Gönderi

Yazarın kaleminden okuduğum ilk roman olan “OD” bir Yunus Emre romanıdır. Kitap tam da Yaradana yönelmeye ihtiyaç duyduğum dönemde beni buldu. Kitabı bu denli duygulu okuyup ağlayacağımı hiç düşünmezdim. Kitap Yunus Emre’nin dervişlik yolculuğuna çıkmasını o yoldaki yaşadıklarını , acılarını, dönemin zorluklarını ,hasretliklerini, Elif’i (eşini) oğlu İbrahim’i toprağa verişini Samuel( İsmail) oğlunu bir türlü bulamayışını yollara düşüp ilahî bir içsel yolculuğunu anlatıyor. Kitapta etkilendiğim birçok kısım oldu. Yunus Emre’nin Elifine Sitarem( bahtım) demesi, onu bedenen kaybetse bile kalbinde yaşatması her olayda onu diliyle zikretmesi… Çünkü bilirim insanın kalbinde kim var ise dilinde de o olur. Bu sadakati ( içten bağlılık) değilde neydi .. “”Can Yunus !” dedi yine, parmağını kalbinin üzerine koyarak: “Burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı sevenin cananı buradadır. O nokta kurumuş bir damla kandan ibarettir. Adına Sevda denir siyaha çalan rengi yüzünden ona Sevda derler. Bütün tecelli denizleri , bütün aşk ve ihtiras fırtınaları işte o bir damla kanın içinde dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa bütün vücuda dağılır.” Denge çok önemliymiş . İnsanın kendini kaybetmemesi gerekiyormuş. Sevginin insanı abad da ettiğini naşad da ettiğini anladım. Yunus Emre’nin Taptuk Sultan ile tanışması dergahından gidip geri döndüğünde tekrar kabul edilmesi de etkilendiğim kısımlardandı. Bu bana tövbeyi anımsattı. İnsan, o dönemlerdeki isimleri tek tek araştırıp okuyup öğrenmek istiyor. 😌 Gelelim Samuel ve Yunus Emre’nin birbirlerini bulmalarının uzayıp gitmesine. İlk önce Samuelin babasına yazdığı mektuptaki beni derinden etkilediği son cümleyi paylaşacağım . “Yüz yüze geldiğimizde ne yapacağım henüz bilmiyorum ama seni dünya gözüyle bir kez olsun görmek istiyorum .” Artık bilirim hasretlikler ölümle de oluyor aynı gökyüzünü paylaşıp aynı topraklarda olup kavuşamayıncada. Mevlana ile Yunus Emre’nin konuşmaları ders niteliğindeydi. “Yıldızdan geç Yunus artık güneşe bak!” Yunus’un yıldızı Sitaresiydi . Eşi artık yoktu ondan kalan boşluğu hiçbir şeyle dolduramıyordu. Hasretinden bir od gibi yanıp tutuşuyordu. Zamanla kendisine ne denilmek istediğini özümsedi ve öyle yaşadı. Bizim Yunus yıldızını güneşe katarak yürümeye devam etti. Düşündüm güneşe bakıp nasıl yıldızı görebilirsin ki ! Bu nasıl olabilirdi ? Karanlıkta yıldıza bakarken aslında onun bize güneşin hediyesi olan ışığı ilettiğini anlamamışım. O yıldıza bakmak bana huzur veriyor sanarken aslında yönümü güneşe çevirmeme vesile oluyormuş . Umarım bende Bizim Yunus gibi kalbimi güneş ışığı vurduğu zaman bile yıldızımın orada durduğundan emin olurum . Not : Bu yazı Ey Benim Divane Gönlüm Cem Erdost İleri) dinlerken yazılmıştır .
·
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.