Gönderi

_Eristik Diyalektik: Haklı çıkmak ve kazanmak amacıyla yapılan tartışma sanatıdır. Önemli olan doğru değil dinleyiciyi ikna etmektir. Eris, yunan mitolojisinde anlaşmazlık tanrıçasıdır. _Diyalektik bir konuşma sanatıdır. Onun aracılığıyla bir şey çürütülür ya da ispatlanır ve bu konuşmacıların soru ve cevaplarıyla yapılır. Diyalektiğin görevi, saldırılara karşı insanın kendini nasıl savunacağını ve nasıl saldırabileceğini göstermektir. Bir kılıç ustası dövüşürken kimin haklı olduğuyla ilgilenmez. Tek dikkat ettiği şey, hasmının hamlelerini savuşturmaktır. Diyalektikte de aynen böyledir: Tinsel bir kılıç dövüşüdür diyalektik ve tartışmayı kazanmaya yarar. En doğru ismi eristik diyalektiktir. _Kibirlilik, düşüncemizin yanlış, muhalifimizin görüşünün ise doğru çıkmasını istemez. Tartışan kişi doğru için değil, sadece kendi önermesi için mücadele eder. Kendisine şüpheli göründüğünde bile savını kabul ettirmek ister. Bunun için kurnazlığı kullanır _Eristik sadece haklı çıkmayı hedefler; sofistik ise haklı çıkarak elde edilecek itibar ve paranın peşindedir. _Aristoteles retorik ve diyalektiği birlikte düşünmüş, amaçlarının inandırma olduğunu belirtmişti. _Aristo: Kendisi haksız olduğunda bunu hazmedebilecek kadar adalet duygusuna sahip olanlarla tartış. Saçmasapan şeyleri savunmayacak kişilerle tartış. Nedenleri dinleyip dikkate alanlarla, gerçeğe değer verenlerle tartış. Demek ki yüz kişi içinde tartışmaya layık bir kişi bile zor çıkar. Geri kalanı ise bırakın ne isterlerse onu konuşsunlar, budalalık insan hakkıdır. Arap atasözü: “Susma ağacının meyvesi barıştır.” Mantık veya analitik; Tartışma götürmez doğrulukta sonuçlara varmanın yöntemi. _Deliler doğruyu söyler, demek ki akıllılar yalancıdır. _Neden Haklı Çıkma Sanatı? İnsan türünün kötülüğünden. Dürüst olsaydık, sadece gerçeği günışığına çıkarmaya çalışırdık. _Muhalifimiz bir tez öne sürdü. Bunu çürütmek için iki yol vardır. a) ad rem [konuya yönelik]; b) ad hominem [insana yönelik] Yollar: a) doğrudan çürütme; b) dolaylı çürütme. Doğrudan çürütme tezin nedenlerine, dolaylı çürütme ise sonuçlarına saldırır; ilki tezin doğru olmadığını, ikinci ise doğru olamayacağını gösterir. Doğrudan çürütme iki türlü olabilir: Ya muhalifin önermesini dayandırdığı nedenlerin yanlış olduğunu gösteririz ya da nedenleri kabul ederiz ama bunlardan o önermenin çıkmayacağını gösteririz. Dolaylı çürütmede ise ya (sapma; bir şeyi karşıtının saçma olduğunu göstererek ispatlama) ya da örneğe başvurulur. _Hileler_ _Genişletme: Bir iddia ne kadar genel olursa, saldırılara o kadar açık olur. _Eşanlamlılık: İddia genişletilir ve ortak yanı olmayan bir şeye dönüştürülüp çürütülür. İftiraya uğrayan esnaf, burjuva itibarını bir şövalye onuruna dönüştürdü. _Mutlaklaştırma: Önermeyi sanki genel ifade edilmiş gibi almak ve çürütmek. Üç hile akrabadır. _Oyunu Gizleme: Uzak bir yerden başlayarak sonuca varırız. _Yanlış Önerme Kullanma: Yanlış fikirlerden doğru sonuç çıkabilir; ama doğrudan yanlış asla çıkmaz. Bir mezhebin taraftarıysa, bu mezhebin fikirlerini ona karşı temel ilkeler olarak kullanabiliriz. _Bir Anda Çok Soru Sorma: Bir anda ayrıntılı soru sorularak asıl kabul ettirilmek istenen şey gizlenir; buna karşılık kabul