Gönderi

Çürümenin Kitabı
ÇÜRÜMENİN KİTABI Saatler boyunca, başka saatleri bekleriz... Olmadığın gibi hiç olmayacaksın; ya olduğun gibi olmanın hüznü... Oluşun dışında yaldızlı bir dakika düşlüyorum, güneşli bir dakika, uzuvların işkencesini ve çürümelerinin melodisini aşan bir dakika... "Düşüncelerimizin yönü yüreklerimizinkiyle aynı olmadığından, ayak altına aldığımız her şeye gizliden gizliye bir eğilim besleriz." ...şüpheden hiçbir olay doğmaz, ama olayların bütün değerlendirmeleri şüpheye yöneltir ve şüpheyi haklı çıkarır. Yeisle birleşeceğim ruhuma karşı, Ve düşmanı olacağım kendimin. Konuşanların sırrı yoktur. Ve hepimiz konuşuruz. Kendimize ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz; her birimiz dile gelmezliğin celladıyızdır; her birimiz sırları, en başta da kendi sırlarımızı yok etmek için yırtınırız. “Keşke dalgın olabilsem , o zaman düşüncelerim kederlerimden kopabilirdi..” Keşke bir taş olabilseydim! Yürek’: Bütün azapların kökeni…Küçük bir sineğin gelgiti bana kıyamet bir iş gibi görünüyor. Kendinden çıkmak günah işlemektir. Rüzgar , havanın çığlığı ! Müzik , sessizliğin çığlığı ! Bu dünya hayatın önünde pes ederek hiçliğe karşı kusur işlemiştir….” ''Deliler dışında da hiç kimse yalnız başınayken gülmez.'' Bu dünyada hiçbir şey kendi yerini bulmuş değildir, başta bizzat dünya olmak üzere... İç zenginlik, insanın kendi içinde sürdürdüğü çatışmalardan doğar. Hayat, ancak hayal etme gücü ve hafızamızın zayıflıklarıyla mümkündür. Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır; ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür; Mantıktan sara hastalığına geçiş tamamlanmış olur... İdeolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar. Dökecek gözyaşı kalmayan, hâlâ döktüğü yaşların hatırasıyla yaşayan kimse mahvolmuştur. Aşırı ölçüde tekrarlanan kelimeler bitkin düşer ve ölürler. Geceler boyunca hangi kabuslarla haşır neşir olduk ki güneşe düşman olarak kalkıyoruz? Hepimiz sahtekar olduğumuz için birbirimize tahammül ederiz. Eğer düşüncede öldürdüklerimiz hakikaten yok olsalardı, yeryüzünde kimse kalmazdı. İnsan bütün bildiklerine rağmen, bütün bildiklerine karşı her gün yeniden başlar. "İman olmadığında sonsuz sayıda çıkmaza girildiği doğrudur." Keşfedilmemiş bir gezegen kadar uzaksın kendinden. Eğer her kederlendiğimiz de ağlayarak kurtulma imkanımız olsaydı, ... şiir ortadan kalkardı. Sohbet tarafından kemirilen içgüdüler… Hakikaten yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş olan değil insanlar arasında acı çekendir... “Vaktiyle bir benliğim vardı, artık sadece bir nesneyim. Yalnızlığın bütün uyuşturucularını tıka basa alıyorum, dünyanın uyuşturucuları bana benliğimi unutturmayacak kadar hafiftiler. içimdeki peygamberi öldürmüş olduğuma göre, nasıl olur da insanlar arasında yerim olabilir ki?” Can sıkıntısı, hiçbir inanç adına yaşamayıp, hiçbir inanç adına ölmeyenlerin çektikleri azabın adıdır. Bana şu dünyada iyi başlayıp kötü bitmeyen tek bir şey gösterin. Uzak ilkbaharlar düşledim; sadece dalgaların köpüğünü ve doğumumun unutuluşunu aydınlatan bir güneş, toprağa ve her tarafta sadece başka yerde olma arzusu duyma derdine düşman olan bir güneş düşledim. Kendi kendine, "bildiklerim hüzün verici," diyebilen kişi ne mutludur. Her bir dakikamın elli dokuz saniyesi," diye söylendim sokaklarda, "acıya ya da... acı fikrine vakfedilmiş. Keşke bir taş olabilseydim! 