz bizi yasa boğarken, güneyde meralar hızla çölleşirken, tarım arazileri bir bir yok olurken, ovalarımız yabancılara satılırken, bu yüzyılın sonunda ortalama ısının 5 derece artacağı, denizlerin 1 metre yükseleceği hesaplanırken,  ‘’benim derdim dert midir senin derdin yanında ‘’şarkısını bir kenara bırakıp asıl bu konulara dertlenmemiz lazım. Güneş ve rüzgârdan enerji ihtiyacının tamamını karşılayabilecek bir ülke olmamıza rağmen her yıl binlerce insanın ölümüne, milyarlarca doların ziyanına sebep olan termik santrallerde ısrar eden ulusal enerji politikasını dert etmemiz gerekiyor. Kıyılarda , köylerde, şehirlerde, sokaklarda çevreyi ve insan sağlığını tehdit eden çöp yığınları yükselirken , kendi evimizin içi gibi sokakları ve ülkemizin her noktasını temiz tutmamız gerektiğini ve bunu çocuklarımıza aşılamamız gerektiğini dert etmemiz gerekiyor. Çevre konusunda bu saydıklarımın hiç birini dert etmiyoruz. Çevreyi yabancı şirketleri kalkındırmaya kurban ediyor, orman yangını ve çölleşmeyi safsatalarla açıklıyor, önümüzdeki dönem için 20 yeni termik santral planlayıp Avrupa’nın bir numaralı çöp ithalatçısı olmayı içimize sindiriyoruz. Neden çevreyi dert etmiyoruz? Ekonomik, gidişat istihdam, geçim sıkıntısı, işsizlik, enflasyon gibi ağır sorunlarımız varken çevreye kimse bakmıyor. Eğitim, sağlık, toplumsal kamplaşma, yolsuzluklar ve yaşam kalitesini etkileyen trafik ve ulaşım sorunları, mülteci meselesi, varken birde çevreyi düşünemeyiz diyebilirsiniz fakat çevreyi düzeltmeden bu sorunları düzeltemeyiz. Çevre elimizden gidince geriye sorun da kalmıyor. Çünkü ülke elden gidiyor. Yıllar önce Artvin'de HES (Hidroelektrik Santrali) projeleri ve yapılan maden aramaları, yabancı şirketlerin bu bölgeleri kontrol etmesiyle başladı. Bu bölgedeki HES’lere ilk itiraz edenlerden biri olarak, benim de katkım oldu. O dönemde sadece iki HES projesi vardı ve bu projelere karşı çıkmamız, bazı insanlar tarafından hainlik veya terörizm gibi ağır ithamlarla karşılandı. Şimdi Karadeniz'in her yerinde köyleri dahil, HES' projeleri artmaya başladı. Maalesef insanlar yumurta kapısına dayanmadan önce harekete geçmeyi tercih etmiyorlar ve bu tercihin sonucunda birçok köy yaşanmaz hale geldi. Köylerin, derelerin ve suların kaybedilmesiyle büyük bir bedel ödendi ve ödenmeye devam ediyor. Şimdi ise insanlar, yaşadıkları sorunlara çözüm umarak yardım istiyorlar. Ancak geçmişte bir avuç vatansevere yöneltilen suçlamalar yüzünden, şimdi kimse seslerini duymuyor. Değerli okurlarım Son yıllarda etkisi ve sayısı artan sel baskınları, her yaz biraz daha kontrolsüz olarak gelişen orman yangınları, giderek daha sık göreceğimiz musilaj benzeri çevre felaketleri şu anda ve gözümüzün önünde oluyor. Ne hikmetse bütün bu felaketlerin toplumun çok küçük bir kesimini harekete geçiriyor.  Tehdit ne kadar devasa olursa bizim birey olarak o sorunlara duyarlılığımız o derece azalıyor. Poşete yapılan zam kadar değer görmüyor. Türkiye gibi hijyen konusunda hassas, kendi evinin içini temiz tutmakta özenli bir ülkede sokakların bu kadar pis olmasına anlam veremiyorum. Her birimiz kendi evimizin içini temiz tutmayı beceriyoruz ama işte bir araya gelip sokağı, şehri, ülkeyi temiz tutma konusunda ortak bir irade koymakta zorlanıyoruz. Ülkemizde çevre konusundaki duyarsızlığın bir nedeni, devletin bu konuda halkı yıllardır baskı altında tuttuğu için olması. Yukarıda bahsettiğim çevre katliamlarının her birinde bir avuç insan çıkıp hepimizin adına parkları, zeytinlikleri, dereleri ve soluduğumuz temiz havayı savunduğu için cezalandırıldı. Bunu gören pek çok duyarlı insan da çevre eğitimi aldığı, doğayı koruma bilinci olduğu halde kabuğuna çekilip eylemsizlik kararı aldı. Eğitim ve bilinç, ancak hukuki güvencelerin sağlanabildiği ortamlarda toplumu ileriye götürebiliyor. O yüzden sağlıklı bir çevrede yaşayabilmemizin, global ısınmaya karşı etkin önlem geliştirebilmemizin yolu, katılımcı demokrasiyi yasal güvence altına alacak adımların atılmasından geçiyor.  Hukukun işlemediği ülkelerde vatandaşlar yaşadıkları mahallenin, kentin, ülkenin gidişatına müdahale edemiyorlar. Sel gelip oturduğumuz evi bassa, HES’ler yüzünden musluktan sularımız akmasa bile kılımız kıpırdamıyor. Türkiye’de bugün doğan bir çocuk eğer şimdi bir önlem alınmazsa kendisi şuan ki yöneticilerin yaşına geldiğinde denizlerin, 1 metre yükselmiş, dereleri kurumuş, Konya’dan Urfa’ya uzanan geniş bir alanı çöle dönmüş, sıcaktan altında gölgelenecek bir tane bile ağaç kalmamış bir ülkede yaşayacak.   Eğitimci – Yazar Soner Atabek          
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.