edilenlerden çıkarılan argüman hızla öne sürülür. Bu erotematik, öğrencilere sorular sormaya dayanan öğretme yöntemi; öğretmenin konuşup öğrencilerin dinlediği akromatik yöntemin alternatifi (Sokratik de denir) _Kızdırma: Öfkeli kişi doğru yargıda bulunamaz _Soru Sırasını Karıştırma: Muhalif tedbir alamaz. _Sonucu Sormama: Tekil durumları kabul emişse, ona sonucu kabul edip etmediğini sormaktan kaçınmalı, kabul edilmiş bir olgu olarak sunmalıyız. Kendi de inanmaya başlayacak. _İsim Seçme: Bütün hileler arasında bu en sık başvurulandır. Protestanlar hem bu adı hem de Evanjelikler adını kendileri seçmiş, Katolikler ise onlara sapkınlar demiştir. Muhalif herhangi bir değişiklik önerdiğinde, bundan “yenilik” diye söz etmeliyiz, çünkü bu kelime hoş karşılanmaz. Tabii öneriyi biz getirdiysek, yapacağımız şey bunun tersidir. İlk durumda karşıtlığı anlatmak için “mevcut düzen”, ikincide ise “köhnemiş önyargı”demeliyiz. “Dindarlık”, “Tanrı’ya adanmışlık” derken, karşı çıkan biri aynı şeylerden “bağnazlık”, “hurafe” diye söz edebilir. Dinsel coşku” = “fanatizm”, “çapkınlık” = “zina” “ödeme güçlüğü” = “iflas” _Tez Ekleme: Kanıtlamakta zorlanıyorsak, başka önermeyi muhalife sunarız ve sanki ispatı buradan çıkaracakmış gibi yaparız. Muhalif kuşkulandığı için yeni önermeyi reddederse, bu yargısının saçmalığını gösterip zafer kazanmış oluruz; Böyle bir şey yapabilmek için aşırı derecede utanmaz olmak lazımdır. _Karşı Örnek Uydurma: Genel bir önerme için çok sayıda örneğin tersine, önermeye uymayan tek bir örnek onun bir kenara atılması için yeterlidir. Mesela “Bütün geviş getiren hayvanlar boynuzludur” tezi sadece deveyi örnek göstermekle çürütülmüş olur. _Taraf Tutma: Bu hileye“Ağacı kökünden kavramak”denir ya da faydaya bağlı argüman. Nedenler göstererek akla hitap etmek yerine, içgüdüler üzerinden iradeye etki etmeye çalışırız. Bu hile uygulanabilir olduğu anda, diğer hepsini gereksiz kılar: Bunu yaptığımızda, savunduğumuz düşünce tımarhaneden çıkma bile olsa, dinleyicileri hemen kendi yanımıza çekeriz. Çünkü bir dirhem irade, yüz kilo akıldan daha ağır çeker. Muhalifin savunduğu görüşün geçerli olması halinde kendi çıkarına ciddi bir zarar vereceğini ona hissettirebilirsek, elinde kor varmış gibi fırlatıp atacaktır. Mesela, bir papaz felsefi bir dogma savunuyor diyelim. Bunun kilisesinin temel bir dogması ile çeliştiğine dikkati çekildiğinde, hemen vazgeçer. Kendimize haksızlık eden bir yasa çıkarmak ne düşüncesizliktir! - Horatius. Dinleyiciler bizimle aynı tarikat, işyeri, kulüp vb. mensubuysa muhalifin tezi istediği kadar doğru olsun; biz bu tezin bağlı bulunduğumuz cemiyetin ortak çıkarlarına aykırı olduğunu belirtince, bütün dinleyiciler muhalifin argümanlarını mükemmel bile olsalar zayıf ve zavallı, bizimkileri ise ne kadar içi boş olsa da doğru ve yerinde bulacaktır. Koro halinde bizden yana seslerini yükseltirler, muhalifimiz ise rezil olmuş halde uzaklaşmak zorunda kalır. _Tezat Sunma: Muhalife tezimizi kabul ettirmek için karşı-tezi de sunup seçim yapmayı ona bırakmalı. _Zafer Narası Atma: istediğimiz vargıyı sanki kanıtlanmış gibi zaferle öne süreriz. _Zorluk Çıkarma: Muhalifin çelişkilerine bakarız. Mesela Berlin’de bulunmanın hoş olmadığını söylemişse, “Niçin