'Yürek': Bütün azapların kökeni... Nesneye imreniyorum... maddenin ve donukluğun lütfuna... Küçük bir sineğin gelgiti bana kıyamet bir iş gibi görünüyor. Kendinden çıkmak günah işlemektir. Rüzgâr, havanın çılgınlığı! Müzik, sessizliğin çılgınlığı! Bu dünya hayatın önünde pes ederek hiçliğe karşı kusur işlemiştir... Hareketten ve rüyalarımdan istifa ediyorum. Nâmevcudiyet! Tek zaferim sen olacaksın... 'Arzu', sözlüklerden ve ruhlardan hepten silinsin! Yarınların başdöndürücü şakası önünde geriliyorum. Ve bazı ümitlerimi hâlâ muhafaza etsem dahi, ümit etme melekemi hepten kaybettim "Hayat Yasalarının başında çürüme gelir! En büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar. Hayaletlere gönül vermiş bir toz zerresi - insan budur işte... Dinden uzaklaştığında bile insan dine tâbi kalır." Bu dünya elimizden her şeyi alabilir, bize her şeyi yasaklayabilir, ama kendimizi yok etmemizi engellemeye kimsenin gücü yetmez. Bütün aletler buna yardımcı olurlar, bütün uçurumlarımız buna davet ederler bizi; ama bütün içgüdülerimiz de karşı çıkar. Bu karşıtlık ruhumuzda çıkışsız bir çatışma geliştirir. Bütün varlıklar mutsuzdur; ama ne kadarı bunu bilir? İnsanlık sadece kendini telef edenlere tapmıştır . Her şey görünüm değiştirir, güneş bile; her şey eskir, mutsuzluk bile... Ölüm duygusu olan insanla bu duyguya hiç sahip olmayan arasında, iletişimi mümkün olmayan iki dünyanın uçurumu açılır; bununla birlikte ikisi de ölür; fakat biri ölümünden habersizdir, ötekiyse bunu bilir; biri sadece bir anda ölür, ötekiyse sürekli ölmektedir... Etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz... Herkes yalnızlık hiyerarşisinin farklı bir derecesinde yerini alır ; hain ise bu hiyerarşinin en uç noktasında bulunur Fikirlerin birbirinin yerine geçebildiğini kabullenmemekte ısrar edilince, kan akar... Ama yaşamak, kendi boyutlarına karşı körleşmektir... Fazla kullanılan duygular aşınır ve değersizleşirler. Hiçbir zarafet önyargısı taşımayan, kendi kendine teslim edilmiş olan varlık bir canavardır. Psikoloji kahramanın mezarıdır. Tek olmaktan duyduğu gurur, insanı, kendi derdine aşık olmaya ve tahammül etmeye teşvik eder. Hiç görülmediği gibi bir bilge olmayı istemiş olduğum için, deliler arasında bir deliyim sadece.. İnsanlar, “her şey geçer,” derler, fakat bu dehşet verici bayağılığın menzillini kaç kişi kavrar? Kaç kişi hayattan kaçar, hayat için şarkı söyler ya da ona ağlar? Hayatın beyhude olduğuu kanaatiyle kim dolmamıştır? Ama kim bunun sonuçlarıyla yüzleşmeye cesaret eder? Bir Hindu prensi'nin bir sakat, bir yaşlı ve bir ölü görmesi, her şeyi anlamasına yetmiştir; bunları gören bizler ise hiçbir şey anlamayız, ziraa hayatımızda hiçbir şey değişmez. Ne olursa olsun hiçbir şeyden vazgeçemeyiz; oysa beyhudeliiğin apaçık işaretleri erişebileceğimiz bir yerdedir. Ümitle malûlüzdür, hep bekleriz; hayat da cevher haline gelen bekleyiştir sadece. Ebediyen askıda kalmaktansa, tarafsız bir ilâh ya da kadavra durumuna indirgenmektense, her şeyi