ilk trene atlayıp burayı terk etmiyorsun?” diye çıkışıveririz. _İnce Ayrım: Sıkıştığımızda ince bir ayrımla kendimizi kurtarabiliriz. _Tartışmayı Kesme: Muhalifin bizi alt edebileceğini fark edersek, tartışmayı zamanında kesmeliyiz ya da başka yöne saptırmalı, _Abartmaya Zorlama: İtiraz ve münakaşa iddiayı abartma eğilimi uyandırır. Yani muhalifimizi itirazlarla kışkırtarak, önermeyi, doğrunun sınırlarını geçecek ölçüde abartmasını sağlayabiliriz. _Sonuç Uydurma: Çarpıtarak, hiç olmayan saçma önermeler çıkarılır. Bir şeyi karşıtının saçma olduğunu göstererek ispatlama. _Gerekçeyi Terse Çevirme: Muhalif “O bir çocuk, bazı şeylere göz yummak gerekir” dediğinde; “Tam da çocuk olduğu için cezalandırılmalı ki kötü alışkınlarını pekiştirmesin.” _Tribünlere Oynama: Bilgisiz dinleyiciler önünde kullanılabilir. İtirazımız aslında geçersizdir ama bunu izleyici fark edemez. Muhalifimiz uzmandır ama dinleyiciler değil. İtirazımız onu gülünç duruma düşürüyorsa, dinleyicilerin gözünde yenilmiş olur. Örnek: Muhalif: ilk kayalık oluşumunda, kütle eriyik halindeydi. Sıcaklık 200°dü. Deniz yüzeyinin altında kristalize olmuştu. Buna karşı “O sıcaklıkta, deniz suyu buharlaşıp uçmuş olurdu” diye bir argüman getirebiliriz. Dinleyiciler güler. Muhalif bizi alt etmek için. Fizikçi olmayanlara bilimsel bir konferans vermesi gerekecektir. _Saptırma: Yenileceğimizi anlayınca. Taraflardan biri diğerine suçlama getirirse, o kişi buna cevap verip çürütmez, bunun yerine o da birinciye yönelik suçlamalar yapar, kendisine yönelik suçlamaları havada bırakır ve böylece aslında itiraf etmiş olur. _Neden Yerine Otorite Gösterme: Muhalifimizin saygı duyduğu bir otoriteden yararlanabiliyorsak, işimiz kolaydır. Muhalifin bilgi ve yetileri birinci sınıfsa, onun için geçerli otorite hemen hemen hiç yoktur. Önyargılar da otorite olarak kullanılabilir. _Düşüncenin yaygınlığı onun doğruluğunun kanıtı değildir. _Onlar çoban nereye götürürse oraya giden koyunlar gibidirler. Onlar için ölmek, düşünmekten daha kolaydır. Sıradan insanların kafası saçmalıklarla doludur ve bunları süpürüp temizlemek çok zordur. _Evrensel doğru sayılmış bütün eski hataları yeniden kabul etmek demek, bütün Protestan ülkelerde Katolikliği geri getirmek gerekecekti; Evrensel düşünce denilen şey, aslında sadece iki ya da üç kişinin görüşü olduğunu anlarız. Sonra da onlara güvenen, tembellik nedeniyle titiz ve zahmetli bir sınamaya girişmektense fikre hemen inanmayı yeğleyen birçok kişi daha çıkar. Böylece tembel ve saf taraftarların sayısı günden güne büyür. Geri kalanlar da, herkesin doğru saydığı bir şeye karşı çıkarak huzursuz tipler damgasını yememek için, bu fikri kabul etmek zorundadır. Taraftarlık artık bir görev haline gelir. Başkalarının görüşlerini tekrarlayan gayretkeş ve hoşgörüsüzkimselerin konuşmasına izin vardır sadece. Farklı düşünenlerden nefret etmelerinin nedeni, onların başka bir görüşü savunuyor olması değil, kendi fikir ve yargılarını oluşturmaya kalkışmalarıdır; oysa kendileri böyle bir şeye asla girişebilmiş değillerdir. Tıpkı aynı tarihsel olguyu yüzlerce tarihçinin yazmış olması, ama sonra hepsinin bunu birbirinden aldığının kanıtlanması ve aslında tek bir kişinin ifadesinden başka bir kaynak bulunmadığının anlaşılması gibi._ Akli argüman silahı karşısında, düşünememe sularına dalmış olan muhalif, derisi nasır kaplı [Siegfried öldürdüğü ejderhanın kanında yıkanarak yaralanamaz hale gelir] gibi düşüncesizlik ve kararsızlık çamuruna bulanmıştır. _Anlamazdan Gelme: Söylediğiniz benim zayıf anlama gücümün ötesindedir. Doğru olabilir, ama ben anlayamıyorum. Böylece dinleyiciler gözünde itibarımızı koruyarak, bir yandan da muhalifin söylediklerinin saçma olduğunu ima etmiş oluruz. Örneğin Saf Aklın Eleştirisi çıktığında, eski ekole bağlı birçok prof. kitabı anlamadıklarını açıklamış, böylece eserin işini bitireceklerini sanmışlardı. yeni ekolün bazı savunucuları onlara Kant’ın kitabını gerçekten de anlayamadıklarını gösterince, kendilerini hiç de iyi hissetmediler. _Muhalif bizim saçmaladığımızı ima etmek istedi; biz onun kavrama kıtlığını kanıtladık. Tabii her ikisi de en büyük bir nezaketle gerçekleşti. _Etiketleme: iddiayı kısa yoldan safdışı bırakmak için onu nefret edilen bir kategoriye dâhil ederiz _Zayıf Noktada Israr Etme: Muhalif, konuşmayı başka yöne çekmeye çalışıyorsa, bu bizim zayıf bir noktaya dokunduğumuzun kesin bir işaretidir. _Laf Kalabalığı Yapma: Muhalifi saçma sözlerle, ağız kalabalığıyla şaşkına çevirmek, sersemletmek. _Yanlış Kanıttan Yararlanma: _Kişiselleştirme: Haksız çıkacağımızı fark edince işi kişiselleştirerek hakaret ve kabalığa başvurabiliriz. Kişiselleştirme, tartışma konusundan ayrılarak muhalifin kişiliğine saldırmaktır. Yaralayıcı, kötücül, aşağılayıcı ve kaba oluruz. Bu, tinsel gücün bedenselliğe ya da hayvaniliğe başvurmasıdır. Hiçbir şey kibrin tatmininden önemli değildir ve hiçbir yara insanın canını kibrin yaralanması kadar yakmaz. (“Onur yaşamdan daha önemlidir.” Kibrin tatmin edilmesi kişinin kendini başkalarıyla kıyaslaması yoluyla olur. _Sonuç_ _Aslında akılların çarpışması olarak tartışma çoğu zaman karşılıklı yarar sağlar; kendi düşüncelerimizi düzeltmeye, yeni görüşler üretmeye olanak verir. Ama bunun için, tartışmacıların bilgi ve zihin gücü bakımından birbirine oldukça yakın düzeyde bulunması gereklidir. Birinin bilgisi eksikse, her şeyi anlayamaz, seviyeli değildir. Zihin gücü yetersizse, bunun getirdiği kızgınlık onu sahtekarlığa, hilekarlığa sürükleyecektir. __İnsan doğası şöyle bir şeydir: Konuşmacılar birbirine görüşlerini aktarırken, eğer A aynı konuda B’nin kendisinden farklı düşündüğünü saptarsa, önce kendi düşüncesini gözden geçirip hata aramak yerine, ötekinin düşünüşünde hata olduğunu varsayar. Yani insan, doğası gereği dediğim dediktir. Demek ki eristik diyalektik, insanın doğasında yatan dogmatikliğin işleyişini araştırıp açıklar. _Peirastik: Sokrates’in ortaya belli bir iddia atan kişilere sorduğu sorularla iddianın aslında sağlam olmadığını göstermesi. _İkna etmek” karşılıklılık esasına dayanan bir diyalog. manipülasyon, kandırmaca ve laf kalabalığı ile kişiyi yönlendirmek. _Hileler_ _Taraf Tutma_İsim Seçme_Tez Ekleme_Karşı Örnek Uydurma_Genişletme_Eşanlamlılık_Mutlaklaştırma_Oyunu Gizleme_Yanlış Önerme Kullanma_Bir Anda Çok Soru Sorma_Kızdırma_Soru Sırasını Karıştırma_Kendi Silahıyla Vurma_Zaaf Arama_Önermeleri Özdeş Sayma_Kanıt Varsayma_Sonucu inkâr Etme_Tezat Sunma_Zafer