bekleriz, Hiçliği bile. Böylelikle, Tamiri İmkânsız’ı kendine düstur edinen yürek, bundan hâlâ sürprizler umar. İnsanlık, onu yadsıyan olayların içinde âşıkâne yaşar… Kendimizinki hariç her acı, bize meşru ya da gülünçlük derecesinde anlaşılır görünür. “Hiç kimseden nefret etmem, nefret kanımı karartır ve yılların esmerleştiremediği şu deriyi yakar...” Modern kendini-beğenmişliğin haddi hududu yoktur: Kendimizi bütün geçmiş yüzyıllardan daha aydınlanmış ve daha derin zannederiz. İnsanın elinden mutsuzluk yalanını alın , ona bu sözcüğün altına bakma gücünü verin. Fazla kullanılan duygular aşınır ve değersizleşirler, en başta da hayranlık duygusu... Eğer her kederlendiğimizde ağlayarak kurtulma imkânımız olsaydı, teşhissiz hastalıklar ve şiir ortadan kalkardı. Fakat doğuştan gelen ve eğitimle vahimleşen bir çekingenlik ya da gözyaşı bezlerimizdeki bir işleyiş bozukluğu, bizi kuru gözlerin azabına mahkûm eder. Hayat sayıklama içinde yaratılır ve sıkıntı içinde dağılır. Bir doğruyu, kendi doğrusunu elinde bulunduran kişinin yanında şeytan bile epey soluk kalır. Aşırı hassas yalnızlıklarımız, ötekiler için ne cehennemdir! Yeryüzünü ve gökyüzünü sevmek istedim, marifetlerini ve coşkularını; ve bana ölümü hatırlatmayan hiçbir şey bulamadım. ''Bazen bir şey içinde kendimizi unutmayı başarırız; ama dünya içinde kendimizi nasıl unutabiliriz? '' Varoluşun içinden açıklamalarla sıyrılınamaz, buna ancak maruz kalınabilir, bu sevilir ya da bundan nefret edilir, tapınılır ya da çekinilir; bizzat varlığın ritmini, duraksamalarını, tutarsızlıklarını, buruk veya neşeli coşkunluklarını yansıtan o mutluluk ve nefret sıralaması yaşanarak... Zahmetlerinin manzarasını dışarıdan seyretseydi, gayretinde hâlâ inat eder miydi? Beklenti içinde, henüz olmayanın içinde yaşamak, gelecek fikrinin varsaydığı kışkırtıcı dengesizliği kabul etmektir. Gülmek bir zaferdir; yaşam ve ölüm karşısında tek hakiki zaferdir. ''Gözlerin işlevi görmek değil ağlamaktır; gerçekten görmek için de gözlerimizi kapatmamız gerekir...'' Eğer düşüncede yok ettiklerimiz hakikaten yok olsalardı, yeryüzünde kimse kalmazdı. İçimizde çekingen bir cellat, hayata geçmemiş bir katil taşırız. – Yeryüzünü ve gökyüzünü sevmek istedim, marifetlerini ve çoşkularını; ve bana ölümü hatırlatmayan hiçbir şey bulamadım: çiçekler, yıldızlar, çehreler- solmanın simgeleri, bütün muhtemel mezarların potansiyel kapaktaşları. kalplerimizi bozulmamış bir halde muhafaza etmekten acizizdir Öngörülemez -ve halbuki her şeyin kendini tekrar ettiği- bir evrendeki o azgınlaşmanın sonu hiç gelmeyecek mi yani? Daha ne kadar zaman kendimize, "bu yaşamdan tiksiniyorum," diyeceğiz? NEREDE tükettin ömrünü? Bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti, bir maceranın parıltısı, güzel ve firari bir cinnet-geçmişinde bunların hiçbiri yok; hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor.İz bırakmadan kayıp gittin; senin rüyan neydi peki? Kökeninde aldatıcı ve yıkıma mahkum olmayan hiçbir “yeni” hayat görmedim şimdiye kadar. Her insanın zaman içinde tecrit ettiğini, yenilenme niyetine de ümitlerinin beklenmedik yüz buruşturmasıyla karşılaşıp kendi içine düştüğünü gördüm... ''Ümitsizliğe talim eden ve kendini kabullenen cesetleriz; kendimize rağmen hayatta kalırız ve yalnızca yararsız bir formaliteyi yerine getirmek için ölürüz: Sanki hayatımız, sadece ondan kurtulabileceğimiz ânı ileri atmamıza bağlıymış gibi...'' ''Kelimeler merhametlidirler: Narin gerçeklikleri bizi kandırır ve teselli eder...' ''Evet aslında iblisler ruhumla top oynuyor gibi geliyor bana...'' -Avilalı Tereza Vaktiyle zirvelere aşık olan, sonra hayal kırıklığına uğrayan bizler, sonun da düşüşümüze canı gönülden bağlanırız; İnsanlar, en nazlı ölçütlere göre sınıflandırılabilir: Mizaçlarına göre; eğilimleri, düşleri ya da salgı bezlerine göre... Kravat değiştirir gibi fikir değiştirilir; zira her fikir, her ölçüt, dışarıdan, zamanın biçimlenişlerinden ve tesadüflerinden gelir. Fakat kendimizden gelen, kendimiz olan bir şey vardır; görünmez, ama içsel olarak teyit edilebilir bir gerçeklik; her an kavranabilen ve hiçbir zaman kabullenmeye cesaret edilmeyen ve ancak tüketilmeden önce gündeme gelen uygunsuz ve ezeli bir mevcudiyet: Ölümdür. “Ama yaşamak, kendi boyutlarına karşı körleşmektir.” Kendimizden kurtulamadığımız zaman, kendimizi yiyip bitirmenin tadını çıkarırız. ''İnsanlık sadece kendini telef edenlere tapmıştır. Yurttaşların huzur içinde can verdikleri hükümdarlıklar pek boy göstermezler, kulları tarafından hep hor görülen bilge hükümdar da öyle...'' ''Artık hüzünlü olmamaya karar ver.'' 'Dünyaya çocuk getirme çılgınlıkları bir gün yok olacaktır- azizlikten ziyade bezginlikten.'' "Etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz... Konuşanların sırrı yoktur." '' Kendine tapmayan kişi henüz doğmamıştır. '' Zaman boşluğunun önünde yürek boşluğu: Karşı karşıya, birbirlerine yokluklarını yansıtan iki ayna, aynı hiçlik görüntüsü... Zaman, kendini belli eden ve harekete geçen her şeyi bozulmaya tabi tutar: Bir fikir ya da bir olay, güncelleşirken bir çehreye bürünür ve değer kaybeder. Önyargı, kendi içinde yanlış, ama nesiller tarafından biriktirilmiş ve aktarılmış olan organik bir hakikattir. Hükümsüz sırları biriktire biriktire, anlamsızlığı tekeline ala ala, hayat ölümden fazla ürküntü verir: Büyük Meçhul odur. Bunca boşluk ve anlaşılmazlık nereye varabilir? "Her insan derinliklerinin zararına ilerler; her insan kendinden kaçan bir mistiktir: Yeryüzü, varılamayan hidayetler ve ayaklar altına alınmış sırlarla doludur." parıldamalarımız anlıktır, düşüşler kuralımızdır. Evreni adaletsizlik yönetir. Her tarafta isteyen insanlar..., çapsız ya da esrarengiz hedeflere doğru koşuşturan adımların maskaralığı, çakışan iradeler, herkes bir şey istiyor, kalabalık bir şey istiyor, bilmem neye doğru yönelmiş binlerce insan. Eski zamanlarda büyük yalnızlar mutluydular, ikiyüzlülüğü bilmiyorlardı, gizleyecek bir şeyleri yoktu. Her birimiz kendi yalnızlığına memur olmalıdır, ama her birimiz başkalarının yalnızlığını gözetleriz. Aşırı hassas yalnızlıklarımız, ötekiler için ne cehennemdir!! felsefe, hayatın baştan çıkarıcı taşkınlığından kaçanların yoludur. Etrafınıza bakın: Her tarafta vaaz veren solucanlar... Yanılmak, kandırılmış olarak yaşamak ve ölmek; insanların yaptığı budur. Keşke bir taş olabilseydim!
·
278 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.