Narası Atma_Zorluk Çıkarma_İnce Ayrım_Tartışmayı Kesme_Abartmaya Zorlama_Sonuç Uydurma_Gerekçeyi Terse Çevirme_Tribünlere Oynama_Saptırma_ Zıddını Sorma_ Neden Yerine Otorite Gösterme_ Anlamazdan Gelme_Etiketleme_Zayıf Noktada Israr Etme_Laf Kalabalığı Yapma. ******************** İSTENÇ VE TASARIM OLARAK DÜNYA _Dünya tasarımdır ve iki yarısı vardır. Bir yarısı nesneldir. Nesnenin kalıpları uzay ve zamandır. Öteki yarısı özneldir. Düşüncedir. Bunu bulup ortaya çıkarması Kant’ın temel başarısıdır. _Kavramlar, tasarımların tasarımlarıdır ve algılanamaz. Olsa olsa düşünülebilir. _İdeal dünya ile gerçek dünya aynı kalıptan çıkmıştır ve bu kalıp ustur. Bunu ilk düşünen descartestir. _İnsan beslenmek için hayvanlara; hayvanlar birbirine, sonra onlar da bitkilere gerek duyarlar. Bitkiler beslenmek için toprağa, suya, kimyasal elementlere, birleşimlerine, bu gezegene, güneşe, dünyanın kendi ve güneşin etrafında dönmesine gerek duyarlar. Bu böyle gider. Temelde bu istemenin kendi kendini tüketmek zorunda olmasının sonucudur. Çünkü istemeden başka bir şey yoktur. O da aç bir istemedir. Bu kovalamaca, bu kaygı, bu üzüntü bundan ileri gelir. _Deha, saf algı durumudur. Kendi kişinin kendi çıkarlarını, dileklerini bütünüyle görüş dışı bırakma gücüdür. O her şeyin ideasını kavramaya çalışır. Şeylerin başka şeylerle ilişkisini değil. Dehalarda matematik yeteneği olmadığı kanıtlanmıştır. Deha ile deliliğin ortak bir yönü olduğu söylenebilir. Platon, deli olmayanın gerçek bir filozof olamayacağını, akıp giden ideaları gören herkesin deli gibi görüneceğini söyler. _Şiddetli bir acı katlanılmaz duruma geldiğinde, birey ona yenik düşerse doğa, korku içinde deliliğe sarılır. Bu onu kurtarmak için son çaredir. Us belleğin zincirini koparır ve aradaki boşluk kurgularla dolar yani gönül acılarından kaçılıp deliliğe sığınılır. _Düşünceden mi madde yoksa maddeden mi düşünce türedi? _Düşünce: Sadece ben varım. Benden başka bir şey yok. Dünya benim tasarımımdır. _Madde: Ne çılgınca bir varsayım. Ben varım. Benden başka bir şey yok çünkü dünya benim gelip geçici biçimimdir. Sen de olsan olsan bu biçimin parçasısın ve bir hayalet gibi geçmişe sürükleneceksin. Ben ise sonsuza kadar kalacağım. _Düşünce: Zaman, benim tasarımımın kalıbı. Ben bu kalıbı içimde taşırım. Eğer böyle olmasaydı sen de benimle birlikte yok olurdun. _Düşünce ve maddeyi kuşatan bütünlük, tasarım olarak dünya ya da görüngüdür. Bu ortadan kaldırıldığında kendinde şey kalır. Bu istençtir. _Felsefe, bilim ve matematik birer canavardır ve hepsi de farklı diller konuşur ve amaca giden yollardır. Din yanlış bir yoldur çünkü dogmadır, kalıptır. _İsteme, bilinçsizdir. İsteme, gövdenin a priori-saf bilgisi. Gövde de istemenin a posteriori-deneysel bilgisidir. Gerçekte onlar birdir. İstemenin her eylemi gövdenin devinimidir. Gövde, istemenin nesneleşmesidir. İzlenim istemeye karşı olduğunca acı diye adlandırılır. İstemeye uygun olduğunda ise ona doyum denir. Acı ve haz, tasarım değil gövdenin duygulanışlarıdır. _Dişler, boğaz, bağırsaklar nesneleşmi açlıktır. _İsteme nedensizdir ve bu onu bulanıklaştırır. Böylece insanın eylemleri özgür diye yorumlanır ama değildir. _Neden sonuç ilişkisi tüm görüngülerin kalıbıdır. _İnsanlar yaşamlarının başından donuna dek kendini mahkum ettikleri rolü oynamak zorunda oldukları kafalarına dank eder. _Geyik böceği kendisinden 2 kat büyük delik açar çünkü boynuzlu erkek larva için yer açılmış olur. İsteme iş başındadır. Organlar sürekli çalışır. Bu zorunluluktan dolayıdır tıpkı isteme gibi. _yılan başka yılanı yemeden ejderha olamaz. _Tasarımın duygulanışı doğa yasasıdır. _İstenç, kendi kendinin besinidir. Bullgog karıncası, ikiye bölünür. Başı ve kuyruğu kavgaya tutuşur. Baş dişleriyle kuyruğu yakalar. Kuyruk, başı iğneyle sokarak kendini kahramanca savunur. _İçgüdü geri çekilirken, her şeyi dengelediği kabul edilen düşünce çekingenlik üretir ve yanılgı oluşur. Yanılgı, istemenin nesneleşmesini önler. _Bitkinin masumluğu bilgisizliğe dayanır çünkü istemek suç değildir. Bile bile istemek suçtur. _Diyelim ki çok istediğim bir anlaşmaya güle oynaya girdim ama işler ilerledikçe zorluklar ortaya çıkmaya başladı. Böylesine istekle başladığım bir şeyden pişmanlık duyduğumdan kuşkulanır oldum. Derken sözleşme beklenmedik bir biçimde öteki tarafça bozuldu ve ben de rahatladığımı fark ettim. _Ne düşünürsek ona dönüşürüz. Acı bir olay düşünürsek yüreğimiz daralırken tam tersi seviçli bir olayda mutluluk duyarız. Anlak istemeye çocuk rolü oynatır. Buna kişinin kendine söz geçirmesi denir. Efendinin isteme, uşağın anlak olduğu açıktır. Çünkü sonunda kazanan hep istemedir. _Lord Byron şöyle der: Tıpkı benim onların parçası olduğum gibi, dağlar, denizler, gökler de benim parçam değll mi? _Platon: Her zaman olan, oluş içinde olmayan şey nedir? _Sanatı, şeyleri neden sonuç ilişkisinden bağımsız görme yolu diyebiliriz. _Sanatçı dünyayı onun gözleriyle görmemize izin verir. _Doyurulan her istek yerini yenilerine bırakır. _Anılarımızı düşününce mutlu oluruz. Düş gücümüz istemenin öznesini değil nesnesini anımsar. İstemenin öznesi o zamanlar da şimdiki gibi acılar içindeydi. O acılar yerini başka acılara bıraktı. _Tutkuları uyandırmak için yiyecek resimleri, çıplaklık kullanılır. Saf estetik askıya alınmıştır. Sanatın amacının kuyusu kazılmıştır. Taklitçiler dehanın tersine, biçime ağırlık verenler, sanatta kavramdan çıkarak bilinçsizce içgüdüsel olarak çalışırlar. Hoşumuza gideni alıp onu kavrama yerleştirir. Asalak canlılar gibi besinleri başkalarının yapıtlarından emerler ama sindiremezler. _Hiçbir nesne en güzel insan yüzü gibi saf estetik seyre dalışa taşımaz. _Sanatçı güzeli a priori sezebilir. Sanattan anlayan onu a Posteriori saptayabilir. _Bireyin karakteri türe ağır basarsa sonuç karikatür olur. Tam tersi anlam yokluğu. _Calderon: İnsanın en büyük suçu doğuş olmasıdır. _Müzik en eşsiz sanattır. Dünya hiç olmasaydı da var olabilirdi. Müzik başka sanatlar gibi ideanın kopyası değil, istemenin kendisinin kopyasıdır. İstemenin nesneleşmesi idealardır. Diğer sanatlar gölgelerden, müzik özden söz eder. Bas bir notaya yalnızca tiz notalar eşlik edebilir. Melodi, istemenin gizli öyküsünü anlatır. Onun her heyecanını resmeder. Platon bunu: Ruhun heyecanına öykünen melodilerin devinimi diye açıklar. Melodiyi bulmak, onda insan isteğinin, duygusunun en derin izlerini açığa çıkarmak dehanın işidir. __
··